Okumak isteyen bir kız çocuğu, herkesin yaşaması için ev yapan ama kendine ait bir evi olmayan inşaat işçisi, zabıtadan kaçarak ekmek parası kazanmaya çalışan bir işportacı ve diğer adı anılmayanlar...
Bajar, savaşın doğdukları/doydukları köylerinden göç ettirilerek büyük şehirlerde kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışan Kürtlerin hikayelerini anlattığı ilk albümleri "Nâze Be / Yaklaş"ı yayımladı.
Grubun, Kardeş Türküler'den de tanıdığımız solisti Vedat Yıldırım'la kentli Kürtleri, müziklerini, hükümetin Kürt açılımını ve dille ilişkisini konuştuk.
Bajar'ı ortaya çıkartan ne oldu?
Kürtler zorunlu göç ve aksak yürüyen köye dönüş projeleri sonrasında pastoral köy hayatlarını kaybettiler. Artık "mecburi" olarak kentli bir halk ve büyük şehirlerde de bir hayat kuruyorlar. Bajar, bu hayatın müzikal dilini kurmak gibi bir niyetle yola çıktı.
Bu sosyolojik, politik, kültürel dönüşüm nasıl bir hayat yarattı? İnsanlar üzerinden bunu dile getirmek, işportacının hayatı üzerinden, bir amelenin hayatı üzerinden ve ana dilinde eğitim yapmak isteyen bir çocuğun üzerinden dile getirmeye çalışmak istedik. Bu dili yakalarken kendimize araç olarak Kürtlerin geleneksel enstrümanlarını değil de bas, elektro gitar ve davul gibi rock enstrümanlarını kullandık.
Şarkıları söyleyişiniz de Kardeş Türküler'de alıştığımızın aksine zaman zaman sert, hatta kızgın gibi. Rock icra etmenin getirdiği bir durum mu bu?
Üslup genel olarak bir rock üslubu ama biz belli bir sounddan yola çıkmak yerine biz elimizdeki enstrümanlarla birtakım formaları punk, rock, lirik, saykodelik formlar var. Pink Floyd'umsu tınılar var, hip hop formları taşıyan şarkılar var.
Rock'ta da protest bir üslup var. Biz de empati duygularımızı yitirmeden, bu kızgınlığı vermeye çalıştık. "Kardeşim hadi gidin, neler yaşıyoruz " değil de biraz daha anlamaya çalışıyoruz. Albümün adı da bu nedenle "Yaklaş".
Birbirimize yaklaşalım daha kim bilir neler göreceğiz anlamında bir üslup var. Onun dışında şarkılarda hem edebi bir dil soyutlamarı var hem de somut, bir insanın, hayattan karakterlerin hikayeleri var.
Örneğin "İşporteci", Mardin'den İstanbul'a gelmiş bir çocuğun hikayesi. Orda çocuktu burada bir anda geçim derdine düştü, yollara çıktı, yorgundu, uyudu, tezgahında tütün sigarası satıyorken, rüyasında tezgahında oyuncaklar olduğunu gördü. Musa Anter Kürt çocukların Noel Babasıydı. Çocukları çok severdi. Onun gibi çocuklara oyuncak dağıtıyor, öyle bir şey var.
"Emele"de inşaatçı bir karakter var. Şarkıda işçi "herkese ben evler yapıyorum ama benim evim nerde, soran var mı?" diye soruyor. Köy boşaltmaların yarattığı benzer hikayeler var.
Albümün açılış şarkısı "Berfin"de okumak isteyen bir kız çocuğunun ağzından konuştuk. Berfin Kürtçe'de kardelen demek. Kardelenler Projesi'ne de göndermeler içeren şarkıda kız çocuğu "kardeleniz ama aynı kökten olsak da benim yapraklarım biraz farklı renktedir" diyor. Burada bahsettiğimiz kök insanlık. Bu topraklarda yarattığımız ortak bir geçişkenlik var, saf bir kültürden bahsedemeyiz. Şarkı Berfin'in "ben de kendi dilimde, kendi rengimde açmak istiyorum" isteğini anlatıyor.
Bunun gibi daha somut şeyler var, böyle bir dil kurmak istedik. Çünkü son dönemdeki şarkı sözleri 60-70'lerin güçlü şarkı sözleri gibi değil. Cem Karaca'ların Anadolu Pop geleneğinin somut insanları anlatır, parkı anlatır, tamirci çırağını anlatırdı. Sezen Aksu Firuze'yi anlatır Bunlar biraz yok olmaya başladı, şarkılar söz oyunlarına dönüştü, tek düzeleşti. Türkiye'deki müziğe sosyal hayat çok yansımıyor ve bu pek çok rock müzik yapan için de böyle. Protest halleri yalnızca imajlarına yansıyor. Sert bakışlar, kıyafetler... Rock müziğin ruhuna pek uymuyor aslında.
Grubun ilham kaynakları ya da beslendiği isimler kimler?
Birçok yerden ilham aldık tabi. El yordamıyla bir atmosfer yaratmaya çalıştık. O yüzden bizim referanslarımız çok geniş. Müziği dinlediğiniz zaman genelde o lirik anlatısal saykodelik havanın olduğu şarkıları anlarsınız. İşportacı, Berfin gibi şarkılarda Pink Floyd gibi grupların bize etkileri oldu. Ya da işte hip hop ögelerinin içinde olduğu şarkılarımız var.
Onun yanında Led Zeppelin'den Rage Against the Machine'e kadar bir çok gruptan etkilendik. Oradaki efektif geri gitar kullanımları, vokaldeki üslup, oralara yansımış olabilir. Massive Attack gibi gruplar dinliyoruz, seviyoruz. Türkiye'den Kardeş Türküler'den de etkilendik. (Gülüyor)
Nizamettin Arıç bu isimlerden biri. Onun da anıtsal şarkıları vardır. Orhan Gencebay'ın yorumladık. Şarkı hak, adalet arayışını dile getiriyor. Gencebay hangi tarz müziği denerseniz deneyin kendi makamlarınızı, melodi dünyanızı katmanız açısından önemli bir isim. Şiwan Perver'in bir şarkısı var. Şivan'da neo-klasik bir Kürt müzisyendir. Gelenekle çok güçlü bir bağı vardır ama bir yandan da deneysel şeyler yapar. O da Bajar'ın müziğini etkiledi.
Agire Jiyan, Çar Newa müziklerinde elektro ve bas gitar kullandığında Kürtler tepki göstermişti. Özelde Kürtlerden, genel olarak da dinleyicilerden nasıl tepkiler aldınız?
Albüm çıkmadan önce konser vermeye başladık. Yaklaşık 30 tane konser verdik şu ana kadar. Yeni bir şey deniyoruz sonuçta. Seyirciyle buluşmadan bir şarkı tamamlanmaz diye düşünüyorduk. Tepkilere göre soundun tekrar gözden geçirilmesi, -popülist bir tavırla değil tabi, önemli. Müziği kurduğun dünyayı insanlarla paylaşmak için yapıyoruz ve elitist birşey de yapmak istemiyoruz. Bir etkileşim içinde olmak önemli.
Festivallere gittik; Diyarbakır'a, Barışarock'a... Olumlu tepkiler aldık. Bajar, Kürt müziğinde yeni bir sound yarattı gibi bir şey demiyoruz zaten, davulu, bas gitarı bir çok gurup kullandı. Ciwan Haco bu konuda çok büyük bir üslup yarattı. Çar Newa, Koma Wetan, Koma Rewşen o anlamda önemli. Kulakları alışık Kürtler'in, yeniliğe açıklar. Aydınlanmak isteyen bir milletiz. (Gülüyor)
Ya şarkı sözleriniz?
Bizi sevindiren şeyler den biri bu, insanlar sadece güzel müziğe değil, şarkı sözlerine de önem veriyorlar, Berfin'in hikayesi, işportacının hikayesi hepimizin bir yerinde var.
Sizin Kürtçeyle, genel olarak da dille ilişkiniz nasıldı?
Ben bir Kürt köyünde büyüdüm. Ankara'ya gittim, Boğaziçi'nde, nispeten daha iyi bir okulda okudum ama dil problemi yaşadık tabii ki. Ankara'ya geldiğimde köyden nispeten büyük bir liseye gelmiştim sürekli bende acaba düzgün Türkçe konuşuyor muyum düşüncesi vardı. Sanki arkamda bir tane daha Vedat vardı; sürekli kontrol ediyordu.
3-4 yaşına kadar Türkçe'yi pek bilmiyordum. Televizyondan, radyodan öğreniyorsun. Okulda zaten eğitim Türkçe. Her ikisini de kullandık okula gidince Türkçe, evde Kürtçe. Hep iki dilli bir evrende büyüdüm diyebilirim. Bu benim için bir yönüyle avantaj her iki dili de öğrenmeye çalışıyorsun ama bizim Kürtçe'miz, orta Anadolu'daki Kürtlerin Türkçelerine göre bozulmuş.
Yüzyıllar önce gelmişler, dillerini korumuşlar ama tabi gramatik yapı biraz bozulmuş. Yaşlılar pek öyle değil ama gençlerde Kürtçe konuşma kapasitesi biraz daha daralmış çünkü atık sadece annenle babanla günlük, yemek yerken konuşuyorsun ama üniversiteye gitsen, entelektüel muhabbetleri hep Türkçe yapıyorsun. Dolayısıyla Kürtçe konuşma hazinen daralıyor. Neredeyse 300-400 kelimeyle konuşuyorsun. İki Kürt bir araya geldiğinde bile entelektüel muhabbetler Türkçe yapılır. O anlamda bir handikap var. Kürtler aydınlandıklarında artık Türkçe kullanmaya başlıyorlar. Ama buna karşı kampanyalar da başlatıldı, bir duyarlılık oldu ve ne ilginçtir ki Kürt diline en çok sahip çıkanlar, okumayanlar oldu.
Ben biraz da o konuda gayret ettim. Buraya geldiğimde Mehmet Uzun kitapları falan okuyup gramerimi düzelttim. Bir mücadele vermeye çalıştım. Türkçe'yi de Kürtçe'yi de iyi kullanmak lazım. Şimdi aileler çocuk Kürtçe öğrenirse Türkçe öğrenemez diyorlar, öyle değil aslında.
Şimdi ne yazık ki hiç aksan yok bende. Çünkü dalga geçildiği için kurtulmaya çalışıyordum. Ne gereği var, aksan olsun işte. Kürdüm. ABD'deki siyahilerin de aksanı var, bizimde hoşumuza gidiyor. Jamaikalılar öyle. Hatta bazen bilerek değiştiriyorlar, reggae de "biz farklı bir halkız" demek için. Ama Kürtler yapınca ne yazık ki aydın kesim için problem oluyor bu. Ahmet Kaya'nın kelimeleri telaffuz edişi "sen düzgün Türkçe konuşamıyorsun" diyerek eleştirildi.
Kürt bir müzisyen olarak hükümetin Kürt açılımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürt meselesi çok kangren bir mesele oldu ama Kürtler tam ne istiyor oraya yaklaşılmadı. Paranoyak bir şekilde bölünme istiyorlar mı istemiyorlar mı o tartışıldı. Somut istekler üzerinde konuşacak bir ortam yoktu. Dön dolaş hep aynı yere geliniyordu; PKK.
