IPS İletişim Vakfı / Atölye BIA, Civil Rights Defenders’ın desteğiyle, 5-6 Eylül tarihlerinde, İstanbul'da Barış Gazeteciliği Atölyesi düzenledi. Atölye duayen gazetecilerden Celal Başlangıç adına düzenlenmişti. Davetliler için hazırlanan çağrı metninde Başlangıç, "barış gazeteciliği
anlayışıyla hayatı boyunca hakikatin ve adaletin izini süren, gazetecilikte cesaretin ve etik sorumluluğun simge isimlerinden" ifadeleri kullanılmıştı.
Bu cümleler yıllar öncesine, Mardin'in her yere uzak, Suriye sınırına sıfır kasabasına kadar götürdü beni. Cumhuriyet gazetesini kültür sanat sayfaları ve kitap eki için sadece ben okuyordum. Celal Başlangıç bölgeden haberler yapmaya başlayınca gazetenin kasabadaki tirajı artmış, bir iki kişi daha Cumhuriyet almaya başlamıştı.
"Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer" diyemeyeceğim çünkü o yıllarda özlenecek türden olaylar yaşanmıyordu. Üstelik bu olaylar haber yapılmıyor, dolayısıyla duyulmuyordu bile. Celal Başlangıç gibi bir iki gazetecinin kişisel ilgisi ve cesaretini saymazsak...
Diyarbakır'dan İstanbul'a gelmek, Barış Gazeteciliği Atölyesi'ne katılmak, bir de Celal Başlangıç'ın hatırası nedeniyle anlamlı oldu.
Herkes konuştu
Barış Gazeteciliği konusu ağırdı ve barış ihtimalinin tartışıldığı şu günlerde bile savaş narası patlatan manşetlerle karşılaştığımıza göre günceldi. Atölyede yapılan sunumlar ise bilgilendirici ve hatırlatıcıydı. Ele alınan konular hazır cümlelerle geçiştirilmedi. Bir kakafoni yaşanmadan herkes söz aldı, konular tartışıldı, itirazı olan el kaldırdı.
İki günün sonunda, Barış Gazeteciliği hakkında daha çok tartışmak, konuyu farklı platformlara taşımak gerektiğinin elzem olduğu kanaatine vardığımı belirtmeliyim. Nihayetinde barış, önce kullanılan dilde ve atılan manşette başlıyor.
İki kitap
Bia katılımcılar için mütevazı bir çanta armağan etti. Çantanın içinde, özellikle gazetecilik mesleğine heves eden gençler için, hazine değerinde iki kitap vardı. Bu yazının yazılmasına sebep de bu iki kitap aslında.
İlk kitap, Barış Gazeteciliği Atölyesi'nde sunum da yapan Sevda Alankuş imzasını taşıyor. IPS İletişim Vakfı Yayınları'ndan çıkan Barış Gazeteciliği Elkitabı'nı daha önce de okumuştum. Atölye dolayısıyla bir kez daha göz atmak imkanım oldu. İlk basımı 2016'da yapılan kitap, hâlâ güncel ve gazeteciler için bir başvuru kaynağı niteliğini hâlâ koruyor.
Kitap yayına hazırlanırken memlekette, şimdi olduğu gibi, barış konuşuluyor. Gazete manşetleri iç karartıcı değil. Kitaba önsöz yazan Nadire Mater, ortamı şöyle ifade ediyor: "Barış Gazeteciliği Projesi'ne bir yıl önce bu manşetlerin uçuştuğu günlerde başkadık. İzleyen günlerde birkaç istisnayla gazetelerin 'barış odaklı' haberlerini okudukça, medyanın editoryal tercihlerinin, perspektiflerinin iktidara göre şekillenmesinin ne anlama geldiğini aklımızda tutarak, bizim Barış Gazeteciliği kitabı giderek gereksiz hale mi geliyor diye aramızda takıldığımızı hatırlıyorum."
Kitap, keşke gereksiz hale gelseydi. Özenle hazırlanmış, birçok örnekle ve kaynak metinle desteklenmiş Barış Gazeteciliği Elkitabı'nı, barış ihtimalinin konuşulduğu şu günlerde bile, her gazetecinin başucunda bulundurması gerekiyor.
Çantadan çıkan ikinci kitap ise Celal Başlangıç'ın "Hayatın Rengi Gökkuşağı" adlı kitabıydı. Everest Yayınları'ndan çıkan kitabın arka kapağında, kitapla ilgili şu bilgiler verilmiş: "Celal Başlangıç yakın dönem Türkiye tarihini, portreler üzerinden yazmaya Hayatın Rengi Gökkuşağı ile devam ediyor. 'Sinemacılar, Tiyatrocular, Müzisyenler', 'Gazeteciler, Foto Muhabirleri, Belgeselciler' ve 'Çizgiler, Desenler, Değerler' başlıkları altında toplanan portreler bir taraftan Türkiye'de yaşamın getirdiği zorlukları ve bunlarla baş etme yollarını; diğer taraftan da 'sonsuz tavırların sonsuz çeşitliliği' içinde hayatın keyifli yanlarını okura gösteriyor."
Tanıdığımız, bildiğimiz onlarca kişi ile konuşmuş ve portrelerini yazmış Başlangıç. "Sahici ve sıcak" bir dille...
Kitaptaki insanları bir kez daha "keşfederken" iki şey hep aklımdaydı. Birincisi, bir hatıra: Celal Başlangıç, şair Mehmet Çetin'le röportaj yaparken yanlarındaydım. Mehmet anlatıyor, Celal araya girip ayrıntıları soruyordu. Ses kayıt cihazı açıktı ve Celal, ajandasına kısa notlar alıyordu. Bir süre sonra Radikal gazetesinde, uzun sohbetten çıkan çok iyi bir portre yazısını okumuştuk. Şimdi ikisinin de aramızdan ayrılmış olması hüzün veriyor.
Aklımdaki ikinci şey ise, Celal Başlangıç kitaplarının gençler için bir okul niteliğinde olduğuydu. Gençler keşke okusalar Başlangıç'ın kitaplarını. Çünkü barış gazeteciliği ve röportaj nasıl yapılır ile portre yazmanın incelikleri vardır bu kitaplarda. Ergun Hiçyılmaz'ın portresi şu cümle ile bitiyor: "Ona göre bir gazeteci günde 25 saat yaşar ve o hâlâ günde 25 saat yaşayan, günümüzde sayıları giderek azalan 'okuryazar gazeteciler'den biri."
Okuryazar gazeteci sayısının artması umuduyla...









