Ece Temelkuran bir yazısında "memleketi kasıp kavuran dizilerden bile bihaber bir şahıs olarak Behzat Ç.'nin sadık bir izleyicisiyim," (1) diyordu. Yazısını okumuş olanlar bu alıntının, ilerleyen satırlardaki yargılarından etkilenmeyeceğini ve değişmeyeceğini peşinen yazdığını da bilirler.
Bana göre de Behzat Ç. hakkında yazılabilecekler kaçınılmaz olarak bu tür bir şemsiye altında korunmayı da garanti ederler.
Başından beri takip ettiğim bu dizi, aradan 20 hafta/bölüm geçtikten sonra kemikleşmiş diyebileceğimiz bir izleyici kitlesi yarattı. Gerçeğin bile eğreti durduğu hayatımıza zuhur etti.
Emrah Serbes'in kurmacası, gerçeklik duygumuzla alenen oynayan, tuhaf ve aşırı mimiklerle kuklalaşan karakterler, aynı alçı kalıplara dökülmüş masklar gibi dümdüz oyuncular, aynı acılar, heyecanlar, ağlayıp bağırmalar, felaketler ve neşesiz sevinmelerle hep aynı mekanlarda dönüp duran dizilerin (reklam aralarında denk geldiğim ve haklarında yazılıp çizilenlerden çıkarabildiğim kadarıyla) içine ayrı bir kulvar açarak geldi.
Yanlış anlaşılmasın, sayıları bir çırpıda sayılabilecek kadar olsa da, daha önce de yerli polisiye diziler yayınlandı; İz Peşinde, Yılan Hikâyesi, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, Karanlıkta Koşanlar, Alacakaranlık, Komiser Nevzat-Kanun Namına, Çemberin Dışında, Hırsız-Polis, Gece Gündüz, Umut Yolcuları, Kanıt, Kollama, Adanalı, Ah Polis Olsam gibi. Halen devam etmekte olan Arka Sokaklar ise, kısa ömürlü dizilerin içinde en istikrarlı olanı.
Bu örneklerden bazılarını (bilhassa Ahmet Ümit'in romanlarından uyarlanan senaryolarla çekilen diziler ve başkahramanı bir kadın olan Umut Yolcuları'nı) ayrı tutsak da Ankara'da çekilen Behzat Ç. de "gerçeklik" arayışı nihayetlenmiş gibi görünüyor.
Behzat Ç. (Erdal Beşikçioğlu) ,'her şey bittikten sonra kapıya gelen polis' klişesinden uzakta, adalet duygusunu fetiş haline getirmiş, özel hayatında sorunları olan, kızını kaybetmiş baba olma haliyle cinayet masasında çalışan başkomiser olma halini hastalıklı bir şekilde birleştiren bir karakter.
Bir yandan da polisiye roman çokseveri olan ve "Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes" kitabının yazarı Erol Üyepazarcı'nın deyimiyle "komiser Martin Beck'e (2)benzeyen yanları var ama öte taraftan da kara roman dedektifleriyle benzerliklerini görüyoruz; Raymond Chandler'ın anlatımıyla 'bu pis acımasız sokaklarda, acımasız olmayan, lekelenmemiş ve cesur biri... İçgüdüsel olarak, kaçınılmaz olarak, hiç düşünmeden, özellikle hiç dile getirmeden onurlu olan biri. Bir düşesi iğfal edebilen ama bir bakireden yararlanmayan biri...'" (3)
Behzat Ç. ve dizinin kadınları
Bu alıntıdan alıntılanmış ifadenin son kısmına kolaylıkla, hararetle ve feministçe karşı çıkabilirim. Bu da dizinin kendisiyle bizzat ilgilenmenin dışında kadınlar kısmına daha çok yer vermek istediğimi açıklayan bir vesile olsun.
Zira dizideki Bahar (Ayça Varlıer) karakterine karşı son derece itinalı, heyecanla ve "evlilik"le yaklaşan Behzat Ç. pavyonda çalışan Gönül (Pelin Su Pir) ile zaman zaman aynı yatağı paylaşmakta hiçbir sakınca görmez. Ayrıca Savcı (Canan Ergüder) ile de adı konmamış, belki de tek taraflı bir 'şey' yaşamaktadır.
