Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve bianet Raportörü Erol Önderoğlu Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan'a devredilmesiyle ilgili The Washington Post'a yazdı. Yazının İngilizce aslı "Turkey, no friend of press freedom, finally sells out Khashoggi" başlığıyla dün yayınlandı. Önderoğlu'nun makalesinin Türkçe çevirisini yayınlıyoruz.
Türkiye'nin Rusya'dan silah satın almasını eleştirdiği, Türkiyeli gazeteci ve aktivistlerin tutuklanmasına karşı sesini yükselttiği ve Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da öldürülmesi karşısında Suudi Arabistan'ı cezalandırmadığı için yıllarca Batı'nın riyakarlığından dünyaya dem vuran Türkiye sonunda onların saflarına katılmaya hazırlanıyor gibi duruyor.
Türkiye'deki Kaşıkçı davasının soruşturmasını yürüten savcı 31 Mart'ta davanın, suikast emrini veren ülkenin ta kendisi olan Suudi Arabistan'a devredilmesini talep etti. Savcının bu hamlesi Kaçıkçı'yı dostu olarak gören Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti için şaşırtıcı bir dönüş oldu. Türkiye hükümeti cinayeti izleyen günlerde ve aylarda kayıtları, güvenlik kamerası kayıtlarını ve diğer materyalleri yayınlayarak Suudi Arabistan'ın ve kısaca MBS olarak bilinen Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın cinayetle ilişkilendirilmesinde kilit rol oynamıştı.
Davayı özgür bir basına veya bağımsız bir yargıya sahipmiş gibi bile yapmayan baskıcı bir rejim olan Suudi Arabistan'a devretmek, Cemal Kaşıkçı'yı öldürenler için son kalan adalet şansına ciddi bir darbe vuracak. Dahası, Türkiye'nin basın özgürlüğüne olan kendi saygısı konusunda da caydırıcı bir sinyal gönderecek.
Söz konusu gazeteci cinayetleri ve gazetecilerin karşı karşıya kaldığı baskılar olduğunda Türkiye'nin sicili şüphesiz pek de parlak değil. Ülkenin önde gelen yazar ve gazetecilerinden Musa Anter'in 1992 yılında Diyarbakır'da öldürülmesine ilişkin dava sonuçlanmadı. Aynı şekilde, Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink'in 2007 yılında İstanbul'un göbeğinde öldürülmesi Gülen ağı ile ilişkilendirilmiş olsa da saldırının arkasındakiler hiçbir zaman yargı önüne çıkarılmadı.
Kaşıkçı cinayetine ilişkin kovuşturma, Türkiye'nin bağımsızlığı gittikçe daha fazla hükümet müdahalesi tehdidiyle karşı karşıya kalan yargı sistemi için gerçek bir zorluğu ifade ediyor. Davayı devretme hamlesi petrol zengini Suudi rejimi ile ilişkileri yumuşatmak için en tepeden gelen daha geniş bir politika değişikliğinin bir parçasıymış gibi görünüyor. Tek bir savcının böyle bir talep için "bağımsız inisiyatif" alabileceğine inanmak güç; böylesi bir yaklaşım sadece sağduyuya değil, hükümetin yasal konumu ve yetki sınırlarına da meydan okuyor.
Henüz 2019'da Kaşıkçı cinayetinin yıldönümünde The Post'a yazan Erdoğan şöyle demişti: "Suudi Arabistan'da devam eden yargı süreci hakkında soru işaretleri olduğu sır değil. Sürecin şeffaflıktan uzak şekilde yönetilmesi, duruşmaların kapalı kapılar ardında yapılması ve sanıkların gayri resmi olarak serbest bırakıldığı iddiası, uluslararası toplumun beklentilerini boşa çıkardığı gibi Suudi Arabistan'ın imajını olumsuz etkileyecek."
Dolayısıyla, eğer Türkiye'nin fikir değişikliği ile ilgili şüphelerimizi dile getiriyorsak bunun için mazur görülebiliriz.
Öte yandan, öncesinde de hükümetin kararlılığında bazı çatlakların ortaya çıktığını gösteren işaretler vardı. Geçtiğimiz Mart ayında Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz, veliaht prensi Kaşıkçı'nın yakalanması ve öldürülmesini onaylamaktan sorumlu tutan gizliliği kaldırılmış ABD istihbarat raporununun delil kabul edilmesini talep etmiş, mahkeme bu talebi reddetmişti. Aslında, soruşturma hiçbir zaman doğrudan doğruya MSB'yi hedef almadı.
Erdoğan her iki seçeneği de oldurmaya çalıştı: Bir yandan dostunun öldürülmesi karşısında öfkelenmiş gibi bir duruş ve davranış takınıyor, aynı zamanda krallıkla olan ilişkisine zarar vermemek için dikkatli davranıyordu. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2022'de Suudi Arabistanlı mevkidaşı ile bir zirvede bir araya geldi. Bu, Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinden bu yana iki bakanın ilk görüşmesiydi. Çavuşoğlu twit'inde şöyle yazdı: "Güçlü bir Türkiye-Suudi Arabistan ortaklığı yalnızca ülkelerimiz için değil, tüm bölgemiz için faydalı olacak."
Söz konusu basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak olduğunda seri bir suçlu olan Türkiye'nin baskıyı sürdürmeyeceği artık açık. Adalet sadece karşılıklı siyasi ve ekonomik menfaat karşılığında takas edilecek bir jetonmuş gibi görünüyor.
Kaşıkçı'nın vahşice öldürülmesi dünyayı şok etti ve geniş çaplı bir öfke yarattı. Fakat üç yılın ve Suudi Arabistan'ı sorumlu tutmak için gösterilen zayıf uluslararası tepkinin ardından, Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde sırasıyla 153. ve 170. sırada yer alan Türkiye ve Suudi Arabistan davanın hafızalardan silinmesine izin vermekten memnun görünüyor. Her iki rejim de özgür basın karşısında cezasızlıkla hareket etme konusunda daha da cesaretleniyor.
Bunun yanlarına kalmasına izin veremeyiz.
*Makalenin çevirisi: Selay Dalaklı
(SD/HA)