Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Filiz Aydoğan'ın, "Küresel Medya" adlı kitabı Beta Yayınları'ndan çıktı. Kitapta, yerküre üzerinde yaşayan insanların, hiçbir zaman olmadığı kadar metalar üzerinden birbirlerine bağlandığı ve yine aynı şekilde dışlandığı küreselleşmeye ilişkin kuramlar, medya ve alternatif mecralar ele alınıyor.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar hatta bugün bile, herhangi bir metni elimize aldığımızda, içinde kesinlikle karşılaşacağımız sözcük, "küreselleşme"dir. 2000'lerin başında bir akademisyenden bir esnafa varıncaya kadar, toplumun her katmanının gündemindeki küreselleşme, belki de modern dönemin kamusal alanda en çok tartışılan kavramı olmuştur.
Ancak, küreselleşme kavramının ne olduğu, nasıl adlandırılması gerektiği, niteliği ve toplumlara etkileri üzerine yürütülen tartışmaların, tartışma konusu süreç üzerindeki etkisi ise sıfırdı. Yerküre üzerindeki tüm toplumları etkisi altına alan, onlar tarafından tartışılan ama başka dinamiklerin belirlediği, akıp giden bir süreç...
Medya, küresel tüketim toplumu yarattı
Aydoğan da kitabında, küreselleşmenin tek yönlü etkisinin; mekân, yer, yakınlık, kültür, yerellik, teknoloji gibi nosyonlarımızı yeniden düşündürttüğünü anlatıyor. Küreselleşme ile birlikte zamanın ve mekânın sonsuz bir biçimde genişlemesinin, toplumsal ilişkilerin yeniden yapılanmasını da beraberinde getirdiğini tarif eden Aydoğan, şu tespitlerde bulunuyor:
"Gerçekten de küreselleşme ile birlikte, kendimize ait köklerimiz kalmamakta, kültürümüzün yerelliği ve kendine özgülüğü ortadan kalkmakta, yerine çatılarımızdaki antenlerimiz sayesinde ulaştığımız ulusötesi kültürel süreçler geçmektedir. Bu gelişmelerle, ulusal medya gittikçe küreselleşmekte, küresel medya pazarı, ulusal medya kültürleri, ulusal medya politikaları ve medya düzenlemeleri üzerinde güçlü etkilere sahip olmaktadır. Üstelik dijital teknolojide kaydedilen gelişmeler, medyanın küreselleşmesini daha artıracağını göstermektedir." (1)
Aydoğan, medyanın küreselleşmesinin küresel bir pazarı ortaya çıkardığını ve küresel bir tüketim toplumunu yarattığını anlatıyor. Küreselleşmenin izleğini medya üzerinden takip eden Aydoğan, buna ilişkin akademik inceleme ve kuramları da okura sunuyor.
"Sınırların kalktığı bir dünya"
Tüketimden söz ediyorsak tabii ki, bir yerlerde üretimin de olması gerekiyor. Küreselleşme bu yanıyla da sermayenin dolaşımının önündeki engellerin kalktığı, batılı bir markanın Asya'da esir ücretiyle çalıştırılan işçilerce üretildiği ve dünyanın dört bir yanında tüketildiği, "sınırların kalktığı bir dünyanın" tarifi. Aydoğan, kitabında küreselleşmeyi ekonomik yönüyle ve emperyalizm açısından tarif eden kuramlara da yer veriyor.
Kamusal söylemin çeşitli merceklerden yansıyarak ve bir kadrajın içine sığarak medyada varlık kazandığı günümüz toplumlarının, küreselleşmenin tek yönlülüğüyle bütünleştiği süreçte, hiç kuşkusuz, kültürler ve ideoloji de yeni bir biçim kazanıyor. Aydoğan, küreselleşmenin bu etkilerini de modernleşme kuramlarının ve kültürel çalışmaların yaklaşımları üzerinden ele alıyor.
Alternatif medya özgürleştirir
Küreselleşmenin, kamusal alanda en çok tartışılan ama sürece etki edilemeyen bir konu olduğunu söylemiştik. Kamusal tartışmaların bu etkisizliği, Slavoj Zizek'in, "salt biçimsel işlem ideolojisi" diye tanımladığı bir durumu andırıyor. Zizek, geç kapitalizmin "özgürlüğü" ile reel sosyalizmin totaliterliğini karşılaştırırken, geç kapitalizmde sözlerin "edimsel güçlerini gittikçe yitiriyormuş gibi göründüklerinden, her şeyin genel kayıtsızlık içinde boğulup gittiğinden" söz eder. (2) Bireyi özne olmaktan çıkaran ve etkisizleştiren bu hegemonik ortam, küreselleşmeye ilişkin "karşı konulamaz" bir olgu, algısı yarattı.
Bu algıyı kıran ise Seattle'dan alevlenen ve gençliğin başını çektiği, "küreselleşme karşıtı - antikapitalist" hareket oldu. Aydoğan da kitabında küreselleşmenin yarattığı popüler kültürün tüketicisi olan gençleri, bir karşı kültür yaratma potansiyeli açısından değerlendiriyor. Bu bağlamda interneti, "karşı kamusal alanlara olanak sağlayacak bir güç" olarak ele alan yazar, küresel medyanın hegemonik yapısı karşısında alternatif medyanın sağladığı imkânları tartışıyor.
Teknolojiyi, var olan sistemin etkinliğini artırmak yerine, insanın özgürleşmesi ve demokratik bir topluma doğru ilerlemesi için kullanan Le Monde Diplomatique, Zapatista Hareketi, Indymedia ve Türkiye'de ise bianet gibi alternatif medya mecraları da kitapta ele alınıyor.
Aydoğan, ayrıca Kanadalı iletişim bilimci Marshall Mc Luhan'ın, eşitlik ve demokrasiye dayalı "global köy" tanımının, ekonomik eşitsizliğin sürüyor olması nedeniyle gelecek kuşaklara ertelendiğini de ifade ediyor. Bu bağlamda 11 Eylül saldırılarına da değinen ve Mc Luhan'ın tanımının rafa kalktığını anlatan Aydoğan, şu tespiti yapıyor:
"Bugün yaşadığımız biçimiyle, küreselleşmenin insan haklarını, demokrasiyi, toplumsal hakları yayan değerler ürettiğini söyleyemeyiz. Bugün var olan biçimiyle küreselleşme, kapitalizmin değerlerinin, Amerika ve Avrupa yoluyla, dünyada ve az gelişmiş ülkelerde egemen olmasına yaramaktadır." (3)
Ancak yazar tüm bu karamsar tabloya rağmen, küresel olana alternatif olabilme potansiyeli taşıyan medyanın önemine vurgu yapıyor ve bianet Proje Danışmanı Nadire Mater'in, Porto Alegre'nin ünlü sloganına* göndermede bulunan, "Başka bir iletişim mümkün" sözünün altını çiziyor.
--
1- Filiz Aydoğan, Küresel Medya,, Beta Yayınları, İstanbul, 2011, s.105
2- Slavoj Zizek, Kırılgan Temas, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2002, s.67
3- Filiz Aydoğan, age. s.107
* 31 Ocak-5 Şubat 2002 tarihlerinde Brezilya'nın Porto Alegre kentinde ikincisi yapılan Dünya Sosyal Forumu'nun meşhur sloganı, "Başka bir dünya mümkün"dü.