“Bir varmış, bir yokmuş… Her masal böyle başlar. ‘Türkiye’de Gazetecilik Masalı’ için de bu geçerli. Maziye bir bakıverince görüyor insan: Gazetecilik bazen var, bazen yok, bazen –mış gibi, çoğu kez olmamış gibi. Türkiye’nin basın tarihi ‘gazetecilik’ten çok, ‘gazetecilik yapmak için mücadele etmenin tarihi.’”
Ümit Alan’ın “Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı” adlı kitabı bu sözlerle başlıyor. Alan, Gezi direnişinde medyaya yönelen tepkilerin, kitabın miladı olduğunu söylüyor. O dönem tanık olunan “penguenliğin” nasıl başladığını, geçmişinde neler olduğunu, tarihin kırılma dönemlerinde nasıl sınav verdiğini araştırmaya başlayınca ortaya bu tarih çıkmış.
Bu arada Alan, daha kitabın başından “bildiği ve yaşadığı kadarıyla Türkiye’de gazeteciliğin en karanlık döneminde olduğumuzu” belirtiyor. Zaten kitap da “bu felaketin nasıl oluştuğunu” aramak üstüne kurulu. Karanlığa ışık tutan gazetecileri inkar etmiyor ancak ekliyor: Konumuz o değil, konumuz, “olmayanlar.”
Masal Osmanlı sarayından başlıyor, “Ak Saray” olarak anılan Cumhurbaşkanlığı sarayında bitiyor:
“‘Saraylara layık’ belki güzel bir yemek için iyi bir tabir olabilir. Gazetecilik için söylenince ağır bir tabir. Bugün ‘saraylara layık gazetecilik’ sözünü bir aslına dönme vurgusu olarak alabiliriz.”
Yıl 1831, Takvim-i Vekayi gazetesi bizzat Sultan II. Mahmud tarafından kuruldu. İlk gazete ise ondan üç yıl önce, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın girişimiyle kurulan Vekayi-i Mısriye. Yani memlekette basın tarihi, devlet eliyle başlıyor, Avrupa’dan 200 yıl sonra… Alan, gazeteciliğimizdeki devlet ya da iktidar vesayetinin, gazetecilikle yaşıt olduğunu yazıyor: “İlk gazetesi devlet eliyle kurulan, ilk özel gazetesi de devlet desteğiyle yürüyen, ilk bağımsız gazetesi de aynı zamanda devlet memurluğu yapan bir idealist tarafından çıkarılan bir ülkeyiz.”
Kitaptaki gazeteciliğin doğuş ve kuruluşunun kısa tarihi, şimdiki zamanı anlamak için çok önemli bir kaynak. Çünkü basının tarihi aynı zamanda sansürün, iliştirilmiş gazeteciliğin, devlet ve sermaye kayırmacılığının da tarihi. Ve 150 yıl, bir şeylerin değişmesi için çok kısa bir zaman. O yüzden basının “penguenlik” geçmişindeki, 1867’de Sadrazam Ali Paşa’nın “Devletin zaafını millete söylemeyi vatanperverlik eseri bulmam” sözü hiç eskimiyor. Keza Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, devletin icraatları ve kamu yararı ikileminde seçimini toplumdan yana kullanan basın da hiç vakit kaybetmeden sansürleniyor, hatta kapatılıyor, sahipleri İstiklal Mahkemelerinin huzuruna çıkıyor. Yani, gazetecilerin mahkeme önündeki sınavı da Cumhuriyet’in ilanıyla başlıyor. Devlette istikrar esastır, malum. Tüm bu baskıları otosansür izliyor. (Basında “penguenlik” esastır?)
Gazetecilere İçişleri Bakanından gelen ilk talimatın tarihi de, devletin ilk katliamlarından olan Dersim Katliamı’na denk. Sonrası çorap söküğü. Hem katliamın hem talimatın…
Aynı senaryo, çok partili dönemde 6-7 Eylül’de, katliamlarda ve darbelerde devam eder. Tabii ki tüm sorumluluk devlet, ordu ya da hükümette değil. Sansüre dünden razı olan gazete patronları ve emir-talimat yöntemiyle çalışan gazeteciler, memleketin penguenlik tarihine “büyük hizmetlerde bulundular.” Buna karşın Özgür Gündem, ilk yayın haftasında kurşunla tekzip edildi. 1800’lerin sonunda da, 90’larda da “direnenler de var bu havalarda…”
Bu tarihi okurken, günümüzde olan bitenlere şaşırmaktan da vazgeçiyorsunuz. Hatta halen alternatif medyanın, devlet veya hükümet güdümünde olmayan basının varlığı bile memleketteki direniş geleneği açısından umut veriyor.
Kitabın son bölümünün başlığı, yaşadıklarımızın özeti: “Neden değil, sonuç: AKP dönemi ve gazeteciliğin dibi.” (AS)
Ümit Alan kimdir? |
1979’da Eskişehir’de doğdu. Muhtelif kurumlarda geçen eğitim serüvenini, Basın ve Yayıncılık Anabilim Dalı’nda verdiği yüksek lisans teziyle nihayetlendirdi. 2000 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde yazılarıyla görünmeye başladı. Heberler isimli hiciv programının (2010- 2013 Turkmax) senaryo yazarları arasında yer aldı. 2009’dan beri BirGün gazetesindeki Köşe Vuruşu isimli köşesinde medya yazıları yazıyor. |
* Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı, Ümit Alan, Can Yayınları, Mayıs 2015, Yayına hazırlayan: Emre Taylan, 335 sayfa.
Ayça SöylemezBoğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisansın ardından halen Marmara Üniversitesi İletişim Bilimlerinde doktora yapıyor. 2002’den itibaren Star, Vatan, Akşam, HaberTürk ve Hürriyet gazetelerinin yazıişleri ve dış haberler bölümünde çalıştı. 2011’den bu yana bianet’te İnsan Hakları Editörü. |