Türkiye'nin bir süredir gündeminde bulunan "Demokratik Açılım"ın içeriğinin, Başbakan'ın kadın örgütleriyle yapacağı toplantıda biraz daha anlaşılabilmesini umarak bu daveti KA.DER olarak memnuniyetle karşıladık. Biraz da el yordamıyla yapılan "Demokratik Açılım" tartışmalarının daha somut bir zemin bulmasını ve buradan da somut eylem planlarına taşınmasını istedik.
Bu konudaki genel algı, bu açılımın öncelikle ve ağırlıklı olarak doğu ve güneydoğu bölgelerimizde ağır şartlarda yaşanan Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir paket olduğuydu. Ancak, Türkiye'nin çok çeşitli alanlarda demokratikleşmeye ihtiyacı olduğu görülüyordu. Zaten bu açılımın geniş çaplı kabul görmemesi de galiba açılımın görünen başlıklarının tüm çeşitlilikleri kapsamamasıydı.
Bu paketten beklentim bu topraklarda daha az çatışma, daha çok üretim, daha çok iş, daha adil gelir dağılımı, daha çok realite, daha az maliyet, daha özgür ifade ve yaşam ortamı, her alanda daha çok karşılıklı güvendi.
Toplantı, çeşitli kadın örgütlerinden yaklaşık 70 temsilci kadının katılımıyla gerçekleşti. Aralarında belediye birimlerinden ve üniversitelerin kadın çalışmaları bölümlerinden gelenler de vardı. Başbakan yanında iki kadın bakan, İçişleri Bakanı ve üç - dört milletvekiliyle katıldı. Toplantı hiç ara verilmeksizin altı buçuk - yedi saat sürdü. Başbakan'ın açılış konuşmasında gerçekleştirilmiş olan demokratikleşme örneklerini vermesi iyi oldu, zira insan aklı bazen gerçekten de unutkan oluyor. Pozitif enerji yayan bir konuşmaydı, netti; gelirken içine düştüğüm yarı umutsuzluk hali Başbakan'ın konuşmasının içeriği ile umuda doğru evrildi.
Ancak, toplantı düzeni pek etkin değildi, çünkü kalabalıktık; Türkiye'de ne kadar çeşit insan varsa kadınlar da (orantısız da olsa) neredeyse o kadar çeşitliydi. Hepimiz de görüş ve önerilerimizi ve eleştirilerimizi iletmek için bulduğumuz bu fırsatı değerlendirmek istiyorduk. Önce söz almak isteyenler el kaldırdı, bu olmadı, sonra küçük kâğıtlara yazdığımız isimleri Başbakan'a gönderdik, onlar da bir şekilde sıraya koyarak bizlere söz verdiler. Zamanı kısıtlamadıkları için ben de dâhil olmak üzere birçok insan uzunca konuştu, bu da yanlış oldu tabii, çünkü artık sona gelindiğinde hala konuşmak isteyen üç - beş kişiye söz verilemedi ve konuşamayan kadınlar haklı olarak kızdılar.
Doğrusu bu toplantıda her telden çalındı. Toplantı yönlendirilmedi ve ucu açık dendi. Her ne kadar konu demokratik açılımsa da yaptığı çalışmaları anlatanlar da oldu. Gerçi bir bölümü de bu açılıma hizmet eden çalışmalardı. Kadınların fazlaca bir ortak dil kullanmadıklarını gördüm. Ama ortak dile yakın bir dili konuşanlar vardı. Zaten herkesten bunu beklemek de şu an itibariyle çok zor. Bloklaşan Türkiye'nin bloklaşan kadınları konuşuyor, bu son derece güzel ve sağlıklı. Ama henüz tam olarak anlaşma noktasına gelmedik sanırım.
Bütün toplantı boyunca Başbakan ince ince notlar aldı, sonunda da değerlendirme yaparken çoğu eleştiri ve soruya yanıt verdi. Bazı sert eleştirilere sesini çıkarmazken bazılarına tepki duyduğunu da tüm doğallığıyla gösterdi.
KA.DER olarak bizim de taleplerimiz, önerilerimiz ve eleştirilerimiz oldu. Başbakan'ın siyasi parti liderleriyle yaptığı terörün durdurulmasına ilişkin görüşmelerde, ne hükümetin ne de partilerin görüşmeci grupları arasında tek bir kadın milletvekilinin olmaması KA.DER adına yaptığım bir eleştiriydi. Kadınlar neden ayrı tutuluyor? Oysa terör asıl kadını vurdu ve vurmaya da devam ediyor. Kadın yıllardır evlat, eş, nişanlı, sevgili, kardeş acısı çekiyor. Savaş ekonomisi kadını yoksulluğun had safhasına taşıdı, bu arada bir de evdeki terörle neredeyse kişiliğini kaybediyor. Bu ortam varken ve bu kadın nüfusun yarısıyken, terör sorununun konuşulduğu ortamlarda bunun mağduru olan kadının sesi olabilecek bir tek kadın milletvekilinin bile bulunmaması bir demokrasi zafiyeti olarak önümüzde durup durmakta.
Demokratikleşmenin öncelikle kadın üzerinden yapılması gerektiği inancıyla bir başka eleştirim de şu oldu: Bu açılımın önemli bir parçası olması gereken demokrasinin eşit temsil yoluyla güçlendirilmesi konusunda bu pakette hiçbir şey yoktu. Kadın nüfusu, bölgesinde ve dünyada iddia sahibi olan Türkiye'nin demokratik ve çağdaş yüzüne hiç yakışmayan bir düzeyde temsil ediliyordu ve bunu düzeltme görevi siyasi erkindi. Anayasaya pozitif ayrımcılık ilkesi getirildi, ancak ne yazık ki bizde yasa bir şey, uygulama başka bir şeydir. Var mı? Evet, var. Uygulanıyor mu? Hayır. Yasanın dilinin daha net, yaptırımı belirlenmiş ve kesin olması talebimizi yineledim.
Ancak, Başbakan'ın kadınlardan bireyden ziyade, kadın, anne, ailenin direği vs. gibi tanımlamalarla söz etmeyi tercih ettiği görüldü. Doğrusu Başbakan'ın yaklaşımı tam da şöyleydi:
Kadının ve erkeğin eşit olduğunu kesinlikle kabul etmediğini söyledi.
Kotaya veya adını ne koyarsak koyalım, tepki gösterdi.
Siyasi parti ve seçim yasaları ile barajın indirilmesine ise kendi gerekçesini göstererek yanaşmadı.
Ve aslında geldiği noktada, "Aile bu ülkenin temelidir. Kadının ailedeki rolünün önemini bir kişi bile dile getirmedi," gibi birkaç cümle sarf ederek gerçekten aklında olanı ortaya koydu.
Aslında burada bilmediğimiz bir şey yoktu. Sadece, Sayın Başbakan ile KA.DER'in misyonunun bir türlü barışmadığı ve Başbakan'ın bizi anlamak istemediği bir kere daha teyit edildi. Daha doğrusu bizim taleplerimizi kendi bildiği yoldan ve istediği kadar yapma eğiliminde olduğu bir kez daha görüldü.
Eh! Biz de yine bildiğimiz yolda devam edeceğiz demektir bu.
Bu toplantıda Demokratik Açılım paketinin (bu bir süreç tabii) somut bir zemine oturması ve yine somut eylem planlarıyla şekillenmesini istedik. Bu şekillenme Başbakan'ın da açıklamalarıyla, sonuç itibariyle daha ziyade kadının istihdamı ve yatırımlar üzerinden oldu diyebiliriz. Bizim demokratikleşme taleplerimizin çoğu olumsuz yanıt aldı.
KA.DER olarak bizi şimdilik umutsuz bıraktığı halde, her şeye rağmen, demokrasinin gereği olan birbirini dinleme, anlamaya çalışma ve çağdaş bir ülkeye yaraşacak eşit siyasi temsili sağlama yolunda mesafe kat edebileceğimize inancımı korumak istiyorum.
*Fezal Gülfidan, KA.DER yönetim kurulu üyesi