1 Ekim’de el sıkma ile başlayan ve odağında Kürt meselesi olan tartışmalar her hafta başka bir boyutta konuşulmaya devam ediyor.
Bu haftaki grup toplantılarını da dinleyince bir konu daha fazla dikkatimi çekti.
Nedir bu?
Kürtlerden özellikle kendi yakın tarihlerine dair bir reset isteniyor ve bunda ısrar ediliyor.
Bir sıfır noktasına çekilmek isteniyoruz.
***
Evet, Kürtlere geçmişi sıfırlama çağrısı yapılıyor. Daha dün izledim, 1980’lerde bir inkâr sürecinin başladığını ama AKP ile birlikte bunun tamamen ortadan kalktığını ifade etti etkili bir bürokrat. Bu kadar kolay mı gerçekten bunu söylemek?
Tam da inkarın katmerlendiği hatta inkarın inkârı yaşandığı bir evrede…
Geçmişi unutturma isteğine neden ihtiyaç duyuluyor?
Böyle bir şey kimin işine yarıyor?
İktidar burada neden tüm tarihsel olguları unutmamızı salık veriyor?
Neden aldatıcı bir tarih kavramı ile tartışmalara set çekiyor?
Bunun cevabı elbette egemenlerin ve mazlumların tarih okumasından ileri geliyor.
Bugün AKP-MHP’nin sosyal ve siyasal bir tarihsellikten süzülerek gelen sorunlar kütlesine bakarak bundan en kestirme, tek taraflı ve tüm bağlamlardan kopuk kurtuluşu ilerleme olarak tarif etmesi sadece onların tarih peyzajına uygun bir çerçeve olabilir. Ama bir ‘çözüm’ olamayacağı açık.
Burada ‘düşünme, radikal bir eylemdir’ belirlemesine denk gelecek şekilde, radikal bir düşünme eylemi ile resmi tarihi sorgulayan faaliyetler ancak aktüele katkı verebilir.
Son 80 yılda yıkıcı doktrinlere sahip her ideoloji, ilk iş olarak “geçmişin silinmesi” üzerinden gitti. Gitti de ne oldu? Tek bir şey kuramadılar. Felaketten başka bir şey getirmediler.
Haliyle Kürt meselesine yaklaşımda söylenenler ile praksis arasında ciddi kopukluklar var.
Bunun giderilmesi gerekiyor.
Fakat bu refleksler son derece eksik. Ülkedeki aydınlar, çizerler bu talebe karşı aynı yerden bir barikat kurup tarihin geçmişin sessizleştirilmesine, işlevsizleştirilmesine dair söz kurmuyor.
***
Durumu Kürt meselesi bağlamında düşünelim.
Bugünkü tartışmalar bugün ile mi ilgilidir? Özü itibariyle hayır…
Silah meselesi bugüne ait bir konu mu? Hayır değil…
İktidar da diyor geçmişe bakma. Sıfırla orayı…
İyi de Kürtler orada…
Hafıza orada, hatırlama orada, hayat oradaki yıkıntılar arasında hala!
En önemlisi gelecek, hala geçmişte.
Tartışmasız bir hakikattir: “Geçmişi silip atanlar, geleceği de yıkar.”
Benjamin’e göre geçmiş, yalnızca bugünün ihtiyaçları ve mücadeleleriyle bağlantılandırıldığında anlamlı hale gelir. Bundan ötürü ezenlerin tarihi gasp eden, görünmez kılan yaklaşımlarına karşı “jetztzeit” kavramını (‘şimdi-zaman’) öneriyordu. Çünkü onun gözünde hatırlama, geçmişte yaşanan olayların, özellikle de bastırılmış ya da unutulmuş olanların, yeniden değerlendirilmesi idi.
Hatırlama, geçmişin karanlıklarını aydınlatma girişimidir.
Kürtlerin de hatırlama edimi ile kurduğu bağ bundan ibaret.
Çünkü hafıza, toplumsal mücadele alanıdır.
Hafıza, geçmişin mekanıdır, evidir.
Benjamin’in dediği yerden dersek ‘hafıza, şimdiyi yaşama geçirendir.”
AKP-MHP özellikle ve ısrarla bizi sürekli geçmişten arındırılmış ‘şimdi’ deneyimi ve performansına mahkûm ediyor. Mahkumiyet arzusuna da kapitalizmin ideolojik araçlarıyla geçmiş mefhumunu sürekli nostaljik kılma çabası eşlik ediyor.
***
Barış, diyalog veya müzakere…
Ne dersek diyelim, herhangi bir aşama bunlara sırt çevirmeyi içermez.
O halde geçmişe sıkıştıran her politika karşı bugünü geçmişte kazıyan, arayan ve onu gösteren bir tarihsellik bağlantısı gerekli. Şimdiyi önemsiz kılmadan ama gerçeğini hatırlama ve hatırlatma üzerinden kurarak tarihimize katkı sınabiliriz.
Biz hatırladıkça, iktidar unutturdukça yaşar.
(ÖA/Mİ)