1 Mayıs kutlamaları Türkiye'nin dört bir yanında zaman zaman gerginliklerle de olsa uzun yıllardır beklenen bir heyecan ve coşku havasında geçerken, bu yıl da izleme fırsatı bulduğum Paris 1 Mayıs'ı bana Doğu ile Batı'nin, Kuzey ile Güney'in, kısaca gelişmiş ve geliştikçe atıllaşmış Batı dünyası ile az gelişmişliğinin, siyasi tıkanıklıklarının açmazlarıyla mücadele eden ülkelerin arasındaki ayrımı tuhaf bir hayal kırıklığı duygusuyla birlikte bir kez daha anımsattı.
1 Mayıs kutlamalarına giderken, son aylarda aşırı sağcı ırkçı parti Front National'in yeni genel başkanı (eski genel başkanın kızı) Marine Le Pen'in kişisel karizması ve rahat tavırlarıyla estirdiği aşırı milliyetçi, yabancı karşıtı rüzgarın ve beceriksizce sürdürdüğü politikalarıyla neredeyse acınacak hale gelen, hızla halk destegini yitiren Sarkozy hükümetinin ipe sapa gelmez söylemlerinin bu yıl 1 Mayıs'ta görkemli bir kalabalık ve etkili bir soylem yaratacağını düşünmüştüm.
Ne yazık ki kendimi hala eskiden zihnimde yerleşmiş, toplumsal dönüşümlere hızlı ve etkili yanıtlar üreten, hükümetlerden vakit kaybetmeden hesap soran Fransa algısından kurtaramıyorum.
Ülke büyük bir hızla atalete, yavaşlığa, hantallığa, halk edilgenliğe ve ırkçılığa saplanırken, siyaset, içi boş, kişisel çekişmelere odaklı, ülkenin temel sorunlarını irdelemekten hatta tespit etmekten kaçınan korkak politikaların ve politikacıların esiri haline gelirken, sendikaların, öğrenci örgütlerinin, sivil toplumun, sanatçıların güneşli, aydınlık bir 1 Mayıs gününde pazar rehavetinden biraz olsun sıyrılıp tüm bu olup bitene, son zamanlarda Fransa'da sıkça telaffuz edilen "sağın soylemini özgürleştirme" yani "ırkçılığa kılıf uydurma" zırvalarına sembolik de olsa bir tepki geliştireceğini düşünmüştüm.
Çevremdekilere bu yıl 1 Mayıs'ın daha canlı, çok katılımlı geçeceğini umduğumu soyleyip duruyordum. Gösterinin başladiği République meydanından yürümeye başlayıp Nation meydanına vardığımızda, zihnimde 2011 Fransa'sının 1 Mayıs'ına dair kocaman bir hayal kırıklığı vardı, neyse ki baharın sembolü mügelerden almış, güzel bir pazar yürüyüşü yapıp, iyi vakit geçirmiştik...
Elbette Paris 1 Mayıs'ından kocaman sloganlar, ateşli bir kalabalık beklemiyordum, açıkçası buradaki muntazam kutlamalar, insanların bebekleriyle katılabilecekleri, ille de örgütlü olmanıza gerek olmayan, ailenizle, sevdiklerinizle korkusuzca katılabileceginiz bir bayram günü olması oldum olası hoşuma gitmiş, 1 Mayıs'in kimsenin tekelinde olmayan, çalışan, toplumsal yaşama katkıda bulunan her yurttaşşın katılma hakkı oldugu özel bir gün olarak gelenekselleşmesini hep çok olumlu algılamışımdır.
Ne var ki çesitli toplumsal beklentileri dile getirmekle yükümlü sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin de varlıklarının ve seslerinin bu denli cılız çıkması Batı'ya dair son yıllarda biteviye gözlemledigim enerjisizlik, aşırı durgunluk, siyasi tavır almaya ilişkin geliştirilen tutukluk halini, bütünüyle bireysel çıkara odaklı ve dayanışmayı giderek yok eden, toplumsal yapıyı özetleyen, sembolik bir durum olarak apaçık karşımda duruyordu.
