Kaçımızın haberi var bilmiyorum... Bugün, boşanmak istediği kocasının 12 kurşunla öldürdüğü Ayşe Yılbaş'ın davasının ilk duruşması başladı. Kadınlar da, "davaya müdahil olma talebinde bulunmak" için bugün Sultanahmet Adliyesi'nin önünde biraraya geldiler, "kadına yönelik şiddet"e karşı "seslerini yükselttiler", "Bu davada tarafız" dediler.
Ben de hem kendini bu davada "taraf" hisseden bir kadın olarak, hem de "gazeteci" olarak bu sabah oradaydım....
Kadınlar basın bildirilerini okurken adliye polisi yaklaştı ve "Yasak" filan dedi alçak sesle, neyse o sırada bitmişti bile... Kadınlar "Tesadüf değil, erkek şiddeti" diye bağırdıklarında, sonradan Adliye Başkomiseri olduğunu öğrendiğim, memur gelip "Burası yasak, siz yapıyorsunuz, başkaları da yapmak istiyor, adliye önünde değil ileride toplanacaksınız" dedi. Bu da bitince kadınlarla birlikte Adliye'ye girdim...
"Kamera yasak, ama bu fotoğraf makinası..."
Duruşmanın başlamasını bekliyorduk 4. Ağır Ceza Duruşma Salonu'nun oradaki koridorda... Etrafıma bakınırken Ayşe Yılbaş'ın annesi olduğunu öğrendiğim kadın ağlıyordu, galiba oğlunun koluna yaslanıp ayakta durmaya çalışarak... Konuşmaya çalışıp rahatsız etmek düşünülemezdi bile...
Sonra Adliye Binası önünde de çektiğim fotoğraflara benzer biçimde, "müdahil" olmak isteyen kadınların bekleme hallerini görüntülemek için iki kare çektim..
Sonra iki polis memuru yaklaşıp "Kamera yasak" dediler.
"Bu kamera değil, birkaç fotoğraf çektim ama eğer yasaksa çekmem" dedim, onlar da "Tamam" dediler, gittiler.
"Uğraştırma beni"
Sonra o aşağıda gördüğüm "ikinci" ve "daha kararlı müdahelede" bulunan Adliye Komiseri geldi yanıma "Fotoğraf makinanızı bize teslim etmeniz gerekiyor" dedi ve aramızdaki konuşma şöyle sürdü:
"Neden?"
Bu soruya yanıt vermeden, "Ya da kimliğinizi verin."
"Kimliğimi mi vereyim, neden?"
"Hakkınızda işlem başlatacağım, yani ya fotoğraf makinanızı verin ya da hakkınızda işlem başlatacağım"
"Neden?"
"Adliye'de görüntü almak yasak"
"Ama duvarda ya da herhangin bir yerde buna dair bir uyarı işareti göremiyorum."
"Göremiyor olabilirisniz ama yasak"
"Ama girişte neden uyarmadılar, bakmadılar"
"Bakın beni uğraştırma, sil o fotoğrafları"
"Sen değil siz"
"Lütfen bana kimliğinizi verin ya da adliye savcılığına gidelim"
"Bana bir açıklama yapmıyorsunuz, ayrıca benimle daha kibar konuşmalısınız"
"Size bir açıklama yapmak zorunda değilim ben görevimi yapıyorum kuralı koyan ben değilim"
"Benimle daha nazik bir iletişim kurmak zorundasınız. Fotoğraf makinamda özel fotoğraflar da var, size teslim etmek zorunda değilim."
"Beraber burada çektiğiniz kareleri sileriz"
"Beraber silelim"
Bu arada, bu konuşmaya bir son ya da ara vermek istediğimde adliye koridorlarında sürekli beşi birden arkamdan yürüyorlar... Ne yapacağımı şaşırdım... Bir yandan nedenini tam olarak açıklayamadıkları/açıklamadıkları bir talebe uymak zorunda olmayı kabul etmek istemedim, öte yandan sert ve uygunsuz üslup can sıkıcıydı...
Sonra çıktım çay içtiğimiz yerden, "Tamam sileceğim" dedim...
Hâlâ bunu yapmam gerektiğini, bunu, bu biçimde istemeye hakları olduğunu sanmıyordum ama koridorda peşimde polislerle dolaşmamak için "silmeye" karar verdim. Şimdi düşünüyorum Adliye Savcılğı olasılığını gözardı etmem iyi olmamış... Pekala gidebilirdik oraya...
Adliye Komiseri'ne Adliye dışında çektiğim son kareyi ve adliye içinde çektiğim iki kareden ilkini gösterdim, ardından sildim ve sonra ikinciyi de sildim, "Tamam..." dedi fakat hemen sonra ekledi: "Diğerlerine bakmam gerek..." Benim göstermediğim ve adliye içinde çektiğim kare olabilirmiş... Evde çekilmiş "mahrem" fotoğraflar, kedimin pozları filan vardı... Baktık, o da anladı Adliye görüntüleri olmadığını...
Oysa...
3 Nisan 2006'da Ankara 4. İdare Mahkemesi, Hürriyet gazetesi muhabiri Nurettin Kurt'un açtığı ve Konya Gazeteciler Cemiyeti ile Antalya Sanayi ve Ticaret Odası'nın da müdahil olduğunu davada, basın mensuplarıyla birlikte fotoğraf makinelerinin adliye binasına alınmamasına ilişkin Adalet Bakanlığı'nın işleminin yürütmesini durdurdu.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 183. maddesine göre, "Adliye binası içinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonundaki adli işlemlerin icrasında her türlü sesli ve görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletler yasak" idi.
Yargıcın, yargılamanın düzenini sağlama yetkisini kullanarak, fotoğraf makinesi kullanımını yasaklayabileceğine işaret edilen kararda, "5271 sayılı yasanın ilgili maddesiyle getirilen bu düzenlemenin, basın özgürlüğünü de kısıtlayıcı bir şekilde geniş yorumlanılarak, yasa hükmünde öngörülmemesine rağmen fotoğraf makinesinin adliye binası içine alınmaması yönünde tesis edilen işlemde hukuki isabet görülmemiştir" denildi.
Ankara 4. İdare Mahkemesi'ndeki davanın müdahil avukatı Ahmet Gürol Şağban, Konya Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlediği toplantıda kararı değerlendirdi.
Söz konusu 183. maddenin fotoğraf makinesini içermediğini vurgulayan Şağban, "Artık fotoğraf makineleri bu madde kapsamından çıktığı için, basın mensuplarının adliyeye makineleriyle girmelerinde bir sorun kalmadı. Duruşma sırasında fotoğraf çekilmesi ise mahkeme başkanının iznine bağlı" dedi.
Şağban Anayasa'nın 132. maddesine göre, mahkeme kararlarının bütün kişi ve kurumları bağladığını, verilen kararın değiştirilemeyeceğini ve geciktirilemeyeceğini belirten Şağban, "Bu mahkeme kararının uygulanmaması demek, anayasa ihlali demektir" dedi.
Şağban ayrıca 183. maddenin televizyon kameralarının adliyeye girişini halen yasakladığını, fotoğraf makineleri için serbest hale gelen uygulamanın kameralar için yasak olmasının Anayasa'daki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu da belirtti.
bianet'in 2006 tarihli bu haberine göre, gazeteci fotoğraf makinasını Adliye binasına sokabiliyor... E peki yanında süs diye tutmak için mi sokabiliyor? (NZ/GG)