“Sevgili günlük,”
Artık böyle başlamak geliyor içimden herhangi bir yazıya. Kendi kendine konuşmanın bir delilik belirtisi olmaktan çıkmış, toplumca kabul görmüş haliyle.
Çanakkale Çocuk Bienali’nde gösterilen ikisi Hangi İnsan Hakları Çocuk Atölyeleri’nde üretilmiş üç filmin “pedegojik” olarak uygun olmadığına kadar veren İl Milli Eğitim Müdürü bu filmlerdeki bazı cümleler çıkarılmazsa, 3. sınıflar için okulların bienal gezilerine izin vermeyeceğini ilan etti.
Çıkarılmasını istediği cümleleri gizleme gereği duymadan, açıkça mektubunda yazmaya da cüret etti.
En son İstanbul Film Festivali’nde Bakur (Kuzey) adlı belgesel filmin gösterimine engel olurken devlet, “kayıt-tescil belgesi bık bık”, “yönetmelikler filan falan” dediği ve son yıllarda tüm sansür girişimlerini bu tür maskeler altında gerçekleştirmeye çalıştığından ötürü böyle “dürüst” bir davranışla karşılaşınca insan sevinir gibi oluyor.
Gerçi biz festivalde aynı gün bu defa Antalya Film Festivali’nden de alınan dersle sansüre sansür diyebildik ve tüm sektör olarak bu durumu deşifre ettik. Hayırlara vesile oldu yani, Kültür ve Turizm Bakanlığı, koca sektörü bir araya getirmeyi başardı. Bu yeni saldırı da aynıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendisine döner şüphesiz.
Çıkarılması istenen ve açıkça pedagojik (koskoca Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı yazım yanlışlarını ben düzeltiyorum, sevgili günlük) olarak uygun bulmayarak çıkartılmasını talep ettiği cümleler şunlar: Barış Yapan Parmaklar (Müdürlük “parkalar” diye okumuş) filmindeki “yaşasın halkların kardeşliği (“haklar” diye anlayıp yazmışlar); Teneffüs sürelerinin kısalığını eleştiren bir diğer filmde “artık buna bir dur demeliyiz, artık hakkımızı aramalıyız, (...) yürüyelim arkadaşlar”; bizim atölyelerde yapılmayan bir üçüncü filmde ise “Berkin Elvan ölümsüzdür” cümlesi.
Barış Yapan Parmaklar
Barış Yapan Parmaklar filmiyle ilgili bir fikriniz olması için belirteyim. Söz konusu filmde bir yatağı paylaşamayan iki kardeş parmak, gökyüzünü paylaşamayan güneş ve bulut, dağdan gelen bir parmak ve onu ovada karşılayan bir diğeri, kökleri yüzünden toprağı paylaşamayan ağaç ve çiçek gibi kahramanlarımız var ve barışıyorlar.
Barışmaktan, halkların kardeşliğinden bir insan neden rahatsız olur? Teneffüslerin kısalığını eleştirmek ve “hakkımızı aramalıyız” demek neden sakıncalıdır? Berkin Elvan 14 yaşında devletin güvenlik güçlerince öldürülmüş bir çocukken, biz yaşadıkça adının da yaşayacak olması öyleyse kimi, neden rahatsız eder?
Cevabını bildiğimiz sorular sormak yerine şu soruya yoğunlaşıyorum: Bu koşullarda çocukları nasıl koruyacağız? Çocukların hedef alınarak öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. İfade özgürlüğünün korunması kadar, çocukların yaşam hakkının ve güvenliğinin de sağlanması gerekiyor.
Bienal ekibi, çok güzel bir tavır aldı ve her türlü kara propaganda çalışmasına rağmen, filmleri programdan çıkarmaya ya da bize filmlerin içeriğine müdahaleyi önermeye gönül indirmedi (evet, artık buna şaşırır olduk, bir bir dökülen bütün film festivallerine ders olsun).
Sonuç olarak bienalde filmler aynı şekilde gösterilmeye devam ediyor. Filmlerin jeneriklerinde (atölyelerimizde üretilen her şey baştan sona çocukların kararı ve emeğiyle gerçekleştirildiğinden) çocukların isimleri ve hangi şehirlerde yapıldığı yazıyordu. Milli Eğitim’in çocuklara ve ailelerine dönük bir soruşturması, korkutması, yıldırması olur diye endişe ettiğimizden bu filmleri aylar önce paylaştığımız ve çocukların da üyesi olduğu, yazışmalarının bulunduğu facebook hesabımızı geçici olarak dondurduk.
Çocukların filmlerinin sansürlendiği ve akranlarının izlemesinin uygun bulunmadığı şu durumda, çocuklarımızın ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına izin vermeden onları korumaya çalışıyoruz.
Cevap
Peki ya bundan sonra ne yapacağız? Yazı mı yazacağız, sevgili günlük?
Biz artık devletin saldırılarını bekleyip onlara cevap yetiştirmeye çalışmaktan sıkıldığımızdan kendi gündemimizi takip etmeye başlayalı çok oldu. Dört senenin her senesi bir seçim atmosferi kabusu yaşamaktan, barış sürecinin gidip gidip gelmelerinin stresinden sonra, balkon konuşmalarında “kucaklanmaktan” bıktık usandık artık.
Birkaç gün sonra Çanakkale’de çocuklarla bir sinema atölyesi yapmaya gidiyoruz. Atölyeyi aylar öncesinden planlamıştık. Bunların yaşanacağını öngördüğümüzden değil, başka şehirlerde yaptığımız atölyelerde çocukların ürettiklerinin sergilendiği, gösterildiği bir ildeki çocuklarla bizzat tanışmayı ve bu defa onlarla hemhal olmayı istediğimizden.
Fakat devletin bizi mecbur ettiği gündemlerin dışına çıktığında insan, belki sezgisel olarak olayların önünde gidiyordur da. İl Milli Eğitim Müdürlüğü bizi bu kadar anmışken, bizzat burnunun dibine giderek atölyeleri sürdürmemizin, çocukların sinemayla tanışmaya ve filmler yapmaya devam etmelerinin kendisi ince bir cevap olacaktır herhalde.
Hazır Gezi’nin yıldönümüne yaklaşmışken, devletin bu azgınlığını aslında hala Gezi’nin sürdüğünün bir işareti olarak okumak mümkün. “Berkin Elvan” dediğimiz de biz, onlar Gezi’yi hatırlıyorlar zira, biliyoruz. Hiçbir değişim sancısız olmaz. Asıl “seçim” burada ortaya çıkıyor; özgürlüklerin kısıtlanmasına, emek sömürüsüne, savaş çığırtkanlıklarına karşı bizim ne istediğimizle belirleniyor.
Ve ben muktedirlerin bu paniğinden şunu çıkarıyorum: Bu ülkeye barış gelecek. “Yaşasın hakların kardeşliği” 3. sınıf kompozisyon konusu olacak, bağzı müdürler pedagojik olarak uygun bulunmayacak ve istifası istenecek. Çocukların eğitim hakkı kadar eğitimde söz hakkı da olduğu hatırlanacak. Berkin Elvan, Nihat Kazanhan ve öldürülen tüm çocuklar bizzat okullarda ve yaşıtlarınca anılacak, “emri ben verdim” diyen başbakanlar istifa edecek. Çocuk cezaevleri kapatılacak. Çocuk tecavüzleri “evlilik”miş gibi görülmeyecek. Küçücük yaşlardan itibaren insanlar, bilim ve sanatla ilgilenebilecek ve bu alanlardaki çalışmalar için ifade özgürlüğünün önemini ve bu haklarını savunmanın da bir hak olduğunu bilecek. Teneffüsler uzatılacak!
“Bir teneffüssün sen sevgilim
Yurt Bilgisiyle Kimya arasında.”
O gün geldiğinde müfredata Can Yücel şiirlerini de eklemeyi unutmayalım, sevgili günlük! Edirne Valiliği, Can Yücel şiirlerinden uyarlanan tiyatro oyunlarına davet edilsin, o da davete icabet etsin.
Bu günlük bu kadar. (EE/YY)