Bugün kasabada yağmur, penceremde baktığım dağlarda kar yağıyor olsa da buraya bahar geleli bir kaç ay oldu.
Aslında Ocak ve Şubat oldukça sıcak geçti, ama şu Mart ve Nisan yok mu? Çok hazırlıksız yakaladı. Birkaç hafta öncesinde tişört şort güneşlendiğimiz Gave du Saison’a şimdi ayaklarımızı indirmemiz bile mümkün değil.
Siz uzaktakilere şöyle diyeyim, “Siz Temmuz’ da Munzur’a ayaklarınızı sokabildiniz mi?” İşte Tardets – Sorholus’da doğa olarak öyle bir yer.
Tardets – Sorholus kasabası Bask’ın yedi bölgesinden* birisi olan Soule’da 650 nüfuslu küçük ve şirin bir kasabası.
Dağlar ile çevrili bir vadi içinde, Saison nehrinin ortasından geçtiği doğa ile insanları büyüleyen bir yerleşim.
Bu bölgede yaşayan 4 Kürt olarak bahara Komünümüzle – Belediyelere Fransa’da Comune denir – örgütlediğimiz Newroz’la birlikte girdik.
Kürt ve Bask dansları, müzikleri ile güzel bir giriş yaptık. Tabi burada hemen hemen her hafta bir festival oluyor. Ben size bu hafta sonu dahil olduğumuz iki festivali anlatmak istiyorum.
İlki geçen yıl yapılan LGBTİ+ buluşmasının ikincisi bu Cumartesi yapıldı. Bu bölge resmi olarak Güney Batı Fransa olarak geçsede, bu buluşmada da gördüğümüz ve de yaşadığımız gibi buranın dokusu, dili, heyecanı, hayatı Baskça akıyor.
Güney Bask (Côté Espagne) ve Kuzey Baskı (Côté France) LGBTİ+ ve de dostlarının birlikte organize ettikleri festivalde müzikler, teatral gösteriler, danslar insanlara keyifli zamanlar yaşattılar.
Yüzlerce insanın katıldığı etkinlik öğle saati gibi kurulan uzun sofralar ile başladı, uzaklardan gelenler, yakındakiler ile birlikte yemeklerini yediler. Sonrasında hayatımda en ekolojik, en alternatif, anti-kapitalist LGBTİ+ festivali konvoyuna tanık oldum.
Konvoyun başında ağaçların dalları ve çiçekleri ile bezeli bir traktör yer alıyordu. Traktör tercihleri çok hoşuma gitti. İsteseler başka başka araçlar ile uzuncana bir konvoy da yapabilirlerken tek bir traktör ile yapılan bu konvoy ; doğaya, hayata güzel bir saygıydı. Şaşalı, gürültülü, toksik, sadece tüketmek odaklı LGBTİ + buluşmalarına tanık olmuş birisi olarak yaşadığımız kasabada bu sade ve anlamlı buluşma gecenin geç saatlerine kadar devam etti.
Eğlenmek elbette güzeldir, ancak eğlenirken bunu eğitsel ve de işlevsel kılmak, hayat dolu, öğretici, dönüştürücü örgütlemek çok daha değerli ve anlamlıdır. Kırsalda böylesi buluşmalar insanlar üzerinde oldukça dönüştürücü bir etki yapıyor. Büyük şehirlerde tanık olmadığım bir özgürlük var burada.
Pazar günü de biz 3’lü gezginler; Rosa, Merdo, Erco kendimizi bir aracın içinde yüksek dağların arasındaki bir vadiden yol alırken bulduk. Dağlar diyorum, araba penceresinden gökyüzünü görmek için baya bir çaba harcaman gerekiyor, zira burası yer yer 2885 (pic du Midi d'Ossau) metreyi bulan Pyrénées-Atlantiques dağlarının eteklerinden bir vadi.
Sonsuz virajlı yollarda olmak bir gezgin keyfi veriyor insana. Içinde olmak, dokunmak, solumak böyle bir şey olmalı.
Hem ne demişler, “Gezginler, yerel yaşamı deneyimler, keşfederler, gezerken sorarlar, sorgularlar ve öğrenirler. Deyim yerindeyse, gezginler için seyahat etmek yolda olmaktır.” Biz de yolda olma hallerinin en güzelini bir kez daha yaşadık.
Basklı şair, yazar, müzisyen, çoban dostumuz Yohann Villanua’nun daveti üzerine köyünde annesi, kardeşi ve de diğer gönüllüler ile birlikte organize ettikleri şiir ve müzik festivaline gidiyoruz.
Yaşadığımız bölgede bu zamanlarda başlayan festivaller hiç bitmiyor. Bölgesel festivaller kadar, lokal/yerel festivallerde buradaki kültür ve de gündelik hayatın önemli bir parçası. Kasaba merkezine girdiğimizde meydanda açık bir kafe bar, barın terasında insanlar, az ötede taş köprünün kenarında kurulu bir festival standı bizi karşılıyor.
Mavi renk ip bilekliklerimizi satın alarak kasabaya giriş yapma hakkına sahip oluyoruz. Zira kasabada bugün şiir ve müzik festivali var. İlk etkinlik için taş evlerin daracık sokaklarında yol alarak bir avluya varıyoruz.
Burada geleneksel evler asırlık. Aslında bir asırdan küçük evler bulmak da pek kolay değil. Taş ve ahşap karışımı bu evleri görünce ister istemez insan geldiği yeri düşünüyor, Türkiye’de böyle kaç yerleşim yeri kaldı ki ?
Taş evlerin arasında yürürken tarihsel bir yolculuk hissi yaşıyorsun. Vardığımız avluya güneş inmiş, sahnede şair bir kadın şiirlerinden seçmeler okuyor. Ben bir sandalye bulup otururken Rosa ve Merdo duvar dibinde yüzlerine inen Nisan güneşi ile etkinliğe dahil oluyoruz.
Baskça, Bernce ve Fransızca kelimelere kuşların sesleri karışıyordu. Nisan tam da böyle yaşanmalı diye iç sesime kulak verirken başka bir etkinlik için sandalyelerimizi alıp o taş sokaklarda küçük küçük merhabalaşmalar ile yol alıyoruz.
Kasaba meydanında yörenin peynirlerinden sandviçlerimizi yerken gelip giden insanlara bakıyoruz.
Sonrasında ikinci buluşma için sokakların arasına karıştık. Küçük bir rampa çıkarak ormanın tam eteğinde bir sahnenin etrafında kimileri ahşap sandalyeler, kimilerimiz yeşilliklere oturarak bölgesel enstrumanlar eşliğinde okunan şiirleri dinledik.
Sonrasında bir köprüden geçerek bitişik köye geçtik, eski bir baharat dükkanı, sonra garaj olmuş bir mekanda, köyün meydanında şiirler, müzikler, danslar. En çok da engelli anarşist sanatçının müziği ve konuşmaları ile büyük bir keyif aldım.
Bir köy meydanında, anti-kapitalist, anarşist genç bir sanatçı homofobiden, doğal hayattan konuşuyor ve kirletmeden, tüketmeden, yaşayacağımız üretken ve de ilkeli bir hayattan bahsediyordu. Çocuk korosu doğa ile iç içe, hayvanlar ile dost bir hayat için şimdiden güzel sözcükler döküyorlardı ufacık kalplerinden.
Saatler ilerlerken bizler ellerimizde sandalyelerimiz bu kez ara sokaklardan bir bahçeye geçtik. Bir yamaçtaki bahçeye bir bar mekanın terası bakıyor. Terasa çıktık, bölgenin ürünlerinden peynirler, salamlar, jambonlar ve tabuleden oluşan bir tabak yanına da şaraplarımızı alarak çimenlerin üzerinde bir kez daha yerimizi alıyoruz. Bu kez sahnede bir ressam, yanında bir müzisyen.
Ressam tuvale Guernika ** tablosundan esinlenerek çalışmasına müzik eşliğinde devam ediyor. Tablo bittiğinde ressam ile sohbet ediyoruz, sonrasında gecenin o saatinde bizi evimize bırakırken hayat hikayesini dinliyoruz. O da bizim gibi politik bir mülteci, İspanya devletinin baskılarından bu taraf geçmiş. Hikayelerimiz birleşiyoruz. Güzel bir dost daha edindik yolda.
“Başka bir hayat” sloganlarda değil, gerçek hayatta anlam kazanıyor burada. Doğaya ve doğal olana yabancılaşmadan, üreterek, dayanışarak hayatlarımızı güzel, dolu, yaşamsal kılmak mümkündür elbette.
Vahşi kapitalizmin duyguları dahi meta-pazar ilişkisi haline getirdiği tüketici toplumlara inat, üreten, dayanışan, üretip ve dayanıştıkça çoğalan insanlar ile birlikte, bu doğanın, iklimin bir parçası olmak insana iyi geliyor.
(EJK/EMK)
*Bir iç ülke olan Euskal Herria/Bask Ülkesi 7 bölgeden oluşur. 4 Bölgesi resmi İspanya sınırları, 3 bölgesi de Fransa sınırları içinde yer alır. Bütün Avrupa ülkelerinden başka Bask dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde değil. Baskça kendi özgünlüğünü korumuş ve günümüze kadar gelmiş özgün dillerden biridir. Burada güne Bonjour, Hola ile değil, Egun on ile girilir.
**Guernika ; Pablo Picasso tarafından 1937'de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası'na ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937'de Güney Bask (Côte Espagnole) Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablodur.