* Fotoğraf: AA-Arşiv
İstanbul Başakşehir FK şampiyonluk rekabetinde başa güreştikçe dikkatleri de üzerine çekiyor, siyasi bağlardan dolayı saha içinde kollanıldıkları ve bu sene şampiyon yapılacakları iddia ediliyor.
Esas ilginç noktaysa, Başakşehir FK’nin karşısına üç büyüklerin muhalefet blokunun içinde sunulması. Hatta geçen sene bazı Galatasaraylıların yaptıkları gibi şampiyonluk yolunda Başakşehir kulübüyle mücadele eden takımın taraftarları o senenin şanslı sosyal medya muhalefet önderleri olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak bu tutum Başakşehir FK’yi futbolun magazinel boyutuna taşımaktan başka bir işe yaramaz. Ayrıca diğer futbol takımlarını da pirüpakmış gibi resmedip muhalefet blokunun bir parçası olarak tanımlamak Türkiye’deki kulüplerin kamunun üzerindeki parazit boyutundaki varlığını görmezden gelmek demektir.
Ek olarak, Türkiye’de taraftarların kulüpleriyle olan ilişkilenmelerindeki siyasi boyutun yüzeyselliği de başta üç büyükler olmak üzere kulüplerin muhalefet bloku içinde yer alabilecek kapasitede kurumlar olmadığını işaret ediyor. Her ne kadar bu sav yazının sınırlarını aşsa da Başakşehir FK modelini doğru zemine oturtmak için altının çizilmesi gerekiyor.
Kamu kaynaklarının bir zümreye heder edilmesi
Bu yazı saha içine inmeden, şampiyonluk üzerine komplo teorileri üretmeden, üç büyüklerin yönetimlerinin beceriksizliklerinden kaynaklı başarısızlıklarıyla Başakşehir arasında bağlantı kurmak için çabalamadan; kısaca Don Kişotçuluk oynamadan Başakşehir modelini tartışmayı ve meseleyi kamu iktisadı alanına çekmeyi amaçlıyor.
Çünkü öncelikli odaklanılması gereken nokta basit bir şekilde iktidar destekli bir takımın şampiyon olup olmaması değil, kamu kaynaklarının bir zümre uğruna heder edilmesidir.
Siyasal iktisadın konusu
Başakşehir modeli futbolun değil siyasal iktisadın konusudur.[1] Bu model Türkiye futbolunun kurtuluşu için örnek olmaktan ziyade şehir hastaneleri, köprüler, havaalanı inşaatları örneklerinde olduğu gibi kamu kaynakları üzerinden getirim yaratma çabasının bir ürünüdür.
Başakşehir FK bu zemin üzerinde tartışılmalıdır. Bu noktada meseleyi iki dönem üzerinden irdelemek gerektiğini düşünüyorum.
İBB Spor dönemi
İlk dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesindeki bir kulübün profesyonel bir dalda mücadele etmesi ve bunun belediyecilik ve futbol arasındaki ilişkilenme üzerinden eleştirisi üzerine yürüyecektir.
İstanbul Büyükşehir Belediyespor (İBB Spor) aslında futbol kulübü olarak en baştan sorunlu bir modeldi. Kamu kurumları kamusal yararı olmayan bir alanda milyonlar harcayarak bir ürün yaratmıştı. Ancak bu durum sadece İstanbul’a özgü bir durum değildi. Türkiye’de futbol ve belediyeler arasında oldukça sıkı bir bağ vardı.
Celal Doğan’ın döneminde uzun süre hem kulüp başkanlığı hem de belediye başkanlığını beraber yürütmesi, Melih Gökçek’in belediye başkanı olarak farklı Ankara takımlarına musallat olması ve farklı illerde belediye başkanlarının kulüplerin onursal başkanı olması modası bunların en bilinenleridir.
Yazının bu ilişkilenmede esas odaklanacağı yönse kulüplere kamu kaynakları üzerinden yaratılan ekonomik avantajlar.
Yaptığım saha çalışmaları üzerinden örneklendirmek gerekirse, belediyelerin kulüplerin elektrik, su gibi sabit giderlerini karşılaması, yemek ve temizlik işleri için kendi bünyesinden çalışan temin etmesi, kamusal alanları metalaştırarak otopark işletmeciliği gibi iş kollarıyla kulüplere gelir getirici kanallar açması bunların belli başlılarındandır.
Ayrıca, belediyeler kulüplere enformel yollardan bağış toplayarak da gelir yaratma uğraşındalar. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin Görev ve Sorumlulukları” başlıklı 14. maddesine göre belediyeler profesyonel futbol kulüplerine nakdi yardım yapamıyor. Bu kısıtlama da inşaat ruhsatı almaya gelen müteahhitlerden futbol kulüpleri adına alınan bağışlar yoluyla enformel yollardan aşılmaya çalışılıyor.
Kısaca, belediyeler kamu kaynaklarını ya da otoritelerini kullanarak müşterek yararı sorunlu olan bir alanda kaynaklarını tüketiyor.
Başakşehir FK’nin İBB Spor olduğu ilk dönem eleştirisi Türkiye’de yaygın olarak görülen belediye-futbol arasındaki organik bağlantı üzerinden yürütülmeli. Ancak şunu da not etmek gerekir ki, diğer örneklerinin aksine İBB kamu kaynakları vasıtasıyla bir ürün yaratıp o ürünü pazarlayabilmiştir.
İBB Spor’dan Başakşehir FK’ye…
İkinci dönem, pazarlama ya da belediyenin kulübü devretme aşamasında başlıyor. İstanbul Başakşehir FK adıyla Haziran 2014’te faaliyetlerine devam eden kulüp İBB’nin profesyonel futboldan elini çekmesi anlamına da gelmedi.
Dönemin belediye başkanı Kadir Topbaş da belediyenin futbola yatırımlarının amatör anlamda devam edeceğini belirterek belediye-kulüp arasındaki bağ üzerinden yapılan eleştirilerin doğruluğunu vurgulamıştır.
Topbaş açıklamasında 2013-2014 sezonunda PTT 1. Lig’de devam eden kulübün Süper Lig’e çıkmayı garantilemesinden sonra “Niçin maç kazanıyorsunuz ve bir üst lige çıkıyorsunuz diye takımı eleştiremeyiz ancak kulüp ile belediye arasındaki ilişkiye son vereceğiz” diyerek de Başakşehir projesinin ilk sinyallerini vermiştir.
Peki, yeni adı İstanbul Başakşehir FK olan bu kamu malı kime nasıl devredilmiştir? İşte asıl tartışılması gereken nokta tam olarak budur.
10 Haziran 2014 tarihli 8587 Sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’ne göre ismi İstanbul Başakşehir FK olarak tescil edilen kulüp yedi ortaklı bir anonim şirkete evirilmiştir. Yönetim kurulu ve kulübün hissedarları[2] üzerinden kabaca bir değerlendirme yapacak olursak kulüp başkanının ve aynı zamanda hissedarlarından birinin AKP’den İBB 2. başkanvekili, bir başka ortağın da Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ilk Turizm Bakanı olduğu gerçeğinden yola çıkarsak siyasi bağ sadece İBB ile değil AKP iktidarıyla da doğrudan mevcuttur.
Diğer hissedarlara ve yönetim kurulu üyelerine baktığımızda, bir belediye meclis üyesi hem hissedar hem de yönetim kurulu üyesi olarak gözüküyor. Başakşehir FK başkanvekillerinden biri şu an İBB’de Genel Sekreter Yardımcılığı yapıyor. Kulübün yönetim kurulu üyelerinden bir diğeri de Beltur AŞ Genel Müdürü. Yani kulübün AKP ve İBB ile arasında hala güçlü bir siyasi bağ vardır.
Cevapsız sorular
Belediye ve kulüp arasında ekonomik bir bağ var mı ya da siyasi bağ iktisadi bir avantaj sağlamakta mıdır sorularıysa konunun muhatapları tarafından kanıtlarıyla cevaplanmaya muhtaçtır.
Son dönemde tartışılan belediye şirketlerinin sponsorlukları konusu hakkında çeşitli iddialar ortaya atılsa da somut bir kanıt henüz bulunmuyor.
Bu iddiaları kulüp başkanı da reddetti ancak ana destekleyiciler dışında alt sponsorlar var mı, varsa kimler kulüp gelirinin %16’sını oluşturuyor denilen sponsorluk gelir kalemleri nelerdir soruları da cevapsız duruyor.
İkinci bir nokta da İBB’nin yaptırdığı kamuya ait olan ve Başakşehir FK’nin kullandığı Fatih Terim Stadyumu. Kulüp belediyeye ait bir tesisi kullanırken ne kadar kira veriyor? Anlaşma kaç yıllık? Stadyumun içindeki restoran ve mağazaların gelirleri kulübe mi yoksa belediyeye mi gidiyor? Ayrıca belediye görevlilerinden kulüpte çalışan var mı?
Bu soruların cevapsız olması da belediye ve kulüp arasındaki iktisadi bağın varlığı hakkında şüpheleri artırıyor.
“Kayırma ekonomisi”nin başarılı örneklerinden
Ezcümle, bu bilgiler ışığında Başakşehir modelini nasıl okumak gerekiyor?
Başakşehir FK başkanının ya da teknik direktörünün söylediği gibi Türkiye futboluna model olarak alınabilecek bir yapıdan ziyade Türkiye’de belediyeciliğin model alması gereken bir süreçtir (!)
Bu model belki de Türkiye siyasi kültürünün ana hatlarını oluşturan kayırma ekonomisinin en başarılı örneklerindendir.
Başarılıdır, çünkü kamu kaynaklarıyla yaratılan endüstriyel bir ürün, tereyağından kıl çeker gibi belli bir zümreye hediye edilmiştir.
Bu noktada, ligin en iyi futbol oynayan takımı Başakşehir şampiyon yapılacak diyerek bayağı komplo teorileri üretmek meselenin özünü kaçırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
7 milyon Liradan 52 milyon Euro’ya
Tartışmanın odaklanması gereken nokta İBB’ye ait bir kamu malının şirketleşme sürecidir; içerisinde üst düzey belediye yöneticilerinin de bulunduğu yedi kişinin birer milyon sermayeyle bir kamu malına nasıl sahip olduğudur.
İBB Spor hangi ihale üzerinden satışa çıkarıldı? Belediyeye ne kadar para ödendi? İhale süreci nasıl işledi? Öncesinde uzmanlar tarafından kulübün değeri belirlendi mi?
Bu sorular cevaplandırılarak Başakşehir FK modeli anlamlandırılabilir. Zaten şu noktada Başakşehir FK şampiyon olmasa bile sahiplerine milyon dolar kazandırabilecek bir kuruma dönüştü.
Elimizde olan verilere göre, 7 milyon TL’ye elde edilen bir yapı sadece kadrosundaki futbolcuların kabaca değerinden yola çıkarsak yaklaşık 52 milyon euroluk bir değere sahiptir.
Yani kamu kaynakları kullanılarak yaratılan bir şirket, bilinmeyen bir süreçle iktidarla siyasi bağlantıları olan bir zümreye çoktan milyon dolarlar kazandırdı.
Ayrıca, kulüp ile belediyenin siyasi bağının dışında iktisadi ilişkilerinin de devam ettiğine dair gideril(e)meyen güçlü şüpheler mevcut.
Bu da kamunun hala sömürüldüğü anlamına geliyor. Kısaca, Başakşehir FK modeli futbol yorumcularından ziyade sosyal bilimcilerin analizine ihtiyaç duyuyor. Çünkü bu model AKP’nin ahbap-çavuş kapitalizmini nasıl kurumsallaştırdığının resmidir.
Süper Lig'de Başakşehir2015-2016 sezozu Beşiktaş (79) 2016-2017 sezonu Beşiktaş (77) 2017-2018 sezonu Galatasaray (75) 2018-2019 sezonu (Henüz 19 maç oynandı) Başakşehir (41) |
(ÖGB/EKN)
[1] Başakşehir modelini iktidar blokunun hegemonik söylemini anlamlandırması üzerinden “Yeni Türkiye”nin Yeni Statları: Yeni-Muhafazakâr İktidar Blokunun Hegemonya İnşasının Kısa Bir Hikâyesi” isimli yazıda irdeledim. Bu yazıda meseleyi olabildiğince kamu iktisadı alanında tutmaya çalışacağım.
[2] 10 Haziran 2014 tarihli 8587 Sayılı Ticaret Sicil Gazetesi Sayfa: 465