AKP hükümeti ile Abdullah Öcalan arasında yapılan görüşmelerin kamuoyu tarafından bilinir olmasından ve 21 Mart Amed Newroz’undan beri Türkiye’de en çok konuşulan mesele ¨Barış¨. Herkesin barışa dair bir sözü var ya da barışa dair bir talebi var.
Beğenelim veya beğenmeyelim Başbakan her basın toplantısında, her mitingde, her grup toplantısında çözüm sürecine dair olumlu veya olumsuz söz söylüyor. BDP hem barış ortamı için hem de barışın teminatı olan demokratikleşme için önemli bir çaba sarf ediyor. MHP her yerde sürecin akamete uğraması için çalışıyor. CHP’de bir kesim barış olmasın diye çaba sarf ederken diğer bir kesim ise çözüm sürecine dahil olmanın yollarını arıyor. Sol, sosyalist örgütler, emek ve meslek örgütleri barışın tesis edilmesi için, hem desteklerini hem de çekincelerini belirtiyorlar.
21 Mart Amed Newroz’undan sonra sürecin aktörleri dışında barış için üç girişimde daha bulunuldu. Birincisi içinde CHP milletvekillerinin de yer aldığı 115 imzalı ¨Barış İçin Özgürlükçü Demokrasi¨ metniydi. İkincisi ÖDP ve Halkevleri’nin öncülüğünde emek ve meslek örgütlerinden isimlerinde yer aldığı ¨Toplumsal ve Demokratik Barış İnisiyatifi¨ idi. Son girişim sürecin dolaylı aktörlerinden olan HDK tarafından hafta sonu Ankara’da ¨Demokrasi ve Barış Konferansı¨ adı altında gerçekleştirildi.
HDK’nin konferansı diğer iki girişimden farklıydı. Sürecin aktörlerinden BDP’nin HDK bileşeni olması ve konferans önerisinin sürecin en önemli aktörü olan Abdullah Öcalan tarafından yapılması konferansın önemini ve konferansa olan ilgiyi epeyce arttırmıştı. Siyasi partilerden, demokratik kitle örgütlerinden, öğretim üyelerinden ve birçok çevreden insanın davetli olduğu konferans 500’ün üzerinde insanın katılımıyla, iki gün boyunca tartışmalarla ilerledi. Konferansın sonuç metni sürecin ve beklentilerin, ödev ve sorumlukların özeti oldu diyebiliriz.
Konferansın bir diğer önemli tarafıysa BDP temsilcilerinin bugüne kadar basın aracılığıyla her fırsatta sürece dair verdiği bilgilerin bu kez konferans gibi bir zeminde dile getirilmesiydi. Sürece dair eleştirilerin dile getirildiği konferansta BDP temsilcileri sık sık bu eleştirilere cevap verdi. Bu cevapların bir kısmı sonuç metnine de yansıdı.
Konferansta kamuoyunda çözüm sürecine dair yanlış bilinen bazı noktalara dikkat çekildi: sürece barış süreci demek erken bir teşhistir, sağlanan sadece çatışmasızlıktır, cenazelerin gelmemesi, çatışmaların olmadığı ortamda barışın konuşulması önemlidir, ayrıca çatışmasızlık bile hassasiyetle korunması gereken bir aşamadır.
Konferansta BDP’nin Suriye’ye ilşkin görüşlerinin kimi yerlerde çarpıtıldığı, maniple edildiği bugünlerde Ahmet Türk’ün, ¨Suriye’de El Kaide ve El-Nusra’nın desteklediği bir muhalefet Suriye’ye ve Suriye Kürtlerine barış ve özgürlük getirmez¨ sözleri BDP’nin Suriye politikasını herhangi bir manipülasyona mahal vermeyecek bir biçimde ortaya koydu. BDP, selefi gruplarla Suriye muhalefeti’ne bakışlarının aynı olmadığının altını çizdi.
Konuşma yapan tüm BDP milletvekillerinin vurguladığı bazı konuları Ahmet Türk konuşmasında daha sarih bir şekilde ifade etti, ¨Kürtler bu ülkede 90 yıldır inkar ve imha politikalarına direniyor. Bugün gelinen süreç Kürt halkının mücadelesi sonucunda gerçekleşmiştir. Kürtler bundan sonra Türklerin hassasiyetleri uğruna haklarından ve özgürlüklerinden vazgeçemez¨
Konferans BDP temsilcilerinin sürece dair kendilerini anlattıkları; diğer halkların, inanç gruplarının, sosyalistlerin, kadın hareketinin, lgbt’lerin, ekoloji hareketinin, köylülerin, işçilerin, üniversitenin sürece dair destek ve çekincelerini birbirine aktardığı bir platforma dönüştü.
Konferansta Türk’ün hassasiyeti için Kürt’ün, Erkek hassasiyeti için kadının, heteroseksüel hassasiyeti için LGBT’lerin, Sünni hassasiyeti için Alevi’nin hak ve özgürlüklerinden vazgeçmemesi gereken demokratik bir zeminin kurulmasında tüm katılımcılar ortaklaştı.
Konferans bir kez daha gösterdi ki sadece Kürtlerle Türklerin barıştığı bir süreçte bahsetmiyoruz. Toplumun bütün ezilenleriyle devlet arasında yeni bir hukukun tesis edildiği-edileceği bir süreçten geçiyoruz. O sebeple BDP’yi AKP’nin karşısında yalnız bırakmak yerine bütün ezilenlerin ve demokrasi güçlerinin sürece müdahil olması büyük önem taşıyor.
Barış talebiyle ortaya çıkan üç girişimin ortak yanları şöyle özetlenebilir; barışı herkes istiyor, AKP’ye güvenilmiyor, barışın teminatının demokrasi olduğunu herkes kabul ediyor. Eleştirilerin çoğu AKP’nin mevcut süreci kendi politikaları lehine çevirme çabalarına dönük gerçekleşiyor.
İki gün süren Demokrasi ve Barış Konferansı’nın bütün muradını ve özetini daha açılışında Konferans çağrıcılarından Murathan Mungan şöyle ifade etmişti, ¨Çok sevdiğim şair Ece Ayhan’ın ‘Aşk örgütlenmektir. Bir düşünün abiler’ şiirini şöyle değiştirmek istiyorum: Barış örgütlenmektir; bir düşünün abiler, ablalar, gençler.¨
Biz de barışa olan umudumuzu Murathan Mungan’ın bir şiiriyle büyütelim, "Ne geçmiş tükendi / Ne yarınlar / Hayat yeniler bizleri / Geçse de yolumuz bozkırlardan / Denizlere çıkar sokaklar." (AS/HK)