30 Ağustos Dünya Kayıp Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü’ydü… İki gün arayla anneler vardı sayfalarımızda.
Cumartesi Annesi Emine Ocak, 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü çağrısını bir mektupla duyurdu..
Galatasaray Meydanı, 1995’ten beri evlatlarını arayan insanların dayanışma alanıydı ve 53 hafta önce keyfi bir kararla kapatılmıştı. Anne Ocak, şöyle sesleniyordu:
“Birbirimize kardeş olduk, evlat olduk, arkadaş olduk. Sesimiz duyulmaya başladıkça, kayıplar da azaldı.
Biz vazgeçersek, adalet hiçbir zaman sağlanmayacak. Ben bir söz verdim evladını, eşini, kardeşini bulamadan aramızdan ayrılan arkadaşlarıma. Son kaybımız bulunup, kaybedenler ceza alana kadar vazgeçmeyeceğiz.”
Çocuklar inandı, biz de inandık
Evrim Kepenek, 1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşırken, barış idealinin peşinden koşan çocuklarını yitiren annelerle konuştu.
Suruç’taki canlı bomba saldırısında yaşamını kaybeden 33 gençten Hatice Ezgi Sadet’in annesi Sunay Sadet’in mesajı şöyleydi: “Bu ülkede değişim olacağına inanıyorum, çocuklarımız buna inandı. Barışın geleceğine inandı, biz de inanıyoruz.”
Barış Anneleri’nden Perihan Akbulut’un yanıt beklediği soru vardı: “Barışı istemek neden suç? Benim yüreğim yanıyor başka annelerin de yüreği yanmasın. Barışı savunmaya devam edeceğim."
İstanbul Sözleşmesi, kadınlar, çocuklar
Kimi konulardan her hafta söz edeceğim. Çünkü gazetecilik biraz da bu ısrar demek. O konulardan biri erkek şiddeti ve İstanbul Sözleşmesi…
Emine Bulut cinayetinin görüntülerinin ardından yüzbinlerce tweet atıldı, bakanlardan, futbol takımlarına kadar çok geniş bir yelpazede erkek şiddeti kınandı… Peki sonrasında ne oldu? Hemen her gün erkek şiddeti haberleri gelmeye devam etti/ediyor. Çünkü erkek şiddetiyle mücadele günlük tepkilerle değil, net politikalarla olur.
bianet’in her ay düzenli olarak yayımladığı çetele’den önemli bir veri aktarayım: Son yedi ayda en az dokuz kadın koruma altındayken öldürüldü.
Bu kadınlar erkek şiddetine karşı, devlete başvurarak ulusal ve uluslararası mevzuat kapsamında korunmak istemişti. Ama devlet onları korumadı ve yaşam hakları ihlal edildi. Tam da bu yüzden kadınlar haykırıyor, İstanbul Sözleşmesi yaşatır.
İstanbul Sözleşmesi çocukları da koruyan bir metin. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen çocuğun cinsel istismarı davasında geçen hafta karar çıktı. Mahkeme, sanığın 29 yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi.
Bu karar birçok açıdan önemliydi. Mahkeme İstanbul Sözleşmesi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni dikkate alarak İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin müdahil olma talebini kabul etti.
Ayşegül Özbek’in konuştuğu merkez sekreteri Fırat Çiçek, “Bu karar çok önemli. Her iki sözleşme de Türkiye'de kırılgan grup içinde yer alan kadın ve çocukların güvencesidir” dedi.
Savunmanın direnişi
Yeni adli yıl, günler öncesinden belli olan bir gerilimle başlıyor. Beştepe’de Cumhurbaşkanlı’nda yapılacak törene Türkiye Barolar Birliği katılırken, 43 baro “yargı bağımsızlığını” gerekçe göstererek törene gitmeyeceklerini açıklamıştı.
Yargının savunma ayağı, hukuksuzluklara karşı bir süredir ortak tepkiler veriyor.
Madalyonun başka yüzü de avukatların sistem içinde yaşadığı sorunlar. Ayça Söylemez’in “Hani, nerede kaldı senin avukatlık” başlıklı haberi de somut örneklerden biriydi. Antalya’da evinin önüne park ettiği aracından ineceği sırada polis şiddetine maruz kalan avukat Ahmed Buğra Çelik yaşadıklarını anlatırken polislerin mesleğine yönelik tavrını da özetlemiş oluyordu. “Başıma vurdular, tekmelediler. Başım polis aracının içindeyken vücudum dışındaydı, bu şekildeyken sürekli vuruyorlardı. O şekilde araca bindirdiler, araçta da ‘Hani avukattın, nerede kaldı senin avukatlık’ dediler.”
Basın özgürlügü
BİA Medya Gözlem artık her ay “Manifest”le gündem dışı bırakılan haber/habercilik/medya ve ifade özgürlüğü meselelerimizi görünür kılmayı amaçlıyor. Dikkat çekmek, tartışmak, itiraz etmek, talep yükseltmek, taleplerimizin peşine düşmek istiyoruz. (DBE)