AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz, Manisa’da düzenlenen Bitlisliler tanıtım günlerinde yaptığı konuşmada, “Türkiye'de Başkanlık sistemi fiilen başlamıştır. Şu anda fiili olarak Başkanlık sistemi var. Biz milletvekillerine düşen bundan sonra TBMM'de anayasayı statüye uydurmaktır. Bundan sonraki tek amacımız budur. Genel kurulda dokunulmazlıkların kaldırılması noktasındaki gibi destek alırsak bu da direkt geçecek. Desteği alamasak referanduma gideriz. O da olmazsa millete gideceğiz” dedi.
“Fiili” olarak bahsedilen durum ne kadar yasaldır?
Yasalarda olmayan, “De Facto” olarak uygulanan, kabul görmesi sağlanmaya çalışılan bu durum, “Başkanlık Sistemi” ya da “Partili Cumhurbaşkanlığı” yasalarda olmadığına göre, uygulama suç teşkil ediyor mu?
Bu durumu elbette yasaları bilen, hukukçu arkadaşlarımız hukuki açıdan ne olup ne olmadığını değerlendireceklerdir.
Ben konunun farklı bir yerindeyim.
Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçimlerde oyların yüzde 51,79’unu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. 28 Ağustos’ta TBMM’de anayasanın 103. Maddesi gereğince “aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma” diyerek yemin ederek göreve başladı.
Ne kadar tarafsız kaldığını, hükümete ve hukuka ne kadar müdahalelerde bulunduğunu yaşayarak gördük.
“MİT Tırları” yargı sürecinde yapılan bireysel başvuru nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar için “Bu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyerek bulunduğu yeri kesin çizgilerle çizdi. Yasalara göre “suçu ispatlanana kadar her insan suçsuzdur” denilmesine rağmen, insanları yargılanma süreci öncesi “yargıda hesabını verecekler” diyerek suçlu ilan etti. “Öyle bırakmam onu” diyerek tehdit etti.
Barış isteyen, “suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlere hakaretler yağdırdı. Onlar için mahkemeleri göreve çağırarak yönlendirdi.
Seçildiği günden bu güne tarafsız olacağına dair TBMM’de yemin etmesine rağmen tarafsız kalmadı. Tarafsız olmayacağını açıkça beyan etti. Uygulamalarıyla da bunu gösterdi.
Haziran ve Kasım milletvekili seçimleri süresince yaptığı gösterilerde adını vermese de AKP propagandası yaptı. AKP dışında kalan tüm partileri eleştiri yağmuruna tuttu. Açıkça 400 milletvekili istedi. Bu istediğinin arkasında “Başkanlık sisteminin” yattığını herkes biliyordu. Seçim süresi içerisinde de tarafsız olmadığını ortaya koydu.
Hükümete ve ülke yönetime yaptığı müdahale ve yönlendirmelerde kararları kendisi verdi ve uygulattı.
Son olarak Başbakan Davutoğlu’nu görevden alması bazı çevrelerce darbe olarak nitelendirilse de gerçekte fiili olarak yönetimin kendisinde olduğunu, fiili olarak “Başkan” olduğunu gösterdi.
Cumhurbaşkanı seçilip göreve başladığı günden bu yana ülke yönetiminde tek adam vardı. Başkanlık sistemi vardı. Ülke “kaçak saray” olarak nitelenen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan yönetildi.
Bunları biliyor, kabul edemiyor, isimlendiremiyorduk. Çeşitli söylemlerde veya yazılarda dile getirsek de gerçek olmamasını diliyorduk. Anayasal değil, yasalara aykırı diyerek kendimizi avutuyorduk.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz, duymak/kabul etmek istemediğimizi gözlerimizin içine bakarak söyledi.
“Türkiye’de başkanlık sistemi fiili olarak başlamıştır… Biz milletvekillerine düşen bundan sonra TBMM'de anayasayı statüye uydurmaktır.”
Başkanlık sistemi fiili olarak başladı. Kalan Anayasa’yı mevcut statüye uydurmak. Yeni Anayasa istemenin asıl nedeni açıklanmış oldu.
Şimdi asıl can alıcı noktaya gelelim. Anayasa ve yasalar formalite olarak kullanılıyor. Anayasa ve yasalara aykırı işler yapılıyor. Anayasada olmamasına rağmen “Başkanlık Sistemi” ile yönetiliyoruz.
İlk başlarda içerisinde yaşadığımız devletin hükümeti olarak işe başladılar. Bugün devlete sahip oldular ve biz onların sahip olduğu devlette yaşıyoruz.
Bu gün “Türkiye’de başkanlık sistemi fiili olarak başlamıştır” diyenler, yarın, “Türkiye’de İslam Cumhuriyeti fiili olarak başlamıştır” diyemezler mi?
Nasıl olsa yasalar önemli değil. Anayasa da önemli değil. “Bir defayla bir şey olmaz” mantığı her alan için geçerlidir. Yasalar ve anayasa kendilerine yaradığı sürece kullanılıyor. Kendilerine karşı kullanılmadı/kullanılamadı.
Yasanın kendisi güçtür.
Bu gün, “Başkanlık sistemi fiilen başlamıştır” diyecek gücü hissedenler yarın “İslam Cumhuriyeti fiilen başlamıştır” diyecek güce ulaşabilir mi?
Bugün yasalarda olmamasına rağmen, suç olmasına rağmen fiili olarak başkanlık sistemini başlatacak gücü kendilerinde görenlerin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Ülkeye fiilen el koyulmuş, yasalar tek taraflı olarak, sadece muhalefet edene uygulanmak üzere askıya alınmış, sistem değiştirilmiştir.
Fiili olarak sistemi değiştirebilecek gücü olanlar, sistemi bir kez daha değiştirebilirler. Gücü hissettiklerinde bunu yapacaklardır.
Başkanlık sistemi istemenin arkasında asıl yatan da budur. Başkanlık sistemini, anayasaya ve yasalara rağmen, muhalefete rağmen, halka rağmen fiili olarak başlatılabiliyorsa, yaratılan “De Facto” durum kabul görülebiliyorsa, tepki gelmiyorsa, gelen tepki ciddi boyutlarda değilse atılacak ikinci adım, yaratılacak ikinci fiili durum “İslam Cumhuriyetidir.”
Olaya sadece “başkanlık sistemi” olarak bakmak, sadece Cumhurbaşkanının kişisel özentileri boyutuyla görmek yapılabilecek en büyük hatadır. “Padişahlık”,”Tek adam olma isteği”,”İktidar hırsı” gibi nitelemeler, yapılmak isteneni küçük görmektir, önemsizleştirmektir. Basite indirgemektir.
Oysa yapılmak istenen çok ciddi değişikliklerdir.
“Demokrasi tramvayından inme zamanı” geldiğini ilan ediyorlar.
Çok önceleri açıkladığı “Şeriat devleti” hayalini gerçekleştirecekleri yerden bir durak öncesinde, “Keşke” dememek ve yapılması gerekenlerin bir an önce gerçekleştirilmesi için son şansın kullanılacağı dar zamanlardayız… (NT/HK)
* Fotoğraf: Kayhan Özer - Ankara/AA