Akşam Gazetesi yazarı Özlem Çelik'in yaşadığı "bayan yanı" krizini okuyunca, kendi mini tragedyam aklıma geldi.
Ertesi gün mutlaka İstanbul'da olmam gerekiyordu. Uçaklarda yer yoktu; otobüsle gitmek zorundaydım. Kendime 10 saatlik bir "otobüste olduğunu unut" planı çıkardım; kitap, film, müzik, düşünülecekler listesi, her şeyim vardı.
Sıkılmamaya kararlı bir biçimde çok tanınan bir firmanın otobüsüne bindim. Yanımda Amerikalı bir kadın vardı. "Hi" dedik, oturdum. Otobüs kalktı. İlk molaya kadar planlarımı uyguladım.
Bir şeyler yemek için aşağı indiğimde, biri "Işıl!" dedi; yıllardır görmediğim, eski bir arkadaşım. Konuşurken ara bitti. "Beraber oturalım" dedim. Yanımızda oturanlar da "Bizim için problem yok" deyince, yer değiştirdik.
Otobüs kalktı.
Muavin geldi, ters ters bakıyor. Benim aklıma bile gelmedi.
"Ne oldu?" diye sordum. "Burada oturamazsınız" dedi. Bu sefer ben ters ters bakmaya başladım.
Nedenlerini kendince sıraladı. Söylediklerinin arasında "namus," "kural" ve "koruma" gibi sözcükler kulağıma 500 desibelde geliyordu. Gözümün kenarında da bir "21. yüzyıl" butonu yanıp sönüyordu.
Sözü bitince, yer değiştirmeyeceğimi bu yönde bir kural varsa, yazılı olarak getirmesini söyledim.
Sonra büyük bir tartışma çıktı. Erkekler otomatik olarak "tacizci" diye damgalandıklarından biraz çekingenlerdi. Amerikalı kadın, olanlara anlam vermekte zorlanmasına rağmen ilk şaşkınlığını üstünden atınca İngilizce olarak tartışmamıza katıldı.
Muavin ciddi ciddi, "bayanları korumak için" böyle bir kural olduğunu, bunun değişmez olduğunu, istersek İstanbul'da şikâyet edebileceğimizi ama şimdi yerlerimize geçmek zorunda olduğumuzu söyledi.
O koltukta oturmak artık benim için "namus meselesi" olmuştu. Ne olursa olsun kalkmazdım.
Sonuçta, isterse zor kullanarak beni yerimden kaldırabileceğini, başka bir seçeneği olmadığını söyledim ve tüm gece ters ters bakışarak İstanbul'a geldik.
Elbette şikâyet ettik ama sonucu ne oldu bilmiyorum.
Bugün birkaç otobüs firmasını arayıp bu kuralın neye dayandırıldığını sordum. Hepsinden aynı cevap geldi: "Teamüle."
Yani, "bayan yanı" diye yazılı bir kural dahi yokmuş. Otobüs firmaları bu uygulamaya alışkanlıktan devam ediyormuş.
Hatta konuştuğum otobüs firmalarından ikisi, bu uygulamadan vazgeçmeye çalışmalarına rağmen "muavinlerin değer yargıları" sebebiyle sorunlar çıkabildiğini söyledi. Yani çalışanlarına iş disiplini ve eğitimi veremediklerini itiraf ettiler. Pek inandırıcı değil.
Konuştuğum üç firma "Toplumsal değerler sebebiyle böyle" olduğunu söyledi.
O zaman otobüs firmalarını "yeni toplumsal değerler 101" almaya çağıralım.
Çünkü bu haliyle şöyle oluyor:
Uçağa binen erkekler saygın
Uçağa binen kadınlar eşit
Otobüse binen erkekler tacizci
Otobüse binen kadınlar korunmaya muhtaç
Bu uygulamaya ses çıkaran kadınlar da bir "tuhaf" oluyor.
Oysa bu uygulamanın kendisinden daha tuhaf bir durum yok.
Bundan sonra benzer bir olay yaşayan olursa mutlaka yazmalı; çünkü otobüs firmalarının bu "teamül"den utanmaları için uygun bir çağda yaşıyoruz.
Yapılması gereken, özellikle "kadın yanı" ya da "erkek yanı" olarak belirtilmedikçe biletlerin uçaklarda olduğu gibi karışık kesilmesi ve çalışanlara, otobüslerin bir ulaşım aracı olduğunun "ahlak okulu" olmadığının öğretilmesidir. Zor değil. (IC)