Mahkeme üniversite, okul gibi yerlerin 'kamusal alanlar' olduğunu kabul ederek bu alanlarda bulunan kişilerin kamu görevlilerine uygulanan kurallara tabi olmalarına karar vermişti. İsmet Berkan yazısında mahkemenin öğrencileri de 'kamusal alanın ayrılmaz bir parçası' görerek bu kararı verdiğini, dolayısı ile bu 'yorum değişmediği sürece'kuralın değişmeyeceğini söylüyor.
Yazı sonuçta uygulamayı değiştirecek bir yol bulmak ve sorunun çözümü için Anayasa Mahkemesi'nin bu yorumunun değiştirmesini gerekli olduğunu (ya da 'değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek olan laiklik ilkesi'Anayasa'dan çıkarılmadığı sürece sorunun çözümünün mümkün olamayacağını) vurguluyor.
Benim bu yazıdan anladığım olayın iki önemli boyutu var: Birincisi 'kamusal alan' kavramının tanımlanması. Kamusal alandan sözettiğimiz zaman kamusal alanda yeralan sivillerin kendi kimliklerinden sıyrılmalarını mı bekleyeceğiz? (Ya da totaliter rejimlerde olduğu gibi başka bir sivil kimliğe -örneğin ateist olup müslüman, eşcinsel olup heteroseksüel görünmek gibi- bürünmelerini mi isteyeceğiz?) Bunu bence 'sabahlara kadar tartışmaya' hiç gerek yok. Kamusal alan kavramı kamusal alanı kullanan sivillerin uymaları gereken kurallar kadar kamu görevi ve kamu görevlilerine yükümlülükler getiriyor. İsmet Berkan kamu görevlilerinin odalarında, üstlerinde, masalarında inanışlarının simgelerini bulunduramadıklarını, bu uygulamanın 'neredeyse evrensel olduğunu' söylüyor. Bence meseleye bir yaklaşım getirmek için asıl bu ikinci önemli boyut üzerinde düşünmekte ve tartışmakta yarar var.
Bir çok ayrıntının ve örneğin yeraldığı tam sayfa yazıyı dikkatle okumaya çalıştım.
Kamusal alandan sözederken laiklik ve kamu görevinin hiç tartışılmadığı gibi kuşkuya kapıldım. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin çok açık bir biçimde yanlış olduğu aşikar olan yorumunun değişmesini beklemek gerekiyorsa, elbette ki laiklik ilkesinin Anayasa'dan çıkarılmasını değil, öncelikle 'laiklik ilkesi'ni tartışmak gerekiyor (kavram eğer yerinde tanımlanıyor olsaydı, ortada zaten tartışılacak ve tam sayfa yazılacak bir konu olmazdı).
Çünkü başörtüsü konusundaki tartışmalar kamu alanında laiklik ilkesini (bu yorumdaki tanımından hareketle yapılan uygulamalarda) tam tersine çiğner nitelikte olmasına (uygulamaların kamu görevinin tarafsız olması ilkesini ortadan kaldırmasına) dayanıyor.
Yazıyı bu konuda çok muğlak bulduğumu söylemek zorundayım.
İkinci olarak bu yazıyı okuduğumda kamu görevi ve kamu görevlileri konusunda kafam daha da karıştı. Kamu hizmeti alanlar bir tarafa, neden kamu görevlileri dinsel -veya başka- kimliklerine ait olan simgeler taşıyamasınlar? Zorunlu koşullar (ameliyathane, şantiye, ordu gibi) dışında sahiden kamu görevlileri neden kimliklerinden arındırılsınlar? Çıplak dolaşamayacaklarına -ki o da başka bir gösterge olabilir- göre, 'bu mümkün müdür' diye zaten sormuyorum.Dikkat ediniz: Böyle bir şey 'neden gerekli olsun' diye soruyorum!
Örneğin her kamu mekanında Atatürk büstleri ve resimleri yeraldığına göre demek ki bu ülkede kimsenin Atatürk'ün düşüncelerine katılmama hakkı yok. Çünkü bu kural, yani yasalarla belirlenmiş bir
zorunluluk. Bu ülkede yasalar devlet dairelerinde herkese başörtüsü giyme zorunluluğu getirirse, bunu da tartışmaya gerek yok.
Ama siviller kendi inanışları gereği başörtüsü giyerlerse, bunu tartışmaya gerek var!
Ben de örnekler vereyim: Bir fransız (cizvit) okulunda okudum. Bu okuldaki rahibelerin başı kapalıydı. Ama hiçbir zaman rahibelerin başı kapalı diye hıristiyan arkadaşlarım kayırılmadı. Hiçbir zaman müslümanlara haksızlık yapılmadı. Fizik, matematik, kimya, biyoloji (dersin konusu ne olursa olsun) eğitim dini inançlara göre verilmedi. Bu örnek neden bir kamu işlevinde geçerli olmasın?
Laiklik kamu görevine ait bir ilkedir. Kamu görevini yerine getiren kişinin özel alanına ait bir tercih değildir. Bu nedenle kamu görevlisi de olsalar, kamu görevi yerine getiren kişilerin özel hayatına karışılması laikliğe aykırıdır. Tekrarlayayım: Laikliğin hiçbir koşulda kişilerin özel hayatına indirgenmesi mümkün değildir. Çünkü bunu yaptığınız anda hangi kıyafetin, simgenin, traş biçiminin tarafsız olacağı gibi anlamsız ve saçma bir tartışma başlatırsınız ve ister istemez taraf tutarsınız. Laiklik ilkesi asıl böyle çiğnenir. Çünkü laiklik sivil alan ile resmi alanın ayrışmasına dayanır ve kamu görevi ile özel alanın örtüşmemesi için gereklidir.(Neden? Çünkü sivil kimliklerle resmi kimlikler aynı şey olarak kabul edilirse hukukun üstünlüğü ortadan kalkar, kamu işlevi özelleşir, devlet taraf tutar.)
Daha anlaşılır başka bir örnek vereyim: Belediyedeki imar sorumlusu başı kapalı olduğu için değil, başı kapalı olanlara ayrıcalık tanıdığı zaman laiklik ilkesine aykırı davranmış olur. Ama onun özel alanına karışıp, başını açmasını ister buna karşılık kamu alanında ve kamu görevinde taraf tutmasına, başı kapalı olanları kayırmasına karışmazsanız bugün yaşadığımız tuhaflıklar ortaya çıkar.
Laikliğin neden ve nerede gerekli olduğu gayet açık değil mi?
Ben baştan beri başörtüsü konusunda düşüncemi açık olarak söyledim. Yalnızca öğrencilerin okullarına değil, Merve Kavakçı'nın da başörtüsü ile Meclis'e girmeye haklarının olduğunu düşünüyorum. Başörtüsü giyen insanlarla elbette aynı düşünceleri paylaştığım için değil, insanların özel hayatına karışan, kamu işlevini tanımlamaktan kaçınan bir kamu düzeninde yaşamak istemediğim için. Kamu görevinin bu nedenle beni temsil etmesine de karşıyım. Kamu görevinin, işlevinin benim inanışlarımı, düşüncelerimi, zevk aldığım şeyleri temsil etmesini, benim tarafımı tutmasını istemiyorum.
Bu nedenle mesleki konularda (hatta kültürel varlıkların korunması, imar hakları gibi şehircilik konularında) bile benim istediğim nitelikleri, benim tercihlerimi benimsemiş bir kamu görevlileri istemiyorum. Çünkü biliyorum ki müzakere imkanları daraltılmış bir kamu alanı, her zaman demokratik olmayan sonuçlar yaratır, farklı kamu yararı kavramlarının temsil edilmesini engeller ve sivil toplumu siyasetten dışlar.
Bilmem anlatabildim mi?
Daha açık söyleyeyim: Kamu görevlisi-kamu hizmeti alan diye hiçbir ayrım yapılmadan herkesin istediği kıyafeti -zorunlu koşullar tanımlanmadıkça- giymesini istiyorum.
Yalnızca Meclis Başkanı, Başbakan eşleri değil, laik bir ülkede milletvekilleri, hatta isteyen kamu görevlileri, memurlar da başörtüsü takabilmelidir.
Çünkü laiklik kavramı resmi kimliğin sivil kimlikten ayrılmasına dayanır. Her ne kadar kamu görevlileri kamu kimliğine sahip olsalar da, sivil insanlardan oluşurlar. Kamu görevi onların kamu işlevlerine aittir, sivil kimliklerine değildir. Bu nedenle yalnızca kamu görevlerinde tarafsız olmaları gerekir. Bu nedenle bu gereklilik onların görevlerine aittir, özel kimliklerine değil.
Kamu görevlileri kamu işlevlerinde kıyafete, inanışa, siyasal görüşe göre ayrımcılık yaparlarsa o zaman laiklik ilkesine aykırı davranmış olurlar. Kıyafete göre ayrımcılık yapmak, kadınların kıyafetlerine göre kamu işlevlerine katılmalarını engellemek laiklik ilkesine aykırı davranmaktır.
Örneğin türbanlı kız öğrencilerin okula girmesini engellemek, kamu işlevinin tarafsızlığı ve laiklik ilkesine aykırıdır.
Kamu sahasında tarafsızlık, kamu işlevlerinde tarafsızlıktır. Kamu sahasında insanlara kıyafet dayatmak değildir. Sivil kimlikleri özel alana hapsetmek hiç değildir.
Bu nedenle devlet görevlisi, yargıç, asker, bürokrat, akademisyen, memur her ne kadar sivil halkın içinden de gelse, kendi kimliğini kamu görevinde temsil etme ve ona göre hizmet verme hakkına ve yetkisine sahip değildirler.
Kamu görevlisinin herhangi bir kimliği temsil etme yetkisi olamaz. Sivil kimlikle resmi kimliği birbirine karıştırmak, aynı şey olduğunu iddia etmek, kamu görevinin, hatta devletin laiklik ilkesine karşı çıkmaktır. Çünkü inanç, ifade etme, görüş özgürlüğü sivil alana ait bir özgürlüktür. Hiçbir kamu işlevini yerine getiren kişinin, kurumun, zümrenin kendisini devlet yerine koyma yetkisi yoktur. Böyle bir yetki kamu kavramını özelleştirir ve laikliği engeller.
Bu nedenle artık Türkiye'nin resmi gündeminden başörtüsü çıkmalı ve bir zümre başka bir zümrenin kıyafetini sorun etmekten vazgeçmelidir. (KG/EK)