31 Mart’ta yerel seçimler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan sürekli bir beka sorunundan bahsedip duruyor. Ülkenin bir beka sorunu varsa, bunun yerel seçimlerle ne ilgisi var? Bu bir genel seçim değil ki, meclis değişsin, başkanlık değişsin vs. En fazla kimi belediyeler el değiştirecek. O halde Erdoğan’ın sürekli vurguladığı bu beka sorunu nedir?
Beka sorunu yaşıyoruz diyenler, iktidar ile ülkeyi aynı kaba koyarak bir aynılaştırma, bir eşitleme yapıyorlar. Bu yolla iktidarlarına bir ihtiyaç gerekçesi üretiyorlar. Örneğin her darbede darbeciler ülkenin bekası için iktidara el koyduklarını söylüyorlardı. Peki, ne değişti? Vesayet karşıtlığı üzerine siyaset vaaz eden Erdoğan, çoktandır vesayetin dilini kullanıyor! Şaşırtıcı mı? Hayır!
Aslında bu cılkı çıkmış konuyu yazmaya değer bulmuyordum. Fakat Cumhurbaşkanlığı (başkanlık) Danışmanı eski TKP’li solculardan Mehmet Uçum’un Fatih Altaylı’ya gönderdiği mesaj üzerine yazma gereği duydum.
Öncelikle beni Uçum’un eski solculuğunu belirtmeye iten neden, bizatihi Uçum’un ‘Havuz Medyası’ çevrelerine göre sofistike ‘görünümlü’ mesajında bulunuyor. Şöyle demiş Uçum: “Beka; Cumhuriyetle birlikte emperyalizme karşı devamlılığı olan varoluş mücadelemizdir. Bugün ise Beka küresel emperyalizme karşı insanlık ve Türkiye adına Ülke Liderimizin yaptığı itirazla herkesin sahip çıkması gereken, bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz için temel değer olmuştur.” Buna sol gösterişli söylemlerle iktidarın değirmenine su taşıma denir.
Bu ülkede emperyalizm üzerine ne yazılmışsa, hangi eylemler yapılmışsa bütün bunlar sola aittir! Bugün iktidar çevrelerinde dış düşman üretimi için yarım ağızla emperyalizm kavramından bahsedenler, gerçeği saptırmaya yönelik olarak taklit yapmaktalar! 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için toplanan kitleye saldıran Türk-İslam sentezci kuşak, bugünkü iktidarın selefleriydi. Ve o gün, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti! Bu saldırıyı Tarihçi Feroz Ahmad "organize bir faşist şiddet örneği" olarak niteler.
Buna benzer yakın tarihi örnekleri bir tarafa bırakalım. Şimdi iktidar keyfiliğiyle ilişkilendirilmiş çarpık kapitalizmin acımasız uygulayıcısı olanların emperyalizme karşıyız demelerinin ne tutarlı ne de inandırıcı bir yanı var. Bunların emperyalizme muhaliflikleri tamamen kelime oyunu bazında olup iç politikaya yönelik bir söylemdir. Bu söylem o denli içerikten yoksundur ki, sokaktaki karşılığı geçmişte de görüldüğü üzere Hollanda’yı protesto için portakala bıçak saplama, ABD’yi protesto için balyozla İPhon telefonları kırma, dolar yakma ilkelliğinden öte gitmiyor.
Bir parantez açarak belirtelim ki, 20. yüzyılın emperyalizm olgusundan hareketle bugüne dair politika üretmek, daha baştan büyük bir yanlışın içine düşmek demektir. Bu başlı başına ayrı bir siyasal konu.
Mehmet Uçum’un mesajındaki iki temel sorun var. Uçum “Beka; Cumhuriyetle birlikte emperyalizme karşı devamlılığı olan varoluş mücadelemizdir.” diyor. İkinci sorunlu cümlesini ise “Bugün ise Beka küresel emperyalizme karşı insanlık ve Türkiye adına Ülke Liderimizin yaptığı itirazla herkesin sahip çıkması gereken, bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz için temel değer olmuştur.” iddiası oluşturuyor.
Şimdi bu iki sorunlu cümleyi bir arada ele alalım. Uçum’un birinci cümledeki ifadesine göre, emperyalizm var olduğu sürece bizim de bir beka sorunumuz olacaktır. Böylece Uçum, ülkemizin boynuna beka halkasını tarihsel bir gerekçelendirme iddiasıyla, geleceği de ipotekli olan bir sürece bağlı olarak takıyor! Ne olacak şimdi? Buna göre bizim beka sorunumuzun bitmesi, emperyalizmin yok olmasına bağlı! Uçum hızını alamıyor ve eski sol birikimini Erdoğan’ın küresel emperyalizme karşı duruşunu desteklemeliyiz diyerek iktidarın emrine veriyor. Ve toplumu da bağımsızlık ve birlik adına bu desteğe sahip çıkmaya davet ediyor. Desin, bu da önemli değil! Zaten görevi bu! Fakat sorun şurada: Erdoğan’ın küresel emperyalizm karşıtlığı nerede? Hatta AKP iktidarı, Cumhuriyet dönemi boyunca en fazla küresel sermaye ile içli dışlı olan, çarpık kapitalizmin imkanlarını sonuna kadar kullanan bir iktidar keyfiliğine sahip! Emperyalist dedikleri çevrelerden milyarlarca dolar kredi alırken iyiydi, değil mi? O zaman emperyalizm, beka sorunu falan yoktu! Emperyalist dedikleri ülkelerle birlikte Libya, Mısır, Suriye’ye müdahale ederken bir beka sorunu yoktu, değil mi?
İktidar çevrelerinin ve Uçum’un söylediklerinin hepsi laf-ı güzaf!
Bütün bunların sonucu olarak görülüyor ki, iktidarın beka sorunu var demesi, tamamen bir seçim propagandasından ibaret! Türkiye’nin temel sorunlarını çözemeyen Erdoğan beka sorunu vs. diyerek bir yandan gerçeklerin üzerini örterek kitlelerde bir yanılsama yaratmaya bir yandan da kitlelere korku salarak kendi iktidarına bağımlılık ve ihtiyaç yaratmaya çalışıyor.
Siyasetin çok denklemli ilişkiler ağı içermesi nedeniyle beka sorununa bunların dışında bir başka açıdan da bakabiliriz. Evet, bir beka sorunumuz var! İktidarı şahsında somutlayan Erdoğan’ın toplumu bölen, muhalefeti terörist ve terörist işbirlikçisi diye suçlayan, toplumun yarısını düşman gören, muhalif kesimleri sürekli aşağılayan söylemleri bu ülke için bir beka sorunu yaratıyor. Daha altı sene önce Kürdistan adının birçok resmi kayıtlarda ve üstelik Mustafa Kemal’in meclis tutanaklarında bile yer aldığını söyleyen Erdoğan, bugün Kürdistan diyenleri ülkeden kovuyor! Dildeki tehlikeye ve keyfiliğe bakar mısınız? Seçimi kazanmak için bütün bu gerilimli ve çatışmacı politikaları gündemde tutarak bu toplumda derin yaralar açan iktidar politikaları, toplumsal barışın, moralitenin, bir arada yaşama kültürünün altına dinamit koyarak bu ülke için bir beka sorunu yaratıyor. Asıl tehlikeli olan da budur!
Sonuç olarak iktidarın beka sorunu dediği, kendisini baki kılmak çabasından ve çıkarından başka bir şey değildir!
Baki olmak…
Heyhat! (HŞ/HK)