Şu anda oturup daha ayrıntılı konuşulacak bir noktaya geldi, siz ne istiyorsunuz diye soruldu ama bunun da 30 yıl sonra olması komik tabii. Psikolojik bir sınır vardı o aşıldı. Medyanın tavrı da enteresan. Misal Doğan Grubu da bu işi halledelim gibi bir tavır içinde.
Ne yazık ki bir Kürt olarak temkinliyim tabi ama inşallah bu makyaj düzeyinde kalmaz, temele inilir. Halletmek gerekiyor ve istekler gerçekten çok basit, insani istekler. Olmayacak bir şey de değil. Tümüyle özgürlükçü düşünmek, bu bölünme paranoyalarından, bütün öğretilmiş korkulardan kurtulmak lazım.
Kürtler savaşın başladığı günden bu yana özelikle Kürt kültürüne yönelik saldırılara ve politikalara karşı dillerine sarıldılar ve hem geçmişten de çok sayıda şarkıyı türküyü derleyip hem de yeni eserler ürettiler. Dil bir anlamda bir direniş alanı oldu. Kürtler için ne ifade ediyor dil? Müzikte de günlük hayatta da yükledikleri anlam nedir?
Dil zaten kimliğin en önemli parçası Kürt meselesi ister istemez Kürtçe meselesi oluyor. Diyorlar ya Kürtler milletvekili oluyorsun, cumhurbaşkanı oluyor. Peki bu insanlar kendi dilini ve kültürünü kullanamadan aidiyetlerini nasıl ifade edecek?
Dil çok önemli oldu hep. Müzik üzerinden folklorik bir dil olarak mı kalsın, bir alt kültür olarak mı yaşasın tartışması vardı, devam da ediyor. Sırf bu nedenle bırakın okulda öğretilmesini, dil kurslarını çocuklara açmıyorlardı. Bir dil böyle yaşayamaz ki siz böyle yaparak onu aslında uzun vadede asimilasyona terk etmiş oluyorsunuz.
Müzik meselesinde de biraz öyle. Televizyonlarda falan duyuyoruz. TRT Şeş açıldı ama dilin kullanılması hala bir problem. Kürtçe tiyatroda çok problem çıkardılar. Mesela bu aralar nispeten aşılmış durumda ama devlet tiyatrolarında böyle bir tartışma başlamıştı. Madem TRT Şeş diye bir kanal açtınız burası devletin bir kurumu herkes vergisini veriyor madem Kürtçe oyun neden oynanmasın. Dile yönelik olumsuz tavır hâlâ sürüyor.
Kürt kültürüne ve diline yönelik engellemeleri müzik aştı diyebilir miyiz? Tiyatroya edebiyata hale engeller konuyorken devletin Kürtçe bir kanalının olması, Kürtçe şarkıların iyi ya da kötü söyleniyor olması müziğin gücüyle ilgili bir şey mi? Yoksa çok da ciddiye almadıklarının işareti mi?
Müziğin gönül kapılarını açan bir gücü var. Dinlenilen şarkıların melodileri Türkiye'deki bütün insanlara yakın melodiler. Çok olumsuz bakmak istemiyorum. Son 10 yılda o kutuplaşma denilen mevzu hep körüklendi falan ama Kardeş Türküler konserlerinde iyi buluşma ortamları yarattığımızı düşünüyorum. Samimi olduğunuzda insanlar gönül kapılarını açıyorlar ama nihayetinde bir melodinin içinde o sözler söylendiğinde olay farklı oluyor. Ama o dili sırf dil olarak kullandığınızda mesele biraz daha farklı oluyor. İnsanlar, "siz konuşuyorsunuz ama ben anlamıyorum" diyor. Oysa İngilizce de konuşuluyor her yerde, Fansızca da.
