Uzun zamandan beri katıldığım toplantılarda, yaptığım sohbetlerde hep aynı serzenişe tanık oluyorum: bir şeyler yapmak gerek! Açıkçası, ben de hep aynı lafı tekrarlar olmuştum.
Avrupa’da yaşıyor olmamız, Kürt Sorununun, adaletsizliğin, demokrasi açıklarının ve insan haklarının zedelenmesinin Türkiye’de yarattığı ortamdan bire bir etkilenmemizi engellemiyor. Seyrettiğimiz Türkiye televizyonlarını kapatsak, Türkçe gazete almaktan vazgeçsek bile bundan kurtulamıyor, gündelik yaşamımızda Türkiye’deki gelişmelerden kaynaklanan ırkçı, düşmanca ve şiddet yanlısı söylemlerle her an karşılaşabiliyoruz.
Berlin'de ne değişti?
Bırakalım milliyetçi ve şoven yürüyüşleri, Berlin’de, kullandığı taksiye binen Türkiyeli gençlerin "Nerelisin" sorusunu, "Iraklı bir Kürdüm" diye yanıtlayan taksi şoförünün dövülmesinden, başka bir kentte aynı derneğin üyesi olmalarına rağmen, birbirlerine silah çekecek derecede düşmanlaşan insanlarımıza veya yıllardır aynı işyerinde sendikal çalışma yapan işçilerin birbirlerine düşman gözüyle bakarak, ayrışmalarına kadar, endişe verici bir toplumsal travmayla karşı karşıyayız.
Bu gelişmenin nedenlerini burada tekrarlamaya gerek yok. İşte tam da böylesi bir ortamda suskun kalmak, görmezden gelmeye çalışmak, travmanın derinleşmesine katkıda bulunmanın yanı sıra, şiddet ortamının tırmandırılmasına ortak olmak anlamına gelecek. Yaşadığımız bu günler, savaş dili yerine, barışın dilini konuşacak olan insanlara olan gereksinimin arttığı günler...
Gazetemiz yazarlarından, dostum Günay Aslan katıldığı bir panelde, "Avrupa’da barış meclisleri kurulmalı" tespitini yapmıştı. Daha sonraları onun bu önerisi üzerine Türkiye’deki gelişmelerden kaygı duyan birkaç kişi bir araya geldik. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu başkanı Turgut Öker, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu Hüseyin Avgan, Günay Aslan, Kemal Uzun Hoca, yazar ağabeyimiz Ömer Polat ve ben.
Avrupa Barış Meclisi
Yaptığımız tartışmalar sonunda, geniş kesimleri kucaklayacak, örgütlerden değil kişilerden oluşacak, Türkiye Barış Meclisi’nin programı çerçevesinde ve onunla sıkı işbirliği içerisinde faaliyet gösterecek olan bir "Avrupa Barış Meclisi"nin oluşturulması konusunda hemfikir olduk. Kuruluş çalışmalarına 13 Aralık itibariyle resmen başlamış bulunuyoruz. Önümüzdeki haftalarda çeşitli kesimlerden isimlerle ilişkiye geçmek için de bir çağrı yayınladık.
"Avrupa Barış Meclisi" sadece Kürt ve Türklerden oluşmayacak elbette. Ne kadar Türkiye kökenliysek, o kadar da Avrupalıyız ve Avrupa’daki milistarist politikalara karşı o denli karşı çıkmalıyız. Şimdiye kadar yaptığımız görüşmelerde, Avrupa’daki barış hareketi temsilcilerinin bu meclise geniş destek vereceklerini gördük. "Avrupa Barış Meclisi" o açıdan, Avrupa’daki insan hakları ve barış hareketlerinin kopmaz bir parçası olarak kendi yerini yaratacak.
Daha çalışmaların başındayız henüz. Ancak girişimciler olarak yaptığımız bütün çalışmaları olanaklı olduğunca anında demokratik kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Gerek köşe yazılarımızda, gerekse de yayınlayacağımız basın açıklamalarıyla kamuoyunu bilgilendireceğiz. Bu, "Avrupa Barış Meclisi"nin program tartışmaları, önüne koyacağı hedefler ve pratik çalışmaları için de geçerli olacak.
"Barış için herkesin yapabileceği bir şeyler var"
Görebildiğim kadarıyla bugünlerde Almanya’nın çeşitli kentlerinde barış ve demokrasi girişimleri oluşturulmakta. Umarım bu girişimler, "Avrupa Barış Meclisi"nin oluşumuna katılıp, mutfağında yer alırlar. Çünkü barış için herkesin yapabileceği bir şeyler var.
Çağrımızda dediğimiz gibi:
"Barışın ince uzun yolunun gelecek aşamalarını planlamaki süreçleri ve kurumları gözlemlemek, yeni önerileri, girişimleri toplumla paylaşacak genişliğe ve işlev zenginliğine kavuşturmak ve Avrupa’daki barış hareketleri ile birlikte barışa katkı sunmak için herkesi göreve davet ediyoruz." (MÇ/GG)