Barış sürecini başlatma gücüne sahip olsaydım bu yazının başlığı “Yelkenler fora, haydi barışa” olurdu.
21 Eylül’de “Barışın türküsünü söyleme zamanı” başlıklı yazıyı yazdığımda 1 Ekim’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına giderek milletvekilleriyle el sıkışacağını bilmiyordum. Devlet Bahçeli’nin el sıkışması ve sonrasında “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” açıklaması dikkat çekti, çekmeye devam ediyor. Geçmişi çok daha eski olan ancak 40 yılı aşkın bir süredir silahlı çatışmaların yaşandığı Kürt meselesinin şiddet dışı yollarla çözülmesine ilişkin başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere diğer siyasi liderlerin ve aktörlerin de devamında bu konuyla ilgili açıklamaları oldu. Siyaset, medya, toplum 1 Ekim’den bu yana olanları tartışıyor.
Kürt meselesi bir insan hakları meselesidir
İnsan Hakları Derneği (İHD) kurulduğu 1986’dan bu yana Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi sorunlarının en başında Kürt Sorunu’nun geldiğini ifade etmiştir. Bir insan hakları meselesi olan Kürt Sorunu’nun barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır. 2013-2015 dönemi sürdürülen Çözüm Süreci’nin sonlandırılmasıyla çok ağır insan hakları ihlalleri yaşandı.
Kürt Sorunu ile ilgili hazırlanan çok sayıda rapor bulunuyor. 18 Ekim’de İHD Diyarbakır Şubesi tarafından hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü ile Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkına Yönelik İhlal Raporu”, çatışma ortamındaki ağır hak ihlallerini ortaya koyuyor. Çözüm Süreci’nin bitirilmesinin ardından geçen dokuz yıllık süreyi kapsayan rapora göre, toplantı ve gösterilerde 25 yurttaş yaşamı yitirdi. Rapordaki bir diğer veri ise kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına yönelik. Bu hak kategorisindeki verilere göre, en az 27 bin 984 kişi gözaltına alınmış, 5 bin 677 kişi tutuklanmış, 18 bin 248 ev-iş yeri baskına uğramıştır.
Çatışma ortamının en fazla etkilediği hak alanlarının başında ifade özgürlüğü geliyor. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, aktivistler Kürt meselesi ile ilgili görüşlerini ifade ettiği için gözaltına alınıyor, yargılanıyor ve tutuklanıyor. Bu çatışma ve şiddet ortamı insan hakları alanının daralmasına yol açıyor. Benzer şekilde, cezaevlerinde ağır ihlaller yaşanıyor. Esasen, cezaevleri üzerine hazırlanan raporlar dışarda alanın daralması ile cezaevlerindeki koşulların daha kötüleşmesi arasında paralellik olduğunu gösteriyor. Buna ilişkin en belirgin örnek Çözüm Süreci’nin bitirilmesinin ardından İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin dış dünya ile iletişiminin daha da azaltılması ve 43 aydır hiçbir şekilde haber alınamamasıdır. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) raporları, Abdullah Öcalan ve diğer mahpuslar bakımından avukat ve aile ziyaretinin geliştirilmesi konusunda tavsiyelerde bulunuyor.
Bu ve diğer hak kategorilerindeki ihlalleri gidermenin yolu barışı tesis etmektir.
Söz söylemek
Çatışma ortamının toplumun her kesimini etkilediği gerçeğinden hareketle, barış sürecinde herkesin sözü olmalı. Bu bakımdan, Barış Vakfı’nın 17 Ekim’de “Sözü Barıştan Yana Kurmanın Zamanı” başlıklı açıklaması, içinde bulunduğumuz dönemin cesaret, özgüven ve özveri gerektirdiğine işaret ederek barışın gelmesinde herkesin rolü olduğunu vurguluyor. Barış hareketi olarak savaşları, silahlı çatışmaları doğrudan durdurmaya gücümüz yetmeyebilir. Ateşkes ilan etmek, barış anlaşması imzalamak çatışmaya taraf olanların iradesinde olabilir. Ancak sözümüzü barıştan yana kurarak tarafları barış sürecini başlatmaya yönlendirebiliriz.
Nihayetinde, barış hareketinin de insan hakları hareketinin de elindeki yegâne araç, sözüdür. Dolayısıyla, barışa giden yolda ne kadar çok konuşulursa o kadar iyidir.
Tokalaşma bu kadar heyecan yarattıysa, barış gerçekten inşa edildiğinde neler olabileceğini varın siz düşünün. Çatışmalı sürecin karanlık ortamından çözümün ve barışın aydınlığına doğru yol alma zamanıdır. Bugünlerde en çok barışı konuşmalıyız. Geçmiş dönemin ve dünyanın diğer yerlerindeki barış deneyimlerinin de gösterdiği gibi barışın önüne geçmek için bazı girişimler olabilir. Bu gibi durumlar için temkinli, barış için ısrarcı olmalıyız. Sözün alanını genişlettikçe barışın önüne çekilmek istenen engellerin alanını daraltabiliriz.
Barışın türküsünü söyleme zamanı geldi de geçiyor. Tek mesele daha da geçmesin.
(Oİ/VC)