Emrah Serbes'in "Her Temas İz Bırakır" adlı romanı için yazılmış olsa da dizi için de itiraz edilecek nokta; kurgunun peşinde olduğu 'hayatın içindelik' mayasının tutmuş olduğunu acıklı bir şekilde bilsek bile, kadın karakterlere yüklenen bu rollerin yeniden yeniden üretiminin yine bir "öğrenme" aracı olabileceğini yazmak gerekir.
Ama mesela bir polisle evlenme fikrini kabullenemeyen 'solcu' Bahar, iki çocuğunu ve mevcut durumunu korumaktaki tavrıyla daha geleneksel bir karakterken, savcının adli vakalar içindeyken resmi kurumları temsil eden, baskın ve yer yer erkekleşmiş reflekslerinin geceleri bilhassa savrulan sarı saçları ve aşırı makyajıyla başka bir görünüme bürünmesiyle karmaşık bir kişilik olarak arz-ı endam etmesine bakarak hiçbir yargının tam olarak hedef gözetmediğini düşünebiliriz.
Senaryo ekibinin neredeyse interaktif bir hal alan dizide kadına yönelik şiddeti işlemesi, Gönül karakterinin tüm cevvalliğine karşın Behzat tarafından korunmaya alınması (sahiplenilmesi belki de), Şule'nin (Ayça Eren) evinde kalmasına ve ilerleyen bölümlerde yine onu da merak ederek kollama isteğiyle bir yerde çelişen bir şekilde yine Eda'yı (Seda Bakan) mevcut cinayet masası pratiklerine bağlı kalarak masa başına yapıştırma diyalogları, Larissa karakterine "kaşar" denmesi, Hayalet'in (İnanç Konukçu) sevdiği kadın cinayet büroyu suçladığında -kocasını öldürüp gömdüğünü Hayalet'e söylemiş ve cinayet büro da adamın cesedini çıkarıp kimsesizler mezarlığına gömmüşler ancak daha sonra bu ceset yine bir başka cesetle değiş tokuş edilmişti- aklını kaçırmış olmak ve delirmekle itham edilmesi, Ercüment karakterinin (Nejat İşler) yanından yöresinden eksik edilmeyen kadınların tek bir var olma sebebinin olması ve nihayetinde öldürülmeleri vs. gösteriyor ki ve hepimizin bildiği gibi erkek egemen bir dünyadan bahsediyoruzdur. Dizide kadınlara yönelik şefkatin de bir sınırı, bir raconu vardır dolayısıyla.
Sanal ortam, sanat tatmin
Öte yandan yazmadan geçemeyeceğim, siyasi cinayetlerin işlendiği bölümler, yazarlara, kitaplara (Afili Filintalar'a selam ederek) filmlere, mekanlara yapılan göndermeler, an itibariyle ekşi sözlük'te girilen yaklaşık 5 bin entry, sosyal paylaşım sitelerinde yapılan yorumlarla, dizi, izleyenlerin gözünde çözülemeyenin, yakalanamayanın, yerini hiçbir vakit bulmayan adaletin sağlandığı, katillerin yakalandığı, bir tür sanal tatmin alanı olarak yeniden kuruluyor.
Ancak sanal ortam örgütlenmelere, protestolara aracılık etse de bu anlamda Emrah Serbes'in de dediği gibi; "internetin insanlığa bir birim faydası varsa on birim zararı var. Dağ başında internete girmek sizi özgürleştirmez, köleleştirir. Facebook sosyalleştirmez, asosyalleştirir. Twitter, hayatınızdakileri insanlarla paylaşmaya yaramaz, hayatınız hakkında yalan uydurmaya yarar." (4)
Konu Behzat Ç. olunca yazılabilecek pek çok şey var. Ancak bana göre Emrah Serbes'in izniyle diyebilirim ki; yaşadığımız tüm bu teknolojik çelişkiye rağmen, dizi en çok internet üzerinden canlanıyor, daha bölüm yayınlanırken insanlar hakkında ne yorum yapılmış diye merak ediyorlar, kişisel özdeşleşmelerle karakterleri hayatlarına kabul ediyorlar.
Son bölümde Akbaba'nın (Berkan Şal) sesli kara hayali/hayalsizliği üzerine konuşuyor, Harun'un (Fatih Akman) son derece doğal saf kaba sabalığına yakıştırmalar yapıyorlar, Şevket'in (Ege Aydan) heyecanını ve öfkesine bayılıyorlar ve tabii bolca küfür ediyorlar.
Seyredilmemesinin en büyük sebebi de artık belli bir ritimle ve bilinçli bir tercih olarak kullanılan biip biplerle habire kesilen bol küfürlü sahneleri ve Ercüment sayesinde tamamen buzlu bir şekilde verilen malum sevişme sahnesi...
Bunların yanında diziye 20.bölümde katılan ve Güven Kıraç'ın canlandırdığı karakter veyahut "temizlikçi" Ercüment'in kirli işlerini ve cinayetlerini örtbas ederek hukuk dışı şiddete iyi bir örnek teşkil ediyor.
Bu anlamda Behzat Ç.'nin adalet duygusundan zaman zaman sıyrılan hukuksuzluğu da Ercüment'i Behzat'ın alter egosu olarak düşünebiliriz.
Ayrıca burada Pulp Fiction'a gönderme yapılıyor. Tıpkı başka bazı sahnelerde de olduğu gibi; Behzat'ın Ercüment'in kaçırıldığını anladığı sahnenin bizzat House dizisinde kullanılan yöntemi anıştırması ya da Savcı ile Behzat arasında geçen bir diyalogdaki Woody Allen göndermesi... Yalnız bazı şeylerin anlam kazanması için genel yönetmenin Serdar Akar olduğunu da bilmek gerekiyor.
Son olarak 2000'li yıllardan itibaren verimli bir ortama kavuşan polisiye edebiyatımıza (polisiye dizileri de edebiyattan kopuk olarak düşünmek mümkün mü?) kitapları ile hep peşinde olduğumuz 'kurgu içindeki şaşmaz gerçekliği' hatırlatan Emrah Serbes'e teşekkür ediyorum. Yoksa polisiye okumanın tipik belirtisi olan bağımlılık duygusunu tadabileceğimiz, takip edebileceğimiz bir anti kahramanı daha da bekleyebilirdik. Keza Ankara polisiyesinin oyuncuları da çok yerinde.
Ama ben hâlâ baş kahramanı bir kadın olan bir polisiyeyi dört gözle beklemekteyim. Yayından kaldırılan diziyi tenzih ediyorum tabii. (TBÖ/BB)
Not 1: Bu diziyle -adını duymuş olsak bile- sürekli dinlemeye başladığımız Pilli Bebek'in şarkılarını atlamak hiç hoş olmazdı.
Not 2: Bu yazı için çeşitli dokümanları bıkıp usanmadan bana göndermiş olan, fikirleriyle yazıyı şekillendiren ve yazının başlığının sahibesi Gül Yaşartürk'e içten teşekkürlerimle... (21. bölüm fragmanı yayınlandı ama kendisi bundan önce söylemişti, Behzat'ın savcıyla birlikte olma, Bahar'ın bunu görünce mücadele edeceği ve Behzat'ın tekrar Bahar'a döneceği ihtimalini... bakalım)
(1) Ece Temelkuran- http://www.haberturk.com/yazarlar/587539-behzat-c
Ece Temelkuran ve ergen erkek edebiyatı tartışmasının afili filintalar ile güzel güzel yapılmasına bilhassa vurgu yapmak istemedim. Çünkü ne kitabın ve türevi diğer polisiyelerin ve ne de dizinin bu yönden bir okumasının yapılmasının polisiye edebiyat ve diziler açısından sağlam bir getiri kazandıracağına inanmıyorum. Yalnız, kahramanı kadın olan yerli polisiye kitapların sayısı da o kadar az değil belirtmek istedim. Bir yenisini beklemek güzel olsa da halihazırdaki karakterlere haksızlık olurdu. Lütfen bkz.
http://www.haberturk.com/yazarlar/589379-afili-filintaya-cevap
(2) İsveçli yazarlar Maj Sjöwal ve Per Wahlö'nün yarattığı komiser karakteri Martin Beck
(3) http://cinairoman.com/makaleler.php?tip=1&goster=17
(4) http://www.stargazete.com/pazar/behzat-c-alfabeye-isyanimdir-haber-302488.htm