Viyana'da BM merkezinde, 30 Nisan - 11 Mayıs tarihleri arasında yapılan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) 2015 Gözden Geçirme Konferansı hazırlık toplantısına NPT'ye taraf olan 189 devletten 110'u ve 150 sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.
1970'de yürürlüğe giren NPT, bu tarihten önce nükleer silah sahibi olan beş devleti (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) nükleer devletler olarak tanırken, bunun dışındaki devletlerin nükleer silah geliştirmesini ya da nükleer silah sahibi devletlerin bu devletlere nükleer silah satmasını ya da vermesini yasaklayan bir antlaşma.
Antlaşma nihai olarak nükleersiz bir dünyayı hedeflese de aradan geçen kırk yılda bu yönde kayda değer bir yol aldığımızı sağladığını söylemek pek mümkün değil.
Her beş yılda bir yapılan ve son olarak 2010 'da gerçekleştirilen NPT Gözden Geçirme Konferansı'nda, güvenilirliği oldukça sarsılan NPT sürecini yeniden canlandırmak için nükleer silahsızlanma hedefine yönelik olarak 64 maddelik bir eylem planı kabul edilmişti.
Bu hazırlık toplantısında ne bu eylem planının uygulanmasına dair bir gözden geçirme yapıldı ne de ülkeler ellerindeki nükleer silahları hangi zaman dilimi içerisinde nasıl yok edeceklerine dair herhangi somut bir plan sundular.
Ancak yine de bu hazırlık toplantısında, nükleer silahsızlanmanın konusunda bundan sonra yapılacak tartışmaları etkileyecek bir dizi gelişme oldu.
Nükleer silahsızlanmanın insani boyutu
Hazırlık toplantısında başını İsviçre'nin çektiği 16 ülke (Avusturya, Şili, Kosta Rika, Danimarka, Vatikan, Mısır, Endonezya, İrlanda, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Nijerya, Norveç, Filipinler, Güney Afrika, İsviçre) nükleer silahsızlanmanın insani boyutu konusunda bir deklarasyon yayınlayarak ülkeleri "uluslararası hukuka ve uluslararası insani hukuka uymaları için daha fazla dikkat göstermeye" davet etti.
Nükleer silahsızlanmanın insani boyutu, sadece patladıktan sonra insanlığa ve çevreye vereceği zarar açısından değil, bu silahları elinde bulundurmanın ve modernize etmenin sonuçları açısından da önemli.
Norveç, 2013'de nükleer silahsızlanmanın bu boyutunu konuşmak üzere bir konferans düzenleyeceğini ve bu konferansa tüm ülkeleri davet edeceğini açıkladı.
Nükleer Silahlardan Arındırılmış Ortadoğu Konferansı
Toplantıdaki bir diğer önemli gündem, bu yılın sonunda Finlandiya'nın Helsinki şehrinde yapılması beklenen Nükleer Silahlardan ve Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Ortadoğu Konferansı oldu. Yaptığı konuşmada bu konferansa değinmeyen ve bu konferansın mutlaka yapılması gerektiğini söylemeyen hiçbir delegasyon yoktu.
İlk olarak 1974 yılında Mısır ve İran tarafından dile getirilen bu öneri, NPT'nin 2010'da yapılan son Gözden Geçirme Konferansı'nda karara bağlandı ve konferansın düzenlenmesini örgütlemek üzere Finlandiya görevlendirildi. Süreci yürüten Jaakko Laajava, Viyana'da yapılan hazırlık toplantısına katılarak, konferans süreciyle ilgili olarak bir süreden beri devam ettirdiği görüşmeler hakkında bir rapor verdi.
Ancak katılımcıları hayal kırıklığına uğratan en önemli nokta, konferansın aralık ayında yapılması öngörülüyor olmasına rağmen henüz tam tarihi, gündemi ve özellikle İran ve İsrail'in katılıp katılmayacaklarının belli olmaması oldu (ancak her iki devlet de şimdiye kadar katılmayacaklarına dair herhangi bir beyanda bulunmadılar ve her ikisi de Laajava ile görüştüler).
Mısır Büyükelçisi Ahmed Fathalla toplantıda yaptığı ve üstü kapalı bir tehdit olarak algılanan konuşmada, 2012 konferansının Arap devletleri için bir dönüm noktası olduğunu ve bu konferansın başarısız olmasının bu bölgedeki devletlerin nükleer alanındaki politikalarını yeniden gözden geçirmelerine neden olabileceğini söyledi.
Şimdiye kadar bölge ülkelerinin, yani aslında İran ve İsrail'in konferansa katılımının sağlanması önündeki en büyük engel ülkelerin politik kavrayışlarındaki ve güvenlik algılarındaki farklılık gibi görünüyor. Elinde 80-100 arası nükleer silah bulundurduğu bilinen İsrail şimdiye kadar katılmayacağını beyan etmese de konferansı kendi 'nükleer belirsizliğine' yönelik bir tehdit olarak görüyor.
Toplantıda bu konferans ile ilgili olarak somut bir gelişme yaşanmamış olsa da, tüm ülkelerin delegasyonlarının bu sürece yaptıkları vurgu, bu konferansın başarısının ya da başarısızlığının sadece Ortadoğu'da değil, tüm dünyada nükleer silahsızlanma tartışmalarında ve bu sürecin güvenilirliğinde belirleyici bir yere oturacak gibi görünüyor.
Nükleer silahların modernizasyonu
Toplantıda dile getirilen ve nükleer silahsızlanma açısından büyük öneme sahip olan bir diğer konu, nükleer silahların modernizasyonu ve nükleer silah sahibi devletler arasında ve NATO gibi ittifaklarda benimsenen nükleer silahlara bağlı kalma doktrinleri ve anlaşmalarıydı.
Nükleer silahların sayısının azaltılmasının kötü bir şey olduğunu tabii ki kimse söyleyemez. Ancak şu da bir gerçek ki nükleer silahlar, güvenlik doktrinlerinde nükleer caydırıcılık anlayışı çerçevesinde ele alındıkları ve bu ülkeler nükleer silah sahibi olmaya devam ettikleri sürece sadece bu silahların sayısını azaltmak bizi hiçbir zaman nükleersiz bir dünyaya götürmeyecek. Ve tek bir nükleer silah bile çok tehlikeli ve zararlıdır.
Önümüzdeki hafta ABD, Chicago'da yapılacak NATO zirvesinin gündemlerinden birisi nükleer silahların modernizasyonu olacak. Rusya ise, Washington ve NATO balistik füze savunma planlarına devam ettiği takdirde yeni START sürecinin riske gireceğinin işaretlerini verdi bile. Dolayısıyla sayıları azalsa da devletlerin nükleer silahları güvenlik politikalarının bir parçası olarak görmeleri hâlâ nükleer silahsızlanmanın önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor.
Nükleer silahsızlanma tartışmalarının çerçevesi
Sonuç olarak 2015'de yapılacak gözden geçirme konferansına giden sürecin bir parçası olarak gerçekleşen bu hazırlık toplantısında nükleer silahsızlanma konusunda aynı nakaratları dinledik. Her şey beklendiği gibiydi. Böylece, özellikle Soğuk Savaş döneminde en azından nükleer silahların sayısının sınırlanması konusunda bir çerçeve sunmuş olan NPT'nin nükleersiz bir dünyaya giden yolu sağlamaktan çok uzakta olduğunu bir kez daha gördük. Ama bu nükleersiz bir dünya hedefinin rüya olduğu anlamına gelmiyor.
Bu dünyaya giden yolun ilk adımı olarak, nükleer silahları hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün ülkeler için yasaklayan bir anlaşmanın imzalanmasıyla başlayabiliriz. Tıpkı mayınlarda ya da misket bombalarında olduğu gibi, bir silahı bir anlaşmayla yasaklamak bütün sorunları çözmez.
Ancak böyle bir anlaşmanın imzalanarak buna uygun bir uluslararası mekanizmanın oluşturulması, devletlerin ve NATO gibi ittifakların güvenlik stratejilerini nükleer silahlara dayandırmalarını önleme konusunda bir adım atmamızı, dolayısıyla nükleer silahlara güvenlik konusunda atfedilen önemi ve değeri ortadan kaldırmamızı sağlayabilir.
Örneğin bugün, NATO Antlaşması çerçevesinde ABD'nin, İncirlik Üssü de dahil olmak üzere Avrupa'daki üslerde bulunan B61 tipi nükleer bombalarını kapsayan hiçbir silahsızlanma antlaşması yok. Dolayısıyla aslında ABD'nin Avrupa'daki üslerde ve İncirlik Üssü'nde tam olarak kaç tane nükleer bombası olduğunu resmi olarak bilmiyoruz. Ya da İsrail'in elindeki nükleer silahların sayısını bilmiyoruz. Hindistan ve Pakistan zaten NPT'ye taraf değil, Kuzey Kore ise 1993'de NPT'den çekildiğini açıkladı.
Dolayısıyla tüm bu nükleer silahlanma eğilimlerini kontrol altına alacak uluslararası bir mekanizma şu anda bulunmuyor. Üstelik 'nükleer silaha sahip olan' ve 'olmayan' devlet ayırımı yaptığınızda, nükleer silah sahibi olma hedefine sahip olan bir başka devletin bunu yapmasını engellemeniz hem mümkün hem de meşru olamıyor.
Dünyadaki nükleer silahların neredeyse yarısını elinde bulunduran ABD'nin İran'a akıl vermeye kalktığında düştüğü duruma düşüyorsunuz ve aslında bunun nükleer silahsızlanmaya pek de bir katkısı olduğunu söylemek mümkün değil.
Öncelikle bu ayırımı ortadan kaldırmak, nükleer silahsızlanmaya giden sürecin takvimini ve mekanizmalarını oluşturmak gerekiyor. Örneğin her NPT toplantısında ABD ve Rusya, son toplantıda yaptıkları gibi, ellerindeki nükleer silahların sayısını azaltacaklarını söylerler ama asla bunun için bir takvim vermezler. Bunu önlemek ve bu silahsızlanma vaatlerini somut bir takvime ve denetime tabi tutmak gerekiyor.
Peki bunu nasıl yapacağız? Sürekli ABD ve Rusya'ya nükleer silahlarından vazgeçmeleri için yalvaracak mıyız? Bunu bir nevi sigara tiryakiliği olarak düşünebiliriz aslında; bir sigara tiryakisi asla siz istediğiniz için sigarayı bırakmaz. Ama sigara içmeyenler olarak onun sigara içebileceği alanları kısıtlarsanız onun sigarayı bırakmasını sağlayabilirsiniz.
Eğer, nükleer silahların tartışıldığı çerçeveyi güvenlik ve caydırıcılıktan nükleer silahların insanlık ve çevre açısından yarattığı korkunç sonuçlara kaydırmayı, dolayısıyla nükleer silahların ele alındığı çerçeveyi değiştirmeyi başarırsak, nükleer silah sahibi devletlere sürekli yalvarmak yerine, nükleer silah bulundurarak bizim güvenliğimizi sağlamadıklarını, tam tersine güvenliğimizi tehlikeye attıklarını anlatmayı başarırsak ve bunu yaparken nükleer silahı bulunmayan devletlerin nükleer devletler üzerinde baskı oluşturmasını sağlayabilirsek nükleersiz bir dünya hedefi bir rüya olmaktan çıkabilir. Evet kolay değil, ama imkansız da değil... (AK/YY)