Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin (BETAM) araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'de 4.6 milyon çocuk yoksul; yani her dört çocuktan biri beslenme, ısınma ve giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Bölgeler arasında da çocuk yoksulluğu açısından derin farklar bulunuyor. Çocuk yoksulluğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan çocukların yüzde 40'ını olumsuz etkiliyor.
Çocukların yüzde 40.3'ü ısınma ihtiyacını yeterli derecede karşılayamazken, yüzde 40.8'i eskiyen giyeceklerini yenileyemiyor. 12.5 milyon çocuk ise beslenme ihtiyacını karşılayamıyor, yani gün aşırı et, tavuk ya da balık içeren yiyecekler yiyemiyor.
Giyinememek, ısınamamak, karnını doyuramamak demek, bir çocuk için kendine güven eksikliğinden zeka gelişimine, büyüme geriliğinden öğrenim güçlüğüne kadar bir çok sorun ile hayata başlamak demek.
Bu tablo karşısında sadece çaresizlik hissi ile sıkışıp kalmak için şunu söylememiz gerekir: “O kadar yoksuluz ki, elde yok avuçta yok, ne yazık ki 4.6 milyon içlerinden en şansızları, elimizdekiler ancak geri kalan 20 milyona yetiyor”. Bunu dememiz mümkün mü? Gerçekten o kadar yoksul muyuz? O kadar çaresiz miyiz? Elbette hayır…
Sadece gelirin dengeli biçimde dağıtılmaması, çocukların temel haklarını kullanmaları için gereken hizmetlerin ücretsiz sunulmaması, aile destek hizmetlerinin bulunmaması nedeniyle bazı çocuklar yoksulluk ile mücadele etmek üzere kaderlerine terk ediliyorlar.
Öyleyse çaresizlik hissi ile yetinemeyiz; utanmamız, vicdan azabı çekmemiz de yetmez, bu sorunun sorumluluğunu çocukların omzundan almamız, bu işten kendimizi sorumlu hissetmemiz gerekir.
Ama sadece birinden veya elimizin değdiği bir kaçından değil, 4.6 milyonun tamamından sorumluyuz. Örneklerden biri kıyafetleri yüzünden arkadaşları alay edince okulu bırakan 9 yaşındaki Özgür. Özgür'ün durumu haberlerde yer alınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, twitter üzerinden açıklama yaparak konuyla ilgili olarak il müdürünü görevlendirdiğini belirtmiş.
Özgür için acilen bir şey yapılması gerekli elbette, ama yapılan pek çok sorunun birden sorulmasına neden oluyor:
* Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il müdürlerinin bu gibi durumlara müdahale etmesi için Bakan tarafından özel olarak görevlendirilmeleri mi gerekiyor?
* Eğer gerekmiyorsa, Bakan'ın yaptığı özel bir dikkat çekmekten ibaret olduğuna göre; Bakanlığın bu gibi haberler üzerine yapması gereken bundan mı ibarettir?
* Eğer öyleyse, gerekenin yapılması için geri kalan 4 milyon 599 bin çocuğu da gazetecilerin tek tek saptaması ve haber yapması mı gerekecek?
* Bu durumda BETAM'ın ortaya koyduğu 4.6 milyon çocuğu etkileyen çocuk yoksulluğu sorunu ile mücadele konusunda asli sorumlu kurum Gazeteciler Cemiyeti midir?
Bu rapor çocuğun sadece ısınma, giyinme, beslenme gibi temel gereksinimlerini ele alıyor. Bir de düşünelim, aynı derecede önemli eğitim, duygusal ve sosyal gelişim için destek, oyun gibi diğer gereksinimleri dikkate alan bir araştırma yaparsak sonuç ne çıkacak?
Bakım hizmetlerinin devlet tarafından sosyal haklar kapsamında verilmesini talep eden Kreş Haktır Platformu’nun tespitleri ve talepleri de bu nedenle çok önemli. Platformun açıklamasında yer alan bilgilere göre; 0-3 yaş arası çocukların neredeyse tamamı, 3-6 yaş arası çocukların ise yüzde 65'i evlerde bakılıyor.
Asgari ücret 780 lira iken, metropollerde 700-800 lira, diğer illerde ise 400-500 lira olan kreş ve yuva ücretleri ile bu hizmete erişim birçok aile için mümkün değil.
BETAM'ın çocuk yoksulluğu ile mücadele için ortaya koyduğu bu veriler, Türkiye'nin en acil gündemini belirler niteliktedir.
Uzun yıllardır beslenme eksikliği ve bozukluğu problemine dikkat çeken çalışmalar yürüten Boğaziçi Sosyal Politikalar Forumu, Kreş Haktır Platformu gibi sivil toplum örgütlerinin de önerileri dikkate alınarak çocuk yoksulluğu sorununu çözebilmek için çok acil bir eylem planı hazırlanmalı ve tüm toplumun kaynakları seferber edilerek uygulamaya geçirilmelidir.
Aşağıda araştırma sonucunda BETAM’ın hazırladığı öneriler, Platformun Talepleri ve Sosyal Politikalar Forumu’nun önerilerinden bir derleme yer alıyor:
* Gerçekçi bir protein zafiyeti haritası çıkarılmalı ve buna göre maddi destek politikaları düşünülmeli.
* Yoksul çocuklara yönelik araştırmalar derinleştirilmeli ve etkili destek politikaları acilen tasarlanmalı.
* Çocuk yoksulluğuna yönelik araştırmalar özellikle beslenme ve ısınma sorunlarına odaklanmalı.
* Yoksulluk araştırmaları ve yoksullukla mücadele TÜBİTAK ve Kalkınma Bakanlığı tarafından öncelikli alan ilan edilmeli.
* Çocuk bakım ve eğitim hizmetleri tüm ebeveyn ve çocuklar için bir hak haline getirilmeli.
* Kreşler, kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve özellikle vardiyalı çalışanların çocukların için 24 saat açık olmalı.
* Özellikle ebeveynin evde ya da dışarıda tam gün çalıştığı bir düzende, kreş hizmeti vermenin yanı sıra, 4+4+4 sistemi nedeniyle yarım gün okula giden ilköğretim öğrencilerinin gün içinde ders çalışıp, sosyalleşebilecekleri merkezlerin oluşturulmalı.
* İlköğretim okullarında ücretsiz, çocukların gelişim dönemlerine uygun yemek sunulmalı.
Bununla demek isteniyor ki, un, su, şeker, yağ var. Çocuklarınsa helvaya ihtiyacı var. Karma becerisine ve sorumluluğuna sahip makamı da Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Anayasa belirlemiş durumda. E, o zaman niye duruyoruz? (BA/SA/YY)