Feminist yayınevi Ayizi heyecan verici yeni bir kitapla daha karşımıza çıktı. Catherine Redfern ve Kristin Aune'nın hazırladığı 2010'da yayınlanan "Baş Harfi F" kitabını Aksu Bora ve Simten Coşar çevirdi.
Baş Harfi F kitabi, genç kadınların feminizme karşı tutumlarıyla, kendilerini tanımlama biçimleriyle ve kadın hareketiyle ilişkileriyle ilgilenen iki genç kadın tarafından kaleme alınmış.
Yazarların feminist harekete karşı duydukları heyecanın genç kadınlarda nasıl karşılık bulduğu kitabın temel çıkış noktası. Bu amaçla Birleşik Krallık'ta kendilerini feminist olarak tanımlayan herkese ulaşmayı hedefleyen bir çalışma yürütmüşler.
15-81 yaş arası 1300 feministle yaptıkları görüşmeler üzerinden yeni feminist eylem biçimlerine, gruplara, olaylara, kampanyalara ve bireylere odaklanarak "Neden feminizme 'hala' ihtiyacımız var" sorusunun peşine düşmüşler. Bunun sonucunda, kadınların yaşamlarında bugün hala can alıcı öneme sahip sorular etrafında bugünkü feminizme ve feminist olmaya dair bu heyecan verici kitap çıkmış ortaya.
Kitapta, Redfern ve Aune sadece Birleşik Krallık merkezli olmayan ve dünyanın farklı yerlerindeki gelişmeleri ve eylemleri de içeren bir analizle bu konuların hala kritik olma nedenlerini çalışmalarında yer alan katılımcıların cevaplarıyla sentezliyorlar.
Temel başlıklar şöyle; Özgürleşmiş Bedenler, Cinsel Özgürlük ve Seçim, Kadınlara Karşı Şiddete Son, İşte ve Evde Eşitlik, Dönüşen Siyaset ve Din, Cinsiyetçilikten Arınmış Bir Popüler Kültür ve Feminizme Sahip çıkıyoruz.
Baş Harfi F'nin en önemli özelliklerinden biri bugünün feminizmine ve feminist hareketine ilişkin kapsayıcı bir giriş yapıyor olması. Aslında homojen bir grup olmayan feministlerin ortaklaştığı noktalar üzerinden gidiyor ve farklılaştıkları alanları argümanlarıyla ve farklı eylem biçimleriyle beraber sunuyor.
Feminizmle yeni tanışıyor olanlar için zihin açıcı bir giriş kitabı, hareketin içinde olanlar için ise dünyanın farklı yerlerindeki örnekleri ve araştırmaları görmek ve aynı zamanda feminist hareketin zaman içindeki değişimlerini izlemek için önemli bir kaynak olarak değerlendirilebilir.
Kim kendine feminist der ki?
El yordamıyla feminizmle tanışmış bir genç kadın olarak Baş Harfi F beni çok heyecanlandırdı çünkü kitap deneyimlediğimiz ama bu deneyimleri hayatta nereye koysak bilemediğimiz çeşitli halleri anlamlandırmamıza yardım edecek bir potansiyele sahip.
Redfern ve Aune'nin özsözlerinde bahsettiği postfeminizm söylemiyle ben de bolca karşılaşıyorum. İşte kadınlar üniversitelere giriyor, oy veriyor, seçiliyor, erkeklerle aynı okumaları yapıyoruz, sokaklarda yürüyoruz, cafe ve barlarda oturuyoruz. Kadınlar zaten pek çok "hakka sahip oldu".
O halde gerçekten neden hala feminizme ihtiyacımız var? Kitaptan da anlıyoruz ki bugün özellikle de Batı ülkelerinde çeşitli kadın haklarının elde edilmesinden dolayı feminizme artık gerek kalmadı yaygın algısı hakim. Örneğin yazarlarımız, "Siz feministler eğlenceli şeyleri bir yana atıp kurabiye adama kurabiye insan denmediği konusunda ağlaşmaya devam edin" türünden eğlenceli mailler alıyorlarmış. Bu anlamda Türkiye'den de çok sayıda benzer örnek vermek mümkün şüphesiz, mesela bayan-kadın ikiliklerine dair şaka yollu göndermelere pekala hepimiz aşinayız.
Kitapta feministlere dair gayet güçlü (!) önyargılara değiniliyor. Feministler; evde kalmış, bir erkekten duygusal karşılık alamadığı için erkek düşmanlığı yoluna gitmiş, erkekler hakkında bazı çağdışı nosyonlara takılıp kalmış acınası kadınlardır ve dünyanın bugün eşitlik cenneti haline geldiğine ilişkin bütün kanıtları gözden kaçırmaktadırlar. Erkeklerin hayatını berbat etmek üzere güç isteyen bazı beyaz, orta sınıftan kadınlar... Zaten "komünizm parayı, feminizm kocayı bulana kadar".
Size de çok tanıdık gelmiyor mu?
Evet, "hâlâ" feminizm!
Kitabın bölümlerinden biraz daha bahsedecek olursam, durumun vahameti daha net gözler önüne serilir.
Kadın bedenleri "hala" birer savaş alanı; her yer bedenlerimiz hakkında ne hissetmemiz gerektiğini ve onunla ne yapmamız gerektiğini bize söyleyen insan ve kurumlarla dolu. Feministler; ulaşılmaz beden imgelerine, kürtaj hakkındaki sınırlamalara, doğum için sağlıksız koşullara, kadın bedeni üzerinde olumsuz tutumlara, başkalarının denetimine karşı tepkililer! Türkiye'de ve dünyanın çeşitli yerlerinde yakın zamanda kürtaj tartışmasının çarpıcı bir şekilde yaşadığı üzere, bu denetimden sıyrıldığımızı iddia etmek nasıl mümkün olabilir ki!? Hala bedenlerimiz üzerinden sınırlanıyoruz, denetleniyoruz.
Kitapta özellikle üzerinde durulan ve Türkiye'de de çok benzer tartışmaların yaşandığı diğer bir konu da feminist hareketin cinsiyet ayrımcılığı yapıyor olması. Feministler kadına yönelik şiddete odaklanarak cinsiyetçilik mi yapıyorlar? Erkeklerin şiddet mağduru olma ihtimali aslında daha yüksek olabilir çünkü büyük çoğunlukla şiddet başka erkekler tarafından uygulanıyor. Ama, Redfern ve Aune'nun dediği gibi şiddetin belirli türleri kadınları daha çok etkiliyor ve bu konulara odaklandığımız için özür dileyecek değiliz. Yapılan tonlarca araştırma, üretilen bolca söz var ve hepimizin bu konuda hala ciddi bir öfke ile mücadele etmemiz gerekiyor. Üstelik durum bu kadar kritik bir haldeyken!..
Bunun yanında, işte ve evde kadınların bugün hala süren ikincil durumunu düşününce feministlerin kapitalizme getirdikleri eleştirilerin hareket noktalarından en önemlisi olması hiç de şaşırtıcı değil. Kitaptaki araştırmalarda da görüyoruz ki bugün eşit ücret talebi "bile" yerine getirilmemiş durumda. Oysa kadınlar ne ev köleleri ne de iş köleleri olmak istiyor. Üstelik iş hayatına katıldığımızda omuzlarımıza konuşlanmış ataerkilliğin çoğu zaman daha da ağırlaştığının farkındayız. Son yıllardaki neoliberal küresel ekonomi ile çalışma koşullarından kadınlar çok daha fazla olumsuz etkileniyor, güvencesizlik kadınları iki kere daha fazla vuruyor. Kendi yaşadığım dönemimden bakıp düşününce, Baş Harfi F'nin temel odak noktalarından olan genç kadınların bunu hissetmemesi ve feminizmin misyonunu tamamladığını düşünmesi bu şartlarda mümkün değil.
Kitap bu konuların yanında din, siyaset ve popüler kültür gibi önemli alanlara da değinmeden geçmiyor. Din ve siyaset içerisinde kadınların birçok şekilde marjinalleştirilmesi tartışmalarına ve ayrıca popüler kültürün hegemonik ve cinsiyetçi yapısının kadın bedenini metalaştırması ve ticarileştirmesine ilişkin önemli örnek ve açıklamalar sunuyor.
Kendinden kolektifliğe doğru!
Peki, feminizm niye gereklidir? Herkes kendi başının çaresine baksa olmaz mı? Yazarlarımızın özetlediğine göre, feminizm öncelikle kişisel düzeyde bir yaşamı sürdürme mekanizmasıdır. Mevcut dünyanın en iyi alternatif olduğunu varsaymak yerine statüko sorgulamasına yönlendirir ve "normal"e itaat etmediğimizde yaptığımızdan suçluluk duymamızın gereksiz olduğuna dair zemin sağlar. Ayrıca, feminizm kolektif eylemle ilgilidir, meselenin sadece bizimle ilgili olmadığını hatırlatır. Cinsiyetçiliğe son vermeyi ve "herkesi" yüzyıllardır süregelen cinsiyet temelli baskıdan özgürleştirmeyi hedefler. Son olarak, feminizm bütün meseleleri ve gündelik olanı politize eder ve en başta ortaya atmış olduğu "kişisel olan politiktir" argümanını sürekli hatırlatır.
Baş Harfi F feminizmin yaşadığımız döneme dair kuvvetli geçerliliğini bir giriş niteliğinde sistematik olarak sunuyor. Hem hareketle yeni tanışan hem de halihazırda dahil olan cinsiyet grupları için mutlaka okunması gereken, sizi mutlaka bir yerlerinden yakalayacak olan bir kitap.
* Demet Gülçicek, ODTÜ Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
** Baş Harfi F, Catherine Redfern & Kristin Aune, Çevirenler: Aksu Bora, Simten Coşar, Ayizi Yayınevi