Bu yazı Barış Gazeteciliği Elkitabı'nın önsözü olarak yayımlandı.
Şimdi barış zamanı (Sabah), Dolmabahçe anlaşması (Cumhuriyet), Bu bir çağrıdır (Habertürk), Silahlara veda çağrısı (Yeni Şafak), Çözüm sürecinde silah bırakma tartışması (Zaman), Silah bırakma süreci (Birgün), Barış baharı (Star), 10 ilke ağrısı (Özgür Gündem), Silahı bırakın (Vatan), Silahlara veda çağrısı (Taraf), İlk kez ortak açıklama (Evrensel), 10 Maddelik polemik (Bugün), Barışa dev adım (Akşam), Tarihi çağrı (Takvim), Güzel şeyler oluyor (Güneş), Cumhuriyete silah çektiler (Aydınlık), Başkanlık Koalisyonu (Yurt), Tarihi gün (Türkiye), AKP'den PKK'ya bölünme teminatı (Ortadoğu), Silahın dili sona erecek (Akit), PKK'ya silah bırakma çağrısı (Milliyet).
Manşetlerine genelde barış sevinci ve müjdesi yansıyan bu gazeteler Mart 2015 tarihli. 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe Sarayı'nda HDP vekilleri Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken ile Başbakan Yardımıcsı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala bir araya geldiler. Dolmabahçe Mutabakatı olarak adlandırılan bu toplantı yapıldığı anda “tarihi” olarak kodlandı. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 10 maddelik çağrısı okundu. BaşbakanAhmet Davutoğlu, “Süreç yeni bir zemine oturmuştur. Türkiye'de şiddetin, silahın dili sona erecek, demokratik siyasetin önü açılacaktır,” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan uygulamanın önemine dikkat çekti.
Sevda Alankuş, İPS İletişim Vakfı, Mart 2016 Kitap tasarımı ve Uygulaması: Emre Senan, Recep Daştan |
Dolmabahçe toplantısının yapıldığı saatlerde Yaşar Kemal'i kaybettik. Hürriyet'te “Yer gök ağlasın” manşetinin spotu şöyleydi: “Yaşar Kemal Kürt sorununun çözümü için yıllarca büyük uğraş verdi. Usta yazar, çözüm sürecinde silahları bırakma çağrısı yapıldığı gün aramızdan ayrıldı.”
Barış Gazeteciliği Projesi'ne bir yıl önce bu manşetlerin uçuştuğu günlerde başladık. İzleyen günlerde birkaç istisnayla gazetelerin “barış odaklı” haberlerini okudukça, medyanın editöryal tercihlerinin, perspektiflerinin iktidara göre şekillenmesinin ne anlama geldiğini aklımızda tutarak, bizim Barış Gazeteciliği kitabı giderek gereksiz hale mi geliyor diye aramızda takıldığımızı hatırıyorum.
Bu manşetlerin üzerinden birkaç ay geçtiğinde, medya da iktidarla birlikte pozisyonunu değiştirdi. Bu bir yılda Diyarbakır, Suruç, Ankara Katliamları yaşandı, Tahir Elçi katledildi. Kürdistan şehirlerinde yüzlerce ölüm yaşandı, insanlar evlerine kapatıldı ya da evsizliğe sürüldü. Medya daha da kutuplaştı; medyanın da katkısıyla toplum da.
Memlekette ve yeryüzünün yakın uzak köşelerinde savaşlar, silahlı çatışmalar, hayatın her alanında çoklu karşıtlıklar sürdükçe habercilik adil, eşitlikçi, özgür ve barışçı bir hayatın “hemen şimdi” tesisinde ya da ne yazık ki geciktirilmesinde kilit rollerin birini oynamayı sürdürecek.
Tam da bu nedenlerle ve gazeteciliği “rahat edememe” ve okurları “rahatsız etme” mesleği olarak da tariflediğimiz içindir ki, habercileri “hemen şimdi”den yana, “rahat bozucu” bir kitaba ve dolayısıyla habercilik pratiğine davet ediyoruz.
Savaşlardan konuşuyorsak, böyle durumlarda haberciliğin her zamankinden nasıl daha da önemli hale geldiğini bize hatırlatan şu iki deyişi hep aklımızda tutmalıyız. İlk olarak, Amerika Birleşik Devletleri'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesiyle Senatör Hiram Johnson'a mal edilen “Savaşta ilk kayıp hakikattir” deyişi. İkincisi ise İngiltere Başbakanı David Lloyd George'un “Eğer halk gerçekten [hakikati] bilseydi savaş yarın durdurulabilirdi” sözleri.
Nitekim “biz”, İPS İletişim Vakfı çatısı altında bağımsız gazeteciler ve akademisyenler ve yerel medya olarak toplanıp, Bağımsız İletişim Ağı'nın (BİA) kuruluşunu gerçekleştirirken, sonra da başka bir iletişim mümkün diyerek yola devam ederken hep “hakikat”in de peşinde olmaya çalıştık. Hakikat peşinde olmanın yolunun ise, siyasal iktidarların, onlara tabi olmakla hiçbir etik sorun görmeyen ana akım medyanın “gerçek” diye sunduklarıyla ilgili olarak “oyunbozan”lıktan geçtiğini biliyorduk, aksinin, aynen Barış İçin Akademisyenler'in ve onlara destek veren gazetecilerin dediği gibi “suça ortak olmak” anlıma geldiğini de...
16 yılı geride bırakan ve artık önemli bir gazetecilik referansı haline gelen bianet'in haberciliği kendi kendini aşa aşa bugünlere geldi ve hep hak ile barış odaklı bir zeminde ilerledi. Bianet'in günlük haber pratiğinde, “bu habere hak ve barış odaklı bir açıdan nasıl bakılmalı”, “biz bu sözcüğü kullanıyor muyuz?”, “bu fotoğrafı kullanmalı mıyız?” gibi sorular ve sorgulamayla ilerleyen habercilik pratiği, atölyelerde, eğitimlerde ve akademide yürütülmeye çalışılan tartışma ve araştırmalarla kuramsak temelini buldu.
Bu yolculukta elinizdeki kitabın da yazarı olan eğitim danışmanımız Sevda Alankuş'un özel bir yeri var. Yanı sıra Türkiye ve Kıbrıs'tan adlarını tek tek sıralayamayacağım çok sayıda akademisyen de hep yanımızdaydı. Ancak hem bu projede, hem de BİA'nın pek çok projesinde hep yanı başımızda yer alan İncilay Cangöz ile, BİA'nın temel gazetecilik bahsinde “Medyada Savaşçı ve Barışçı Söylem” başlıklı sunumunda ilk kez barış gazeteciliğini konu eden Esra Arsan'ı ismen özellikle anmak istiyorum.
Barış Gazeteciliği Elkitabı BİA'ya hayat veren, İPS Vakfı'nın 2015-2016 projelerinden biri. BİA arşivinde, barış gazeteciliğinin ne olduğuna, bu tercihle haber yaparken nasıl davranmak gerektiğine, ana akım medyanın çeşitli haberlerinin eleştirisi üzerinden barış gazeteciliğinin gerekliliğine dair habercilik pratiğinde rehber olacak pek çok metin halihazırda mevcuttu Ancak bu son proje kapsamında, konuya ilişkin kaynaklar hem çoğaltıldı hem de Barış Gazeteciliği Kütüphanesi'nde bir araya getirildi. Düzenlediğimiz atölyelerde muhabirler, editörler, okur temsilcileri, hak mücadelesi verenler ve iletişim akademisyenleri bir araya gelerek, “başka bir iletişimin mümkünlüğünü” bir kez de barış gazeteciliği çerçevesinde tartışıyorlar. Medyanın sahiplik yapısının, dolayısıyla sorunlu “editöryel bağımsızlık”ın barış gazeteciliği tercihini pratiğe dökmede aşılamaz bir engel olup olmadığı; gazetecinin kişisel duruşunun yaptığı ve yap(a)madığı haberciliği/haberleri nasıl şekillendirdiği; barış haberciliği perspektifinden haber yapanların, yapmaya çalışanların bunu nasıl başardıkları, nasıl bir haber dili kurdukları üzerinde duruldu. Sonuç olarak yürüttüğümüz bütün bu tartışmalar ile paylaşılan dünya ve Türkiye deneyimleri, barış gazeteciliği tercihinin hayata geçirilmesinin zorlukları bulunmakla birlikte, imkansız olmadığını da bir kez daha düşündürttü.
