Kamuya ait kurumlarda görev yapanlar da bu temel ilkeleri benimsemek zorundadır. Ancak Türkiye gibi demokrasisi yeterince gelişmemiş, insan hakları bilinci yerleşmemiş ülkelerde, erk kullananlar olanaklarını kendi çıkarları için kullanır ve bundan toplum zarar görür.
Zarar genellikle ikilidir. İlki, gerektiği gibi hizmet alamayan vatandaşların gördüğü zarardır. İkincisi ise, sistemin bütününün ve onu oluşturan uzlaşmanın zarar görmesidir. Bu, toplumu ortaklaştıran ve bir arada tutan bağları olumsuz etkiler.
Sağlıkta operasyon
İstanbul Şirinevler 70. Yıl Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi'nde yaşananlar bunun en somut örneklerindendir.
Daha önce İl Sağlık Müdürlüğü görevini de üstlenen kurum başhekimine tahammül edemeyen bir grup, kendilerinden yana ve partilerinin egemenliğinde olan Sağlık Bakanlığı ve il teşkilatının desteğiyle bir operasyon başlatmıştır.
90'lı yıllardan bu yana hizmet ve uzmanlık eğitimi veren bu kurumda yolsuzluk olduğu iddiasıyla başlatılan sürgünlerle gelişen olaylar, başhekimin gazeteye verdiği bir ilandan sonra medyada yer alan demeçleriyle büyüdü. Yaşananlar, yukarıda söz ettiğimiz durumu kanıtlar nitelikteydi.
Özelleştirme sorumlu
Kamu sağlık kurumlarında özel çıkar uman uygulamaların ve bazı yolsuzlukların sürmesinin bir nedeni, bu kurumlarda yaşanan gizli ve açık özelleştirmelerle yaratılan ranttır.
Yaşanan olumsuzlukların bir başka nedeni ise bu tür uygulamalara karışmayan çoğunluğun karşılaştıkları baskılar nedeniyle sessiz kalmasıdır. Bir yöneticinin dediği gibi, namusluların da namussuzlar kadar sesi çıkmadığı sürece bu sorunlar çözülemez.
Sessizler, bugüne kadar yolsuzluklar ayyuka çıkmadan ya da çıkarlarına doğrudan zarar gelmeden sesini yükseltmedi. Her ikisinde de bireysel tepkinin ötesinde örgütlü bir karşı duruş olmadığı gibi olumsuzluklardan doğrudan etkilenen kişilerin katılımları bile çok azdı. Dolayısıyla, bu duruşlar etkili olmadı.
Olumsuzluklarla mücadele
Olumsuzlukların giderilmesi için, bunların ortaya çıkabileceği ortamın yaratılmaması hedeflenmelidir. Özelleştirme süreci yalnız karar verenlerin isteğiyle yaşanmaz. Onu uygulayanların da buna katkısı vardır.
İkincisi herkes kendi dahil ya da tanık olduğu konuyla ilgili yanlışlara ve yolsuzluklara duyarlı olmalı, bunları ilgili herkese yaymalı ve ortak tavır alma doğrultusunda çaba sarf etmelidir.
Konu eğer sağlık alanıyla ilgiliyse hizmeti verenler kadar alanların da bu sürece katılmaları hedeflenmeli, "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışı terk edilmelidir. Bu noktada "doğru habercilik" ilkesini benimseyen kamu iletişim araçlarına önemli görevler düşmektedir.
Sağlık çalışanlarının, hasta ve yakınlarının örgütlenmesi
Üçüncüsü ise söz konusu alanla ilgili örgütlenmelerin tutum almasını sağlamak olmalıdır. Sağlık alanında hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının mesleki ve sendikal örgütleriyle birlikte hizmet alan hasta ve yakınlarının gönüllü örgütlenmeleri böyle bir konuda çeşitli ve birlikte çaba göstermelidirler.
Sonuncu görev ise devletin organizasyonu içinde yer alan denetim, izleme ve yargısal mekanizmaların harekete geçirilmesidir. İlke olarak kimsenin kaynağını yasalardan almayan tasarruflarda bulunmaması hedeflenmelidir. Yasal netlik olmayan konularda da genel teamüllerle, insandan, özgürlüklerden yana tutumlar belirleyici olmalıdır.
Mesleki örgütler
Böyle konularda özel olarak mesleki ve sendikal örgütlenmelerin yaptıkları kadar yapmadıkları da önemlidir. Onlar da yasaların ve benzeri düzenlemelerin net olmadığı konularda da etkin tutum alabilmelidir.
Daha somut bir örnekle açarsak; tabip odaları bu tür idari gibi görünen kararları da tartışabilmelidir. Bir bakan ya da benzeri üst düzey yöneticiler yasalara uygun olmayan politik bakışlarına ve çıkarları doğrulturunda idari tasarruflarda bulunabilirler. Bu tasarruflar kuşkusuz yargı denetimindedir.
Ama bu kararların uygulanması mesleki alanlarla ilgili ise mesleki sorumluluk da yaratacaktır. Örneğin bir bakan, bir yetkili bir tıbbi uygulamaya ilişkin kurallara uymayan bir emir verdiğinde, emri uygulayan hekim mesleki yönden sorumlu oluyorsa; bir hekimle ilgili usulsüz bir atamayı işleme koyan, mesleği hekimlik olan yönetici etik ve deontolojik kurallar açısından sorumlu tutulmalı ve soruşturulmalıdır.
İdari tasarruf kabul edilemez
Bu tür uygulamaları salt "idari tasarruf" gibi kabul etmek doğru bir tutum değildir. Bu denetim ve irdeleme değişik idari kademelerde bulunan hekimleri koruyucu bir işlev de görecektir.
Bir başhekim ya da sağlık müdürü kendi üstünden gelen yanlış ve haksız bir işleme karşı meslek örgütünün kurallarını ve yaptırımlarını gerekçe göstererek direnebilecektir. İdari mevkilere atamalar keyfilikten kurtulmalı ve demokrasinin kurallarının geçerli olduğu bir işlerlik yaşanmalıdır.
Sağlıkta partizan anlayış
Bir hekim, 10 yıldır sürdürdüğü başhekimlik görevini bırakırken verdiği yarım sayfa ilanda, "Sağlıkta hiç değişmeyen partizan anlayışın bir ürünü olarak hastanemize, şahsıma ve hekim arkadaşlarıma yönelik saldırılara, değerbilmezliğe tepki ve geleceğe olan inançsızlığım nedeniyle istifa ediyorum" diyor.
Bir hekimin basın aracılıyla yapmak zorunda kaldığı açıklamalarla ilgili, bir kurulunda da görev yaptığı meslek örgütü girişimlerde bulunabilmeli, yasaların suç olarak tanımladığı konularda resmi yoldan başvurarak soruşturma açılmasını istemelidir.
Dr. Hürriyet Yılmaz, çalışanlara veda ederken şöyle diyordu:
* Son dönemlerde salt çalışma düzenine değil, şahsıma, aileme ve ahlakıma yönelik sözlü ve yazılı tacizlerde bulunuldu. Bu süreçte rol alan bazı kişileri deşifre etmeden geçemeyeceğim.
* Her şeye seyirci kalan hatta zaman zaman bireysel yetersizliği nedeniyle bu durumu körükleyen İstanbul Sağlık Müdürü, siyasal parti kimliğini kullanmaya çalışan içerden ve dışardan malum kişiler ve teşkilatlar, insanlık ve hekimlik müsveddesi birkaç malum kişi, batan gemiden kaçan fare acizliğindeki eski hastane müdürü ve saymanı, başhemşiremiz, mevcut yeteneksiz ve onursuz hastane müdür yardımcıları, yalancı şahitler, kuklalar ve korkaklar bu oyunun baş aktörü oldular
Meslek örgütü iddiaları araştırmalı
Meslek örgütü, Dr. Yılmaz'ın gündeme getirdiği iddiaları en azından burada sözü edilen hekimlerle ilgili olarak araştırmalıdır.
Benzer biçimde Teftiş Kurulu Müfettişi Ali Özaydın'ın tutum ve davranışlarıyla ilgili kendisi tarafından yapılan suç duyurusunun izlenmesi gerekli ise müdahil olunması, sağlık alanına ilişkin olarak birçok kişi tarafından söz edilen ve bir partinin zorlamasıyla yapıldığı belirtilen atamalarla, bu atamalarda göreve getirilen kişilerin tasarrufların etkinliklerinin araştırılması, eğer bu kişiler hekimlerse doğrudan mesleki soruşturmalar yapılması gereklidir.
Yine aynı konuşmada ileri sürülen; bazı hastaların ya da alımlarda firmaların kayrıldığı ya da ayrıcalıklı davranıldığı, en azından bu yönde baskıların söz konusu olduğu, kişisel olarak küfür ve tehditlerde bulunulduğu iddiaları da yasal mekanizmalar kullanılarak araştırılması gereken noktalardır.
Hem hekim hem de meslek için
Bu mesleki soruşturmaların yapılması ve yasal süreçlerin işletilmesi iki nedenle zorunludur:
İlki mağdur olan bir hekimin hakkının savunulması meslek örgütünün doğal görevidir.
İkincisi ise hekimlerle ilgili bu tür durumlar araştırılmadığı sürece, tüm olarak bir mesleğin onuru ve toplum nezdindeki yeri olumsuz etkilenmektedir. Bunu koruyacak olan da yine meslek örgütüdür. (MS/NM)