Türkiye'de insanlar artık bir iki Kürtçe kelime öğrensinler. İngilizce biliyoruz değil mi? Herkes "hello", "how are you?" diyor. Kürtçe "Çavene başe" (Nasılsın, iyi misin?), "rojbaş" (merhaba) diyebilsinler en azından. Gündelik hayatımızda diller arası bir geçişkenlik sağlanabilse aslında çok güzel olur. Türkler iki Kürt konuşurken birkaç kelime anlasa çok şey farklı olur.
Batı bu konuda inatçıydı ama Diyarbakır'da, Mardin'de bu doğallık vardı. İnsanlar Arapça da biliyordu, Kürtçe de, Türkçe de, Ermenice de... O dönemde ticarette de bu diller kullanılıyordu. Artık bu meseleyi aşıp artık daha somut şeylere bakmak lazım
Hükümet dile ilişkin ne gibi adımlar atmalı?
İki hafta önce biz bir radyo programına katıldık. Orada Kürt bir çocuk aradı. Karşılıklı Kürtçe konuşuyoruz. Kürtçe şarkılar çalınan Türkçe bir program.Sunucu Türkçe konuşmamızı istedi. Dönmesek ne olacak ki? Halbuki TRT Şeş'te hep Kürtçe konuşuluyor işte.
Bu yasal düzenlemelerin halledilmesi gerekiyor artık. Özel televizyonların, radyoların dilin rahat kullanabilmesi için düzenlenmesi gerekiyor. TRT Şeş'in açılmasının üzerinden sekiz ay geçti ama hâl başka bir düzenleme gelmedi. Bu çok somut sorun ve aşılmasının önü açılmalı.
Ayrıca Türkiye'de belediyelerin ve devletin organize ettiği bir çok festival var. Burada Türkçe dışında pek başka bir dil duyamıyoruz. Bu festivallerde pozitif ayrımcılık yapılması, buraya çıkan müzisyenlerin mesela yüzde otuzu Türkçe dışındaki dillerden olsun denilmeli. Bunlar için bütçe ayrılıyor, biz de faydalanmalıyız.
Bajar, doğuda, Diyarbakır, Van'da yapılan festivallerde belki kendini ifade edebiliyor ama batıdaki festivallerde edemiyor. Çağırılmıyoruz. Dikili'ye gittik Hatay'a gittik ama misal Çanakkale'ye gittiğimizin ardından mesela bir ara gerilim oldu gidememeye başladık. Bunların aşılmalı gerek.
Peki, Ajda Pekkan'ın Aynur'la, Sezen Aksu'nun Mikail Aslan'la şarkılar söylemesi üzerine kamuoyunda bir farkındalık oluştu . İnsanlar bunun üzerine konuşmaya başladı. Yıllardır Kürt diline ön yargısı olan köşe yazarları bile Pekkan'ı öven şeyler yazdılar. Türk müzisyenlerin de bir katkısı, rolü olabilir mi? Onlar ne yapabilirler mesela?
Hayır bu meselelerin düzeyi çok acınacak durumda. Türkiye'deki star diyebileceğimiz insanların bu tür jestler yapması önemli bir algı kırılması yaratıyor, "evet ne yapıyoruz, neden sahip çıkmıyoruz" gibi sorular sormasına neden oluyor. Aksu onu çok yaptı aslında. Diyarbakır çocuk korosuyla sahneye çıktı örneğin. Pekkan'ın yaptığı sembolikti ama bu sembolik düzeyi nasıl aşacağız? Televizyonlarda bir çok program yapılıyor sanatçılar tarafından. Ama Kürtçe söyleyen isimler genelde o listelerde olmuyor. Ya da TRT Şeş örneği var ama birçok insan Kürtçe konuşuluyor deyip zaplıyor.
Asıl meselemiz çok kültürlü bir Türkiye yaratmaksa diller ve kültürler arası geçişkenliği, sağlayabilmemiz için diğer kanallara da Kürtçe'nin ve türkçe olmayan diğer dillerin duyurulması, dahil edilmesi lazım. Yoksa İbrahim Tatlıses'in, Pekkan'ın Kürtçe okuması sembolik olarak kalmaktan öteye gidemiyor. Bu anlamda özellikle TV'de program yapan sanatçıların daha "cesur" olmaları lazım.
Kürt açılımı dahilinde üniversitelerde Kürt dili bölümünün açılması gündemde. Dile katkısı ne boyutta olur sizce?
Üniversite düzeyinde kalırsa sadece makyaj olur. Bunun artık yapılması gerekiyor, ayıp yani. Bir çocuğa o dili öğretmiyorsanız hiçbir zaman samimi olamazsınız. Çocuk büyürken Kürtçe öğrensin, başka diller öğrensin. Böyle modeller var dünyada. İsviçre'den Almanya'ya kadar. Almanya'daki Türk çocuklar kendi dillerini de öğreniyorlar okullarda.
DTP'li Selahattin Demirtaş TV'de konuşurken bir örnek verdi. Büyük gazetelerin birinin Avrupa baskısında, kreşteki bir çocuğa hocalardan bir tanesi Türkçe konuştuğu için problem yapıyor. Avrupa baskısında manşet oluyor ama Türkiye baskısında buna değinilmiyor. Bu biraz vicdan meselesi. Uygur Türkleriyle de ilgili problem var, anadiliyle ilgili, Türkiye'de çok işlenmedi. Uygur Türkleri mağdur dendi. Nedir mağduriyetleri peki? Ama dillerini konuşamıyorlar, kendi renklerini kullanamıyorlar. Aynı sorun. Bu sorunu dikkatli şekilde inceleseler, üzerine düşseler o zaman diyecekler ki, senin kendi memleketinde de aynı problemler var.
Kürt dili eğitimi bu düzeyde kaldıkça yabancı ya da folklorik dil muamelesi görmekten çıkamayacak.
Türkiye'de birçok dil aslında ölüm sınırına gelmiş durumda. Zazaca da mesela büyük tehdit altında. Dili çocuk öğrenmediği zaman sirkülasyonu, devir daimi gerçekleşmiyor ve bu da 50 yıl sonra o dilin ölmesi demek.
Bajar'ın ajandasında neler var?
Bajar çok emek isteyen bir proje. Çok konser vermek ve birebir ilişkiler geliştirmek gerekiyor. Televizyona çıkıp program yapmak derdinde değiliz ama kamusal alanda görünür olmak, birçok yere girmek gerek. Türkiye'de rock müziğin çalındığı en önemli mekanlar klüpler. Bugün kulüplerde hâlâ Kürtçe müzik çalınamıyor. Çalanlar da var ama o konularda mücadele etmek lazım.
Gazi mahallesinde bir sokak festivaline katıldık. Bu tür festivallere katılmanın, ortalıklarda olmanın yanı sıra entelektüel şeyler de üretmek lazım. Kültür, dil, sanat ürünleri yaratmak ve onları anlatmak lazım.
Tabii bizim derdimiz sadece Kürtleri anlatmak olmamalı. Hizmet sektöründe çok mağdur çocuk var, maaşları çok düşük, patronu alır işe istediği zaman çıkartır. Sigorta yoktur. Ama mesela Afrikalılar, Romenler daha da kötü şartlarda çalışıyorlar. Kötünün kötüsü de var. Onları da anlatmak lazım. Bu ortam da yırtmış zengin Kürt'ü de anlatmak lazım belki, tipolojiler çok çeşitli. Hayatın içinden bir çok şeyi anlatmak gerek.
Kürt açılımı Türkiye'deki diğer dillerin yaşatılmasına da vesile olabilir mi?
O korku dediğimiz mesele var ya korkulan alanların bir tanesi de bu. Kürtler ister, sonra Lazlar da ister, Çerkezler de ister diyorlar. İstesinler. Sonuçta bu dil benim ana dilim. Konuşmayalım mı? O yüzden olacaktır tabi. Önemli olan Lazların kendilