İlk fotoğraf Andrzej Dragan'ın "Piyano Akortçusu" adlı bir portresi. Dragan, iyi bir portrede modele dair bir hakikatin açığa çıkacağını düşünen seyircilerini onun fotoğraflarında böylesi bir amaç bulamayacakları konusunda uyarıyor.
İkinci fotoğraf, Dersim'in efsanevi kişilerinden Bawa Bertal'e ait bir portre. Öyle yüklü bir bakışı var ki; fotoğrafçının kimliğini de koca bir tarihle birlikte o bakışa hapsetmiş gibi görünüyor. Sanki ardındaki duman sigarasından değil de bakışının yuttuğu savaşlardan tütüyor. Belki bu yüzden piyano akortçusunun piposundan çıkan duman kadar estetik değil dumanı; ama kül bile düşecek olsa utanacakmış gibi duruyor Bawa Bertal'in vakur duruşundan. Tütünün kızıllaştırdığı bıyıklarına düşen güneş ışığına inat, süveydasındaki karanlık besliyor onu sarmalayan haleyi.
Bawa Bertal öldü. Eskiler, ölenler için "gözlerden gönüllere intikal etti" derler ama ardında bu efsunlu fotoğrafı bırakan ihtiyar adamın sadece gönüllerden değil, gözlerden de göç etmeye pek niyeti yok gibi.
Bawa Bertal'in adıyla anılan sayısız efsaneye rağmen, nisan ayında bir pazar gününü cenazeye katılarak geçiren kalabalıkları aşkınlığa kaçmadan anlatmalı; çünkü onun doksan yıla tanıklık etmiş ömrünün sonu, bir çağın da kapanışını haber ediyor.
Dersim'de "ermiş" olarak görülen biri Bawa. 1938'e tanıklık edip hayatta kalmış olmanın ağırlığıyla yaşadıkça aklı bir başka biçimde çalışır olmuş.
Halk, "deli" dememiş Bawa'ya; ne de olsa bu hafıza onların da hafızasıymış. Hatta 1980'lerde sokağa çıkma yasağı ilan edilince polis karakolunu taşlayıp "Siz 38'i geri mi getirdiniz?" diye bağırdığında gidip yatıştırmışlar öfkesini; ama Bawa'nın iktidarın sürekliliğini gözler önüne seren tavrını da metafizik bir haleyle kuşatmadan edememişler. Zaman içinde, boşaltılmış köylere gidip askeri bölgelere girdiği için üzerine ateş açılan ama kurşunlara rağmen ölmeyen birine dönüşmüş Bawa.
Sözcükler bile önce 1938'in, ardından diğer yılların kayıplarının yasını tutmadan dökülmez olmuş diline, bundandır ki kekemeymiş.
Hep bayılma taklidi yaparmış ama bu kez öldü Bawa; Dersim'in isyankâr ruhlarını saklayan bedeni toprakta yayılıyor şimdi. Bir mit bulmalı hemen; isyanın ve ölümsüzlüğün bu son kalesini fethettirmemeli!
"Bawa Munzur'un sularını seyredalmışken akışa karıştı" demeli mesela da baraj yapmaya kalkışan olursa korkup kaçsın. Hem neden Dersim'in mitleri ulus-devletin mitlerinden daha az anlamlı olsun ki?
Dragan'ın piyano akortçusu, Bawa'ya çok uzak bir diyardan onunkine benzer bakışlarla bakıyor dünyaya.
Oysa biz; toprağımız, suyumuz, göğümüz bunca yakınken nasıl da ayrıyız ondan. Bawa'nın isyankâr ruhuyla ölümde değil de yaşamda "bir"leşmenin bir yolunu aramalı öyleyse; hiç kurşun yemeden kurşun-geçirmez olup olmadığımızı nasıl bilebiliriz ki?
* Bawa Bertal'in bu bin anlamlı fotoğrafını çeken Sevil Arılı'ya teşekkürlerimle...
** Şiir: Edip Cansever'in Mendilimde Kan Sesleri'nden
*** Cana Bostan, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü Doktora Öğrencisi