2005 Ağustos ayı.. Kanada’da politik bir sarsıntı. Başbakan Paul Martin gazeteci Michaelle Jean’ın genel valiliğe atandığını açıkladı. Parlementer demokrasi ve anayasal monarşiyi aynı anda uygulayan bu ülkede genel vali, Kanada kuvvetlerinin şefi olması sebebiyle devlet başkanı seviyesindedir.
Kanada’da ilk defa siyahi bir kadının bu göreve gelmesi, tüm dünyada alkışlanıyor.
Michaelle Jean, 1957’de Haiti’de diktatör Duvalier rejimi altında doğdu.1968’de Kanada’ya geldi ve çok iyi bir eğitim sürdürdü. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca ve créole dillerini bilen Jean, kadın hakları konusunda militan.devlet kanalı Radio Canada’da parlak bir kariyere sahip. Gazeteci, moderatör, sunucu ve birçok belgeselin yapımcılarından. Herkes için tanınmış bir sima. Kimileri bu atamayı, başbakanın kamu anketlerine göre dibe vurmuş popülaritesini geri kazanmak üzere bir girişimi olarak yorumladı. Quebec’te hemen bir polemik doğdu. Belle Province’daki bağımsızlık yanlısı bir gazete Jean’ın sinemacı ve Fransız kökenli kocası Jean-Daniel Lafond’un Quebec’in kurtuluşunu savunan gruplarla bağlantısı olduğunu iddia ettiler. Çiftin üzerinde gerçek bir medyatik fırtına koptu.
İki buçuk yıl sonra fırtına geçti. Röportaja gittiğimizde Jean gülüşüne ve ifade özgürlüğüne yeniden kavuşmuştu.
Telefon sizi genel valilik görevine çağırmak için çaldığında..
(Gülüşmeler) Bunları size telefonda bildirmezler.
Nasıl gelişti?
Başbakanla buluşuldu. Tabii ki çok şaşkınlık vericiydi. Her şey anlaşılınca ‘öyle mi?’ dendi..
Kafanızdan başbakana söylemek için ne geçti ? “Başbakan ciddi misiniz ?”
Bana sunulan görevin neyi temsil ettiğini değerlendirmek zaman aldı. Spontane karar verebilirdim ama önemli kararlardan önce düşünürüm. Kararımı vermek için birkaç hafta geçirdim. Televizyon için de aynı şey geçerli. Teklif sonrası gururlanmıştım ama kamusal alanda ne yapabileceğimi düşünmek için zaman harcadım.
Nasıl bir refleksiyon? Daha çok medyatik mi araştırmacı mı?
Kendimi görevimin eksilerini tartmaya verdim. Tabii ki her şey analiz edilemedi. Özel hayatım için nasıl bir fedakarlık gerektiğini bilemedim. Kişisel zamanlarını kontrol etsen de hareket özgürlüğünü 5 yıl boyunca parantez içine almak zorundasın. Bu etmenleri göz ardı etmiştim.
Kökenlere geri dönersek?
Benim geldiğim yerden gelen biri böyle bir pozisyonda ne yapabilir ? Mümkün olan her şeyi isteyen bu ülkenin tanımını bir kez daha somutlaştırdım ve kendime “işte büyük bir olanak” dedim.
Genç, güzel ve siyah.. Bazıları başbakanın etnik azınlıkların oylarını kazanmak için sizi kullanmak istediğini iddia ediyor...
Hiçbir zaman herkesi mutlu edemem. Siyasi görevleri sadece bir takım hesaplaşmaların ve dalaveraların sonucuymuş gibi görmeye son vermeli. Sahte entellektüel ikiyüzlülüklerden yoruldum. Vancouver’de bir kadın merkezine gittim. Hayatın hiçbir hediye vermediği kadınlar. Bu ülkenin demografik yelpazesinde benzeşen kadınlar: frankofon ve aglofon, her ırktan ve her yaştan. Hepsi aşırı bir güçsüzlüğe sahipler. Onları bir anda genel valiye hikayelerini anlatmak ve dinlenmek için istekli gördüm, sözlerini söylemeye hazırdılar: dayanışma, umut. Kendimi, beni başbakanın hesaplarının bir enstrümanı olarak görenlerin aşağılıklıklarına bırakmamı nasıl istersiniz…
Valiliğe atanmanızın kendi ülkenizdeki sembolik etkisini görebildiniz mi?
Haitiler için bu bir merhem yani "o, biraz da biz demek” gibi. Başkan Préval'in yemin törenine gittiğimde hemen créole gazetecilere seslenmek istedim. Karşılama müthişti. "Bu bitirilmesi gereken bir egoizm" diyerek o duygusuzluğu sarsabildim. Soğukkanlılıkla. Herkes kendini ya da kendi topluluğunu düşünüyor. Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Haiti'de de, medya sözcükleri filtrelemeden yayınlamaya alışkın.
Kendinize işlevini kazanmış bir ifade özgürlüğü tanıyorsunuz.
Ben? Provokatif miyim? (Gülüşler) Sadece sözcüklerin gücünü biliyorum. Atandığımdan beri bu kuruma, yankısı tüm ülkede duyulacak bir yer vermek istedim. Kendimi protokolde tutabilirdim ve bu kimseyi rahatsız etmezdi. Başka türlü yapmayı seçtim; çünkü kendi konumumun ayrıcalıklarını kullanmak, olayları görmek ve girişimleri yüreklendirmek için gerçeklere daha fazla yaklaşmalıyım, diye düşünüyorum. Kamusal forumlarda yurttaşlarla, dernek ve yöneticilerle buluştum ve sonra diyalog doğallıkla oluştu. Yöneticiler yeni bir şartnameye başladılar, yurttaşlar umutlu. Denonciation düzeyinde kalınmaz; tersine sosyal gelişmeye katkıda bulunmak için gösterilen çabaya minnettarım. Medyanın dikkatini çeksin çekmesin…
Medyaya bakışınız değişti mi?
Karmaşık. Medyanın çoğunluğu, müthiş bir ifade özgürlüğüne izin verdi ama bu çoğalma aynı oranda etiği gerekli kılıyor. Görsel bilgi sunumlarında berbat sapmalara tanık oluyoruz: önce gürültü, anlam sonra geliyor. Hız ve rant, demokrasi ve yurttaşların sorumlulukla yapacağı seçimler adına öyle tehlikeli ki… Bazen o kadar şaşıyorum ki bu her şeyi kolaylığa, sığ bir öykünmeciliğe döken gazetecilere. Belki medyanın bu anlamda odakları da çok fazla ve paradoksal biçimde bu ortamda herkesin kendini düşünme eğilimi var: Önce benim kariyerim gelir ve ne yazık ki bunun için başkalarına zarar verebilirim.
Bunun üzerine düşünüyor musunuz çünkü siz diğer tarafa geçtiniz?
Hayır, bu durum beni biraz uzağa taşıdı sadece. Gazeteci olarak her zaman sivil sorumluluklarım kariyerimden önce gelmiştir. Kendimi nasıl yapılandırdığımı biliyorum, ailemin verdiği eğitim 'duyarsızlığa' karşıydı. Bir diktatörün darbeleriyle yönetilen, yoksul ve şiddet dolu bir ülkede yaşamak ama hep belli değerleri hatırlayarak... Ailemin dediği gibi, ''okul temeldir ama ötekine karşı duyarlılık seni yüceltecektir." Hem sonra sürgün vardı. Gittiğin topraklarda yarım yurttaş olmak. Kadın hareketinde çalıştığım yıllar. Sonra tek bir refleksiyonda kalamazdım, harekete geçtim. Televizyona girdiğimde kendime dedim ki, "buraya geldim; çünkü burası iş kovalamak için iyi bir yer."
Vekilliğiniz bittiğinde ne yapmayı düşünüyorsunuz, gazeteciliğe dönmeyi mi?
Bu konuda Karayip'liğimi koruyorum, o an geldiğinde, durum belirleyici olur. Nerede olacağıma dair öngörüde bulunmakta beceriksizim. Diğer yandan, bana yol gösteren ipin kopmayacağını biliyorum. Aynı dürüstlük, aynı derin inançlar… Beni hiç beklemediğim yerlere getiren şey bu'. (FB/NV/CU/EZÖ)
*Médias dergisi 16. sayısında François Bugıngo'nın röportajı, Nilay Vardar ve Ceyda Ulukaya tarafından bianet'e çevrildi.
** Yazının orjinal başlığı: Madame la Gouverneure est journaliste.