İnsan hakları mücadelesinde, yaşadığımız ülke ve coğrafya başta olmak üzere, dünyada kalıcı barış inşa etmek biz insan hakları savunucularının temel görevi.
Bu durum, 40 yılı aşkın süredir Kürt Meselesi’ne güvenlik odaklı yaklaşımın yol açtığı ağır ihlalleri ele aldığımız konuların sadece İHD’nin çalışmalarıyla sınırlı olmadığını gösteriyor.
Uluslararası insan hakları hareketi olarak da insan hakları durumuna ilişkin yaptığımız değerlendirmelerde farklı düzeyde yaşansa da hak ihlallerinin kök nedeni olan silahlı çatışmaların, savaşların etkisini konuşuyoruz.
Cenevre Akademisini tespit ettiği üzere hali hazırda dünya genelinde 55 devlet ve 70’ten fazla devlet dışı aktörün yer aldığı 110 civarında silahlı çatışma devam ediyor.
Analizlerimiz ve tespitlerimiz ardından sorduğumuz soru şöyle: Dünya farklı yerlerinde uzun zamandır devam eden ve otoriteler rejimlerin genelde kapitalist sistemin özelde ise silah tüccarların ihtiyaç duyduğu çatışmalardan, savaşlardan kurtulmanın yolu nedir?
Savaşın panzehiri: Barış
Tek kelimelik cevabımız insan hakları mücadelesini mevcut koşullarda izlemesi gereken rotayı da gösteriyor: Barış.
Lakin, kalıcı ve anlamlı barışı inşa etmek çoğu durumda savaşı sürdürmekten zor. Savaşırken ihtiyaç duymadığımız birçok kavrama barışı inşa ederken ihtiyaç duyuyoruz. Bunların başında barışa giden yolu açacak cesarete sahip olmak geliyor. Cesaret sahibi liderlerin toplumsal koşulların uygun olup olmadığına bakmadan inisiyatif alması bir diğer temel adım oluyor. Sonrasında ise attıkları adımı kararlılıkla takip ederek barışa giden yolda ilerleme kat edebiliyorlar.
İHD’ye ek olarak gerek yönetim kurulunda görev yaptığım Dünya İşkence Karşıtı Örgütü (OMCT) gerekse de diğer uluslararası insan hakları örgütlerinden insan hakları savunucuları ile son dönemdeki her sohbetimiz 1 Ekim 2024’te başlayan sürece geliyor. Siyasetçiler, gazeteciler, hukukçular gibi insan hakları savunucuları da başta ülkemiz olmak üzere coğrafyamızdaki barışa giden süreçle yakından ilgileniyor.
İnsan hakları hareketinin aktörleri olarak barış süreçleri ile ilgilenmemiz bizim açımızdan yaşamsal öneme sahip zira insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi ile kalıcı barış arasındaki doğrudan ve yoğun ilişkinin farkındayız.
Ayrıca, resmi insan hakları kurullarında görev alanlar da devam eden çözüm sürecini yakından takip ediyor.
Örneğin, Birlemiş Milletler (BM) bünyesinde iletişimde olduğumuz insan hakları görevlileri de süreci Sürdürülebilir Kalkınma için Küresel Amaçlar çerçevesinde takip ediyor. BM’nin 2015’te kabul ettiği ve 2030’a kadar gerçekleşmesini hedeflediği 17 küresel amaçtan 16 numaralı amacın başlığı Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar.
BM’nin eleştirdiğimiz tüm eksikliklerine rağmen 16 Numaralı küresel amacın birçok amacı anlamlı barışın inşası bakımından insan hakları hareketinin gündemi ile uyumlu. Bilhassa şiddetin her türlü biçiminin ve bu bağlamdaki ölümlülerin azaltılması (16/1) ile karar alma süreçlerinin kapsayıcı, katılımcı ve temsil edici olması (16/7) barışın inşası ve kalıcılaşması bakımından temel meseleler.
Tabi ki, insan hakları savunucuları olarak, BM’nin ölümleri büyük ölçüde azaltma amacını yeterli bulmuyoruz. Zira bizim esas gayemiz ölümlerin azaltılması değil tamamen ve bir daha yaşanmayacak biçimde ortadan kaldırılması.
Barış neye ihtiyaç duyar?
Diğer birçok şeyin yanı sıra barışın inşasında ihtiyaç duyduklarımız: cesaret, inisiyatif ve kararlılık.
Bundan bir yıl önce MHP lideri Devlet Bahçeli’nin cesaretle inisiyatif alarak DEM Parti Eş Genel Başkanlarıyla tokalaşması sonrasında da Öcalan’ın TBMM’ye gelerek konuşma önerisi Kürt Meselesinin şiddetsiz çözümü bakımından cesur bir adımdı. Bilhassa çatışmalı dönemlerde takındığı sert tutum bakımından ilk bakışta çözüme yanaşacaklar listesinde en son sırada yer alacak MHP’nin liderinin cesur adımı sürecin kamuoyunda siyaset zemininde tartışılmasına önemli katkılar sundu.
Devlet Bahçeli’nin attığı adım Abdullah Öcalan tarafından karşılıksız bırakılmadı. Öcalan, süreci ilerletecek adımları atmaya hazır olduğunu belirtti. Öcalan “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” diyerek Bahçeli’yi daha da cesaretlendirecek bir yanıt verdi.
Gerek Bahçeli gerekse de Öcalan’ın o koşullarda attığı adım şiddet alanını daraltan ve sözün, siyasetin alanını genişleten bir zemine işaret ediyor.
İnsan hakları savunucuları olarak her türlü şiddetin hak ihlallerine yol açan ve sürdüren bir faktör olduğunu belirtiyoruz. Bu bakımdan, Bahçeli ve Öcalan’ın gösterdiği cesaret barışa giden yolun ana niteliğinin şiddeti ortadan kaldırma ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu noktada, AKP’nin kurucularından ve TBMM önceki başkanlarından Bülent Arınç’ın 13 Ekim’deki İmralı’ya ben giderim açıklaması da siyaset alanındaki cesaretin kıymetli örneklerinden birisi olarak gözden kaçmamalı. Bu ve benzeri adımların siyaset alanında artması gerekiyor.
Barışın siyasi irade gerektirdiği bir olgu. Dolayısıyla, siyasi liderlerin gösterdiği cesaret son derece kıymetli. Bununla birlikte, siyasetçiler kadar gazetecilerin, akademisyenlerin, sendikaların, sivil toplumun vb. aktörlerin de bu süreçte cesur adımlar atması gerekir.
Tabi ki, bir önceki çözüm sürecinin çökmesinin ardından tüm bu kesimlere yönelik baskının insan hakları ve özgürlükler alanında daralmaya yol açtığı aşikar. Türkiye son yıllardaki hak ve özgürlükler alanındaki tüm raporlamalarda gerileme gösteren ülkeler arasında yer alıyor. Örneğin, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından 12 yıldır her Haziran ayında yayınlanan Küresel Haklar Endeksinde 10 yıldır Türkiye sendikal haklar bakımından en kötü durumdaki 10 ülke arasında yer alıyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen siyaset alanındaki cesur adımların sivil alanda da daha fazla karşılık bulması barışın inşasındaki sürecin kısaltılmasına, inşa edilecek barışın da daha anlamlı ve kalıcı olmasına katkı sunacağına şüphe yok.
İnisiyatif
Barışa giden yolda cesaret kadar ihtiyaç duyulan bir diğer özellik ise inisiyatif almak. Devlet Bahçeli’nin cesaret göstererek DEM parti yetkilileriyle tokaşlama inisiyatifi alması Kürt Meselesinin – bilhassa 2015’te çöken bir önceki çözüm sürecinin ardından – toplumun gündemine girmesine büyük katkıları oldu.
Benzer şekilde Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta inisiyatif alarak Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını yayınlanması da son derece kilit önemdeki bir inisiyatifti.
Sonrasında, PKK’nin 5-7 Mayıs’taki 12. Kongresindeki fesih kararı, 11 Temmuz’daki silahlı yakması ve son olarak 26 Ekim’de güçlerini Türkiye dışına çıkarma kararı da barışa giden yolda kimi zaman kolaylaştırıcı, kimi zaman tıkanıklıkları aşan adımlar oldu.
Öte yandan, Abdullah Öcalan’ın bir mahpus olarak sahip olduğu hakların görmezden geldiği ve uzun yıllar mutlak tecridin uygulandığı İmralı Adasından yıllar sonra gelen videolu mesaj da bu süreçte gözden kaçmaması gereken bir inisiyatif oldu.
Tabi ki, TBMM bünyesinde kurulan komisyon da önemli bir işlev yürütüyor.
Kararlılık
Barışın inşası sürecini kısaltacak, kalıcılaştıracak bir diğer temel özellik de kararlılıktır. Barışa olan inancı pekiştirecek temel mesele barışı kararlı bir biçimde inşa etmektir. Cesaretle alınan inisiyatifin kararlılıkla desteklenmesi gerekiyor.
Siyasilerin barış sürecinde kararlı olduklarını vurgulaması gerekiyor. Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında verdiği mesajları kalıcılaştırması sürece ilişkin iktidarın sahiplenme düzeyi ile ilgili toplumun zihnindeki soru işaretleri ortadan kaldırabilir.
Barışın kalıcılaşması için başta yasama organı olan TBMM olmak üzere yürütmenin atacağı adımlar kritik nitelikle. 2026 bütçesinin barışın kalıcılaşmasına katkı sunacak nitelikte olması önemli adımlardan birisi olabilir.
Hüseyin Aykol’un bir an önce iyileşmesini temenni ediyoruz
Yasama organı veya siyasetçilere ek olarak toplumun genelinin de kararlı bir tutum göstermesi barışa giden yoldan geri dönülmemesine katkı sunar.
Esasen, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesine verdikleri emekle, gösterdikleri kararlıkla ve cesaretle yol gösterici oldukları için borçlu olduğumuz birçok arkadaşımız, dostumuz, yoldaşımız var. Bu arkadaşlarımızdan birisi de Özgür Basın geleneğinin hocası Hüseyin Aykol’dur. Birlikte çalıştığımız yıllarda kendisinden çok şey öğrendiğim canım Hüseyin Hocam 14 Ekim’de geçirdiği beyin kanaması nedeniyle hala yoğun bakımda.
Hüseyin hocamın iyileşmesini başta sevgili Nuray Çevirmen Aykol olmak üzere tüm dostları, sevenleri olarak dört gözle bekliyoruz.
Barış için çok yönlü mücadelemizi yürütmeye devam
İnsan hakları mücadelemizin temel konusu olan barış yazısında son söz söylemek kolay değil. Yaşamımızın barış temelinde inşa edilmesi toplumun tüm kesimleri olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gereken bir süreçten geçiyoruz.
Evet, barışa giden yolda ihtiyacımız cesaret, inisiyatif ve kararlılıktır. Cesaret gösteren, inisiyatif alan ve kararlılık içerisinde hareket gösterenlerin de güvencesi insan hakları ve demokrasi standartlarıdır.
Tam da bu nedenle, barışın inşası ile insan hakları ve demokrasi mücadelesini birlikte yürütmeye devam etmeliyiz.
(Oİ/EMK)







