30 yıldır devam eden bir savaş, ölen binlerce insan, gözyaşı döken on binlerce anne.
Barış çığlıkları eskisinden daha çok dillendirilir oldu. İnsanlar "vatan" dan daha çok sahip çıkmaya başladılar evlatlarına, insanlarına. Daha kıymetli oldu canlar, topraklardan veyahut devletin militarist-milliyetçi söylemlerinin ardına saklananlardan. Bir milletin her insanının asker doğması söylemine karşılık, bebeklerinin çıplak doğduğunu anladı ve dillendirdi analar. Ne güzeldi o barış çığlıkları sahalarda.
Biz hep, eğer bir gün barış olacaksa, halkın sayesinde, anaların, kardeşlerin sayesinde olacak diye düşündük. Çünkü siyasetle, savaşla, kanla, öçle bu savaşın bitmediğini, bitmeyeceğini gördük. Siyasetçilerin her ölümden sonra aynı sözleri tekrarladığı, komutanların aynı kindarlığı takındığı, halkın her asker cenazesinde aynı galeyanla sloganlar attığı, günleri çokça yaşadık, yaşıyoruz.
Tüm bu savaş çığırtkanlıklarının karşısında, artık daha çok insan meselenin özünü anlayabildi, hiç haberdar olmadığı olayları öğrenebildi, dinleyebildi, görebildi. İlkokuldan beri koşulsuzca itaat etmek, güvenmek, sığınmak zorunda olduğuna inandırıldığı devletin, nasıl soykırımlar yapabileceğini-yaptığını gördü. Savaşın iki tarafından da ölen insanlar için vicdanı sızladı, ağladı. Siyasiler medyaya her geçen gün daha fütursuzca sansür icazetleri vermeye devam ederken, alternatif medyalar çoğaldı, güçlendi. Sosyal medya yardımıyla "vatandaş gazeteciliği" bize insanların gözlemlerini çok daha hızlı iletir oldu.
Tüm bunların yanında devlet sistemi bir tarafta yine de etkili oldu. Milliyetçiliği körükleyen, nedenini çok da bilmediği bu savaşta kendi tarafı sandığı yerden yok etmeyi savunan, "öteki" halkın "bölmeye" çalıştığı bu toprakları ırkçılıkla savunan bir kesim de arttı.
Bunun etkisi olarak son zamanlarda yurdun dört bir yanında Kürt işçilere, ailelere saldırılar oldu, güvenlik güçleri, medya ve yargı açıktan ayrımcılıklar yaptı. Kürtçe müzik yapmanın, dinlemenin bile hala insanların başına çorap ördüğü vakalar vardı-var. Bu yazıyı yazmama sebep, kısa bir süre önce doğudan gelen yolcu otobüslerine Afyon-Kütahya yolunda bir grup milliyetçi tarafından taşlarla saldırıldığı haberleri geliyordu.
En değerli varlıklarını kaybeden analar ne kadar yüksek sesle "barış" dediyse, faşizm ve savaş çığırtkanlığı o kadar arttı.
Ancak umudumuzu yitirmedik. Barış gelecek.
İnsanlar "neden" diye sormaya başladıklarında bu savaş bitecek. Ölümler dursun, barış olsun demeye başladıklarında bu savaş bitecek. İnsanlar devletin çürümüş medyasını terk edip yanındakini dinlemeye başladıklarında bu savaş bitecek. İnsanlar, Uludere\Roboski'de evlatlarını kaybeden anaların yaraları her gün yeniden dağlanırken, kaza yapan askerlerin saçlarını evladım diye okşayabildiklerini görünce bu savaş bitecek. Kırımdan, asimilasyondan en çok etkilenen bir halkın içinden "barış anneleri"ni tanıdıklarında bu savaş bitecek. Bir dostun da dediği gibi, insanlar, karşısındakine onun dilinde merhaba dedikleri gün bu savaş bitecek.
Bir gün bu ülkede barışı siyasiler değil, halklar getirecek. (AÇ/EKN)