Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmasıyla ülkenin temel sorunlarına Fransız kaldığını gösterdi.
Dikkatimi çeken, Başbakanın Fransa'da yaşayan vatandaşlarımıza yaklaşık 7 bin kişiye hitaben yaptığı konuşmada dil konusunda söyledikleriydi. Aynı konuşmayı Kürt dili için neden söyleyemiyor.
Gelelim Avrupa Konseyi'ndeki tutumuna. Bilindiği üzere Türkiye 1949'da kurulan insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, çoğulcu demokrasiyi savunmak ve üç temel değere karşı terörle mücadele etmeye adayan bu konseyin üyesidir. Hatta Türkiye'nin AKPM üyeliği Almanya ve İsviçre'den daha eskidir.
Strazburg'da sorulan sorular arasında Abdullah Öcalan ile görüşmeye verdiği cevap "devlet görüşür" oldu. Devlet iktidar olarak görüşüyor da muhalefet söyleyince niçin tepki veriliyor anlamış değilim.
Ülkede başka söylem yurt dışında başka söylem çifte standartlı ileri demokrasi bu mu?
AKPM'de sorulan seçim barajını sorusuna Başbakan "Düşüreceksek de size soracak değiliz" diye yanıt vermiştir.
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında en yüksek seçim barajı oranı yüzde 10 ile Türkiye'dedir. Yüzde 10 barajının aşağıya çekilmesini halkın istemesine rağmen siyaseten çözülmemektedir. Hatta Başbakan iki partili sistemi (iktidar ve muhalefet ) önermektedir.
Yapılan seçimlerde kullanılan oyların çoğunun yüzde 10 barajına takılarak heba olmasının ileri demokrasideki karşılığı nedir?
Halkın oyunun mecliste karşılığı olmalıdır. Çünkü temsilde adalet yönetimde istikrarı sağlar.
Diğer soruya (basımı yasaklanan kitap ve gazeteciler için) yaptığı savunmayla yargısız infaz yaptı. Kitap-bomba benzetmesiyle... Hem suçlayarak yargıladı hem de yargı bağımsızdır diye savundu.
Benim kafam karıştı kimler suçlu, (suçları tespit oldu mu) kimler yargılıyor, kimler içeri alıyor? Kimler?
Biz 62 yıldır üye olduğumuz bir Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde memleket meselelerimize Fransız kaldığımızı altını çizerek gösterdik. Hem de Strazburg' da... (GS/BA)