Anne ve babaların duygularının çok duygusuz bir şekilde kirli siyasete alet edildiği bir tezgahın ürünü, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde yapılan oturma eylemi.
Duygusuzluk, eyleme katılanlarla, onların talep ettikleriyle ilgili değil kuşkusuz; onların bu çok masumane isteklerini kirli siyasetin malzemesi yapmakta…
Sadece çocukların değil, dağdaki herkesin geri dönebileceği bir ortamı sağlamak, çözümün ve toplumsal barışın gereği olarak, ancak yasal ortam hazırlanmak suretiyle mümkün olacağına ve bunu yapacak olan da hükümet ve meclis çoğunluğuna sahip olması itibariyle AKP olduğuna göre, “Başbakan topu niye BDP'ye atıyor”, “Neden ailelerin taleplerinin esas muhatabının kendisi olduğunu manipüle edip, bununla BDP'yi vurmaya çalışıyor”, “AKP yasal değişiklik yaptı da BDP mi taş koydu” diye sormazlar mı?
Çözüm niyeti olan bir hükümetin başbakanının, dağdan dönüşlerin çözümün bir sonucu ve hapishanelerin boşalmasıyla birlikte, toplumsal barışın olmazsa olmazı koşulu olduğunu bilmediğini kabul edemeyeceğimize göre -ki bunu öyle kabul edersek, artık çözüm sürecinden bahsedemeyiz- bu eylemin çirkin bir tezgah olduğu çok açık.
Bu tezgah gösteriyor ki çözüm sürecinde, hükümetin sağlam bir perspektifi ve yol haritası yok. Olmadığı yeni fark edilmiyor gerçi, sadece olmadığı bir daha, bu vesileyle teyit edilmiş oluyor.
Başbakan’ın B, C planı, derken neyi kastettiği de çok sorunlu... Ne demek istediği pek açık değildi ama tehdit ettiği apaçıktı. Tehdit, çözüm sürecinin dili olabilir mi?
Ayrıca ilk defa mı çocuklar dağa gitti? Neden şimdi böyle bir tezgâh çıktı ortaya? Gerçekten çok manidar ve kaygı verici bir olay!
Çocukların dağa çıkmasını kimse istemez kuşkusuz ama Başbakan Erdoğan, çocukları dağa çıkaran bir ülke gerçekliğimiz (Kürt’lerin kolektif haklarının gasp edilmesi sorunu) olduğunu, bu gerçekliğin 2000’li yılların başında doğmuş çocuklara değin bir tepki oluşturduğunu neden gözardı ediyor? Öyleyse çözüm sürecinin çıkış fikri hangi esaslara dayanıyor, bunun bilinmesi gerekiyor. Zira çözüm sürecine bağlanan onca umudun tutunduğu tek şey olan artık insanların ölmemesi durumunun süreci daha fazla taşımayacağı, tarafların yaptığı açıklamalardan mümkün...
*
Başbakan Erdoğan’ın dağa çıkan çocuk hassasiyetini anlamak gerçekten çok güç… Yüzlerce çocuğun hapishanelere atıldığı tarihler çok uzak değil, bundan 3-5 yıl önceydi. Pozantı rezaleti de öyle...
Düşünüyorum da, “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılır,” sözünün ardından biber gazı fişeğiyle katledilen Enes Ata, on üç kurşunla on iki yaşında katledilen ve terörist ilan edilen Uğur Kaymaz ve en son o güzel çocuk Berkin Elvan… Onlar da çocuk değil miydi?
Pozantıda tecavüz edilenler, Roboskî'de katledilenler, çocuk değiller miydi?
Son olarak şunu eklemeliyim: BDP’liler bırakın çocukların ailelerini, kendilerine başvuran asker aileleri için bile harekete geçtiler. Demek ki bu aileler de BDP’ye başvurup, taleplerini iletselerdi, destek alabilirlerdi. Ancak görünen o ki bu aileler Diyarbakır’da, belediyenin önünde böyle eylem yapmaya yönlendirilmişler… Selahattin Demirtaş’la ilgili açıklama yapan anne daha sonra özür dileyerek “Bana Demirtaş hakkında yanlış bilgi verdiler,” demesi de buna işaret ediyor. (BA/HK)