Şimdi artık bir Barış Gazeteciliği Elkitabımız var. Bu çalışma barış gazeteciliği literatürünü, pratikte “olumsuz” ve “olumlu” haber örnekleriyle de harmanlayarak interdisipliner bir okumayla tartışmaya açıyor. Bunu yaparken de barış gazeteciliği yapmak isteyenler için bir rehber oluşturmanın yanı sıra, söz konusu alana kuramsal olarak iki önemli katkıda bulunuyor. İlk olarak, haberciliğe dair benzer tartışmalar yaptıkları halde, her nedense birbirine çok değmeden ilerleyen feminist haber eleştirisi ile barış gazeteciliğin, feminist felsefenin sunduğu epistemoloji üzerinden buluşturuyor. İkinci olarak yine, uluslararası literatürde birbirlerine yakınlıkları vurgulamakla birlikte, yeterince geliştirilmemiş bir konunun, hak odaklı habercilikle barış gazeteciliğininrehberi çerçevesinde tartışıyor. Böylece BİA'nın hak odaklı habercilik deneyimi üzerinden, barış gazeteciliğinin kuramı da, pratiği de zenginleştiriyor.
Elkitabımızın farklı okumara elveren bir formatı var. Bir yandan, ilgili kuramsal yaklaşımları derli toplu biçimde sunup karşılaştırarak, genel-geçer gazetecilik üzerine yeniden düşünme fırsatı veriyor, neden alternatif bir tercih olması gerektiğini tartışarak barış gazeteciliği çağrısı yapıyor. Diğer yandan, “elkitabı” adlandırılmasından da anlaşılacağı üzere bu bir başvuru çalışması. Bu yüzden de, el altında bulundurulmak, istendiği -başından, ortasından, sonundan- gibi okunabilmek, yararlanabilmek üzere yazıldı. Yan metinler, çerçeve içine alınan tanımlar ve maddelerden, olumlu ve olumsuz örneklerden ibaret anlatımlarla zenginleştirildi. Dolayısıyla bu yan metinlerden, tek başlarına da okunup yararlanılabilir. Ayrıca tekrarlarda bulunmaktan da özellikle kaçınılmadı. Özet olarak bütün bunlarla, el altından tutularak, akademik veya pratik amaçlarla çok yönlü yararlanmaya açık olması istendi.
Kitabımız matbaaya giderken, gazetecilik yapılan ve yapılmayan haberlerle, hapisteki 34 gazeteciyle, habercilere açılan davalarla, hedef göstermelerle, muktedirlerin tehditleriyle, işten çıkarmalarla, gazetecilerin dayanışma nöbetleriyle, halkın haber alma hakkının neredeyse devre dışı kaldığı, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da gündemindeydi. Bu durum barış gazeteciliği odaklı haberciliğin, her zamankinden daha acil bir ihtiyaç olduğuna delalet ediyor. Yani barışı bir norm olarak benimsenmiş biz habercilere hem mevcudun “oyunbozan”ı olmak, hem de haberin en olmazsa olmazı “hakikat”in peşinde yeni bir etik sorumlulukla davranmak düşüyor.
Barış Gazeteciliği Elkitabının elimizden düşmemesi, pratiğe dökülebilmesi umudu ve dileğiyle. (NM/EA)