Sanki Fransızların soracak hesapları, dile getirecek dertleri pek yoktu; ya da geçmişte hep bir ağızdan dile getirilen dertler o kadar bireysel alana sığdırılır olmuştu ki meydanlara gitmeye, dayanışarak talepte bulunmaya pek de gerek kalmamıştı.
Oysa yürüyüşün başladığı yer olan République Meydanı'nda birikip, oraya yerleşen kalabalık bu yarı uykulu, kafası karışık görüntüyle büyük bir tezat içindeydi. Zaten meydana varıp da bu renkli kalabalığı görünce ilerledikçe coşkulu bir 1 Mayıs konvoyuyla karşılaşacağımızı düşünmüş, bir hayli heyecanlanmıştım.
Kim miydi meydandakiler? Türkiyeliler, Suriyeliler, Filistinliler, Tunuslular, biraz ötede Latin Amerikalılar. Suriyeliler Esat rejiminin son haftalardaki kıyımlarının hesabını soruyorlardı Arapça ve Fransızca. İranlı mülteciler insan haklarını hiçe sayan İslami rejimlerinin derdini anlatmaya calışıyorlardı; Filistinliler Gazze'deki ambargoyu dile getiriyorlardı.
Türkiyeliler ise tabii dışardan bakınca aralarındaki ayrışmaları algılayabildiğim bir grup oldukları için paramparça, biraz hayalperest, en az 30 yıl onceki fraksiyonların nostaljisine kapılacak kadar naif bulduğum ama yine de umut dolu, neşeli ve 1 Mayıs'a yakışacak ölçüde gürültücüydüler.
Meydanın bu bölümü sanki birkaç saat boyunca derdinizi bağırıp çağırabileceğiniz bir "no man's land"e benziyordu. Aralarında Fransa'ya belki de yeni gelmiş ya da uzun yıllardır burada yaşasa da yaşam kurgusunu geldiği ülkesinde olup bitene göre inşa etmiş, sürgün edilmiş insanlardan olusan bu kalabalık Fransa'da olup bitenle hiç ilgisi olmayan, uzaktaki Doğu ülkelerinin dertlerini Batı toprağında haykırıyordu.
Geçtiğimiz Ocak ayında Tunus'ta başlayan Arap isyanları, Paris 1 Mayıs'ının bir parçasını öyle bir renklendirmiş, öyle görünür kılmıştı ki, diğer tarafının ruhsuzluğunu, neredeyse geleneksel bir görev ifa edercesine meydana gelişini iyice görünür kılmıştı.
Az gelişmiş, siyaseten açmazları olan ülkelerin insanlarının sorulacak çok hesabı, dile getirilecek çok dertleri var. Batı toprağı yakın tarih boyunca sürgünler, göçmenler için bunu yapabilmekte görece özgür bir platform oldu. Adına Doğu ya da Güney hatta 3.Dünya toplumları deyin, bu toplumlar için 1 Mayıslar haklarını aramak için bir şans, bu kadar görünür olmaları yadırganacak gibi değil.
Pekala Batı toplumları gelişmiş sanayileri, kalkınmış ekonomileriyle öylesine refaha ulasmışlar da artık talep üretme gereği duymadan statükolarını korumayı mı seçmişler de kendi icatları olan 1 Mayıs'ta bu kadar sönük, bu kadar cılız kalıyorlar?
Giderek kısıtlanan sosyal haklar, ürkütücü boyutlara ulaşan işsizlik rakamları Avrupa'da refaha ulaşmış ileri bir toplumu değil 1930'ların büyük depresyonunu cağrıştıran toplumsal manzaraları düşündürtüyor.
Mesele, modernite, ileri kapitalist toplum yapısı, bireysel çıkarın ön plana çıktığı dayanışmayan toplum modeli gibi çok daha kavramsal bir tartışmayı gerektiyor. O da başka bir yazının konusu olsun. Simdilik tüm emekçilerin 1 Mayıs'ı kutlu olsun!
* No man's land, Ingilizce'de kimseye ait olmayan toprak, "tarafsız bölge" anlamına gelen bir deyimdir. (MÖ/NV)