Taşlarla döşeli dar sokaklar, zeytin ağaçlarının kokusu, her an size eşlik edebilecek bir kedi ya da köpek ve bağımsız sinemanın öne çıkan yapımlarını izleme heyecanı.
Seyir Derneği tarafından Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle 17-22 Eylül tarihleri arasında düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali 22 Eylül’de sona erdi. Festivalde toplam 70 film gösterildi. Cannes başta olmak üzere uluslararası festivallerde prömiyer yapan 20 film Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta seyirciyle buluştu.
Festival, Türkiye’den ve dünyanın farklı yerlerinden yönetmenler, oyuncular, yapımcılar, basın, sinema sektörü temsilcileri ve öğrencilerden oluşan 200’ü aşkın konuğu ağırladı. 10 binden fazla izleyici ise salonları doldurdu.
Ayvalık, Türkiye'nin Balıkesir iline bağlı bir ilçe; ama neredeyse bir sahil kasabası. İlçe özellikle Cunda Adası (Yunanca: Moshonisi, Hekatonisa) ve çevresindeki diğer irili ufaklı adalar ile birlikte, mimari ve kültürel dokusuyla dikkat çekiyor.
Mübadele ve hafıza
Ayvalık, Osmanlı döneminde özellikle Rumların yaşadığı bir yerleşim yeri ve bu tarihsel izler, kasabanın mimarisinde hâlâ saklı. Eski Rum evleri, taşlarla döşeli dar sokaklar ve tarihi kiliseler, kentin tarihi mirasının bir parçası. 2023 sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, Türkiye’nin nüfus dengelerini kökünden değiştiren mübadelenin de yüzüncü yılı. 1923 Mübadelesi, Ayvalık’ın hafızasında önemli bir yer tutuyor.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde izleyici ile buluşan yapımlardan biri “Rodakis’i Ararken” belgeseliydi. Festivalin ikinci gününde gösterilen belgesel, yönetmen Kerem Soyyılmaz’ın 2016 yılında Chrysoula’nın mezar taşını bulmasıyla açılıyor. Ve belgesel, Soyyılmaz’ın Chrysoula’nın ailesini araştırma süreci ile 2022’de Selanik’te son bulan arayışını odağına alıyor.
Mübadelenin 100. yılında küçük göçmen ailemin hikâyesi
"Rodakis’i Ararken", Türkiye ve Yunanistan halklarını bir mezar taşı aracılığıyla buluşturan ve tarihsel kopukluklara yeni yaklaşımlar getiren bir belgesel. Ulus devletin kuruluş sürecinde gözden kaçan din temelli ayrışmanın ve sıradan insanların yaşamlarına olan etkisini nüfus mübadelesi bağlamında ele alan filmin Ayvalık’ta gösterilmesi ise bu bağlamda özel bir anlam taşıyor.
Soyyılmaz, belgeselden hemen sonra izleyicilerin sorularını yanıtlarken şöyle diyor: "Tam 100 yıl önce, bu zamanda olan büyük bir acıdan bahsediyoruz. İlk başta merak ile başlayan bir serüvendi ama orada daha fazla zaman geçirdikçe hem eve hem de kendimize yeni bir gözle bakmaya başladık. Sonra bunu hissetmeye, düşünmeye başladım. Burası İstanbul'un kuzeybatısında bir köy. Trakya'nın dinamikleri biraz daha farklıydı mübadele sürecine baktığımızda. Daha karmaşık, zaman içinde bir sürü farklı göçlerin olduğu, yol üstü bir yer. Bence tarihsel bir hikâyeye sahip olmamız önemli, daha iyi bir gelecek yaratmamıza faydalı olur diye düşünüyorum."
Zeytin ağaçları, kedi ve köpekler
Ayvalık Uluslararası Film Festivali, tüm bu hikâyeleri özenle ele almasıyla özel bir festival olarak gözlerimizin içine bakıyor. Festival seçkisi dolu dolu. Açılış filmi, Cannes'da dünya prömiyerini yaparak eleştirmenlerle izleyicileri neredeyse ikiye bölen “Megalopolis”, Büyük Park Amfitiyatro’da. Konforonuzdan ödün verseniz de amfitiyatronun atmosferi size iyi hissettiriyor. Bölge, zeytinlikleri ve zeytinyağı üretimiyle ünlü. Yani filmin sürdüğü 138 dakika boyunca burnunuzda zeytin ağaçlarının kesif kokusu.
İzleyeceğiniz filmler için ziyaret etmeniz gereken salonların birbirlerine yürüme mesafesinde olması, festival telaşınızı yatıştırıyor. İstanbul’da saat 12.00’da görmeniz gereken iki saatlik bir filmden sonra 15.00 seansındaki başka bir filme yetişmeniz mümkün değil, belki rüyanızda!
Ayvalık’ta ise her yer seyir noktası, her yer gün batımını izlemek için ideal. Taş evlerin önünde yatan miskin kediler, film gösterimlerinden sonra yanınızda biten köpekler; yemyeşil ağaçlardan sonra Ayvalık’ın doğal dokusunu oluşturuyor. Bir de elbette filmlerini izlediğiniz oyuncu ve yönetmenler. Festival süresince herkes aynı sokaklarda yürüyor, aynı mekânlarda tartışıyor.
Film festivali, Ayvalık esnafının da yüzünü güldürüyor, çünkü turizm sezonunun bitişi en iyi ihtimalle bir ay öteleniyor. Üzerine su, kahve, zeytinyağı ve eser miktarda şarap döktüğüm festival broşürümle İstanbul’a dönerken içim biraz buruk. Hem cıvıltısını hem de sakinliğini özleyeceğim bir yer çünkü artık Ayvalık. Bu da elbette Ayvalık Uluslararası Film Festivali ekibi sayesinde.
Açık çağrı
Bu yüzden, festival direktörü Azize Tan’la olan söyleşimizde, Tan’ın yaptığı açık çağrıyı buraya da eklemek gerekiyor:
“Bu yıl sınırlarımızı biraz zorladık. Festivalin yükü, ekibin kaldırması güç bir ağırlığa ulaştı. Bu nedenle festivalin kapasitesinin sınırlarına geldiğimizi düşünüyorum. Daha fazla büyümemiz de festivalin ruhunu kaybetmesine neden olabilir. Evet, şu ana kadar çok sayıda küçük destek aldık; fakat artık ana bir sponsora ihtiyacımız var. Büyük firmaların biraz daha cesur olup bu festivale yatırım yapmaları gerekiyor. Ayvalık gibi küçük bir şehirde böyle bir festivalin yapılması, sanıldığının aksine büyük bir potansiyele sahip.”
Bu yıl sınırlarını zorlayan tüm festival ekibine, çalışmamızı kolaylaştıran tüm görevlilere, pati ve salyalarıyla karmaşa anlarından sıyrılmamı sağlayan Kutik’e, Laika’ya, Naomi’ye ve Cosmo’ya sonsuz teşekkürler! (TY)