* Görseller: IMDB.
Bekâr bir anne olan Zoe (Natalie Press), biri bebek dört çocuğuyla birlikte sıradan bir gününü yaşarken eski sevgilisine denk gelir. Zoe üstünde bir sabahlık, ayakları çıplak bir şekilde apartmanların arasında kalan küçük yeşil alanda çocuklarını idare etmeye çalışıyordur. Eski sevgilisiyle olan kısa diyaloğu aynı günün akşamında bir buluşmaya evrilir.
Zoe, çocukların başkasının olduğunu ve onlara bugünlük baktığını söyler. Bu buluşma gerçekleşirken çocukları nereye ya da kime bırakacağı ise büyük bir sorundur.
"Wasp" (Eşek Arısı) İngiltereli yönetmen Andrea Arnold tarafından yazılan ve yönetilen 2003 yapımı kısa film. Bekâr bir annenin güçlüklerle dolu bir günü 23 dakikaya nasıl sığdırılır, sorusuna verilen en iyi yanıtlardan biri. 77. Akademi Ödülleri'nde de "En İyi Kısa Film" ödülünü kazanıyor.
Çocuklarını tek başına büyütmek zorunda olan Zoe, çoğu zaman kaçınılmaz bir sonuç olarak maddi zorluk da çekiyor. Eski sevgilisiyle konuştuktan sonra çocukların karnını doyurmak için gittiği evde sadece toz şeker ve çeşitli abur cuburlar bulur.
Evin her yerinde başka bir dağınıklık ve kaos hakimdir. Biri bebek, dört çocuğa bakmak zorunda olmak hem bekâr hem de genç bir anne olan Zoe için dayanılmaz bir yük.
Barın içi ve dışı
Zoe, akşamki planında ona yardımcı olabilecek arkadaşlarından bazılarını arasa da olumlu yanıt alamaz. Aklına gelen en iyi plan, en büyük çocuğuna –belki de 7 yaşında– kardeşlerini parka götürüp onlara bakma öğüdü vermesi. Fakat bu planın işlemeyeceğini anlamış olacak ki sonraki karede Zoe'yi bir bebek arabası ve çocuklarıyla birlikte hızlıca yürürken görüyoruz. Sabahki halinden eser yok ve göz alıcı.
Eski sevgilisiyle buluşacağı bara çocuklarını da götüren Zoe, onlara dışarıda beklemesini salık verir. Çocuklar bazen bara girip karınlarının acıktığını söylediği için onlara belirli aralıklarla patates ve kola da götürmek zorundadır şimdi. Tüm bunları yaparken de eski sevgilisine tuvalete gittiğini söylemek zorunda.
Saatler birbirini kovalarken içeride ve dışarıda şunlar olur: Zoe, flört ettiği adamla tatlı tatlı bilardosunu oynar, birasını içer ve öpüşür. Çocukların açlığı ise geçmez ve karanlık bastırdıkça uykuları gelir.
Zoe'nin arzuları
Bu karmaşa içinde Zoe, hedefe doğru ilerlemekten vazgeçmeyip, sevişmek için adamın arabasına biner. Çocukları bırakıp bir eve gidemez çünkü ya da zaten adamı kendi evine götüremez. Çocukları sıkıca tembihler; fakat açlık baskın gelir ve çocuklar dışarıda bulduğu yemeklerden yemeye başlarlar. Bu sahneler üzücü ve biraz can acıtıcı evet; fakat izlerken sadece ne olacağını merak ederek izliyorsunuz. Yönetmen size bekâr bir annenin yürek dağlayan öyküsünü anlatmıyor yani. Filmin adının neden Eşek Arısı olduğu da sonunda anlaşılıyor.
Ve burada yönetmen Andrea Arnold'ın politik bakış açısı devreye giriyor. Zoe, size bir an bile acımasız ve merhametsiz bir anne gibi gelmiyor; çünkü değil.
Yaşamın bütün ağırlığını genç yaşta deneyimlemek zorunda kalan ve neden böyle bir yükün altına girdi, diye hayıflandığınız, arzusunun peşinde dolu dizgin koşmasını istediğiniz bir kadın sadece karşınızda duran.
Bekâr annelerin özellikle bakım emeği konusunda ne kadar desteğe ihtiyaçları olduğu hepimizin malumu. Ancak bunu feminist bir politikaya dönüştürmek ve bu bağlamda değerlendirmek de ancak parıltılı bir zihnin ürünü. Arnold, zaten filmlerini ağırlıklı olarak kadın karakterlerin perspektifinden toplumsal ve feminist temalarla ele aldığı ve bunu yaparken sınıf meselesini de gözardı etmediği için sevdiğimiz yönetmenlerden.
Andrea Arnold'ın Kadın Manzaraları
1961 İngiltere doğumlu yönetmeni, en çok Fish Tank (2009) ve American Honey (2016) filmlerinden tanıyanlarımız olacaktır.
Arnold'ın üç filminin (Red Road, Fish Tank, Wuthering Heights) analizine yer verilen "Andrea Arnold's Women in Landscape" (Andrea Arnold'ın Kadın Manzaraları) videosundaki yorumlar, onun sinemasını anlamak için güçlü kelimelerle bezenmiş:
"Andrea Arnold'ın filmleri, tekrar ve tekrar şu soruyu gündeme getirir: Yalnızlık neye benzer? Ve her film bize hemen hemen aynı yanıtları verir.
"Red Road filminde, karakterimiz çevresinden ayrıdır. Sanki gözle görülür biçimde sosyal ortamlarla çatışma halindedir. Bu, o ve onun izlediği insanlar arasında bir mesafe oluşturur. Bu durum onu yalnız bir röntgenciye çevirir.
"Fish Tank filmindeki kahramanımız daima çevresinin merkezindedir. Bu çekimler, görsel olarak bir hapishaneyi yansıtır. Şehrin manzarası boğucu hale geldikçe film esaret duygusunu hissettirir.
"Wuthering Heights filminde, Arnold, karakterini doğayla çok yakından ilişkilendirerek onun bir parçası haline getirir. Bu yakın plan çekimler onu neredeyse tamamen toprakla birleştirir.
"Soyutlanma, esaret, tuzak... Arnold'un manzaraları, yalnız kadınları anlamanın en hayati yoludur."
(TY)