Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Operasyon Ergenekon" adlı kitabından hapse mahkum edilmesiyle ilgili Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a "Hangi düşüncede olursa olsun gazeteciler hapse girmemeli" demiş.
"Hangi düşüncede olursa olsun gazeteciler hapse girmemeli"...Gerçekten Türkiye'de hiçbir haberci, hiçbir yazar, hiçbir hak savunucusu, hiçbir sendikacı, hiçbir muhalif hapis tehdidini ta ensesinde hissetmemiş olsaydı gerçekten bu sözleri çağdaş, demokratik bir hukuk devletinin başbakanının ağzından çıktığını sanabilirdik.
Başbakan: Gazetecinin hapse girmesine gönlüm razı olmaz"
Başbakan sohbette şunları söylemiş:
"Hangi düşüncede olursa olsun, bir gazetecinin makalesi veya kitabı yüzünden, düşünceleri yüzünden cezaevine girmesine gönlüm razı olmaz. Her zaman hakkın ve hukukun yanında olduk, bundan sonra da oluruz...
"Biz basın özgürlüğünü engelleyici veya ortadan kaldırıcı bir yaklaşım içinde olmayız. Gerekli düzenlemeyi hemen yaparız. Herkes fikrini söylesin, basın özgürlüğünün sınırlarını hep birlikte genişletelim."
Muhalefet partileriyle uzlaşarak çıkardıkları bir yasanın bütün bunlara neden olduğu düşünülürse Başbakanın sözleri gerçekten düşündürücü... Bu aslında, 1 Haziran 2005'te yeni Türk Ceza Kanunu çıkarıldığında, yasanın "yağdan kıl geçer gibi" uygulanamadığının dramatik bir itirafı da aynı zamanda.
Üç ayda 74 gazeteci hakim karşısındaydı
Değil sadece Tayyar'ın mahkum olduğu "soruşturmanın gizliliğini ihlal" (TCK 285) ve "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288) maddeleri, Başbakan hangi basın meslek örgütünden sorsa 20'nin üzerinde yasa maddesinin daha iptal edilmesi veya değiştirilmesi talebiyle karşılaşacaktır.
Başbakan kendisini ve kamuoyunu kandırmasın bu yasal alt yapıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) üyeleri ve güvenlik kurumları dışında isteyen olmadı zaten. Avrupa Birliği müzakereleri yolundaki o büyük Türkiye'de işler böyle yürütüldü; kamuoyuna pek de kulak verilmedi.
Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem Masası'nın Temmuz-Ağustos-Eylül ayları için yayımladığı son Medya Gözlem Raporu'nda 74'ü gazeteci 190 kişinin 80 dava kapsamında hapis veya tazminat istemiyle yargılandığı bildiriliyordu.
Tek cümlelik bir tespiti paylaşalım okurlarımızla: 13'ü gazeteci toplam 46 kişi, "hakaret" veya "iftira" iddialarıyla toplam 76 yıl, 4 ay 20 gün hapis ve bir milyon 186 bin 610 TL tazminat veya adli para cezasıyla karşı karşıya bulunuyordu.
Tayyar'la birlikte yüzlercesini de kurtarın...
Gelecek yılda da böylesi naif demeçler vermesine mani olmak için Erdoğan'a önerimiz, sadece Tayyar'ın değil, Yargıtay'dan kara haber bekleyen onlarca gazetecinin durumuna çare araması.
Bu çabaya girerken anlayacaktır ki, sorun o daima şikayetçi olduğu gazeteciler değil, bizzat kendi elleriyle çıkardıkları yasalar ve onu uygulamada zaaf gösteren hakim ve savcılarda.
Tayyar'ı da, Hacı Boğatekin, Orhan Miroğlu, Tayip Temel, Veysi Sarısözen, Ziya Çiçekçi, Abdullah Demirbaş, Cevat Düşün, Ragıp Zarakolu, N. Mehmet Güler, Namık Durukan, Hasan Çakkalkurt, Filiz Koçali, Bülent Yılmaz, Yüksel Genç, Hakan Tahmaz, İbrahim Çeşmecioğlu, Nedim Şener ve yüzlercesini de düşünün!
Hak taleplerine ve insan hakları savunucularının uyarılarına siyasetçilerin kulak tıkamalarının tipik bir sonucunu yaşadık 18 Aralık'ta. Bandırma'da gazeteci Cihan Hayırsevener, kaleme aldığı yolsuzluk haberleri nedeniyle bir süre tehdit altında yaşadıktan sonra, Hrant Dink gibi bir Cuma günü, ana caddede infaz edildi.
Dink'ten üç yıl sonra Hayırsevener cinayeti
Cumanın gelişi Perşembe'den belliydi Sayın Başbakan... Yıllardır adaletin gazetecilere karşı şiddet kullananların peşine etkili şekilde düşmediği yazıldı.
BİA'nın 2009 içerisinde yayımladığı "Yargı Açılım Tanımıyor: Üç Ayda 190 Düşünce Suçlusu!", "Üç Ayda 125 Sanık: İfade Özgürlüğü Açılımı Hemen Şimdi!" ve "Üç Ayda 60'ı Gazeteci, 110 Kişi Düşünceleri Nedeniyle Yargılandı!" başlıklı Medya Gözlem Raporları'nda her ne kadar kovuşturmalar başlığa taşındıysa da çoğu yerel medyadan 20'den fazla habercinin saldırıların hedefi olduğu vurgulanıyordu.
Meclis haberciye şiddete el atsın!
Hapis tehdidinin ortadan kaldırılması kadar, bugüne kadar ortadan kaldırılan veya saldırıya uğrayan gazetecilerin durumuyla ilgili bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını önemsiyoruz. Bu mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Ancak bunun sonuç vermesi ve inandırıcı olması için bizzat Başbakanın da medyayı hedef alan söylemini terk etmesini zorunlu görüyoruz. 2010, gazeteciliğin öneminin anlaşıldığı bir yıl olsun. (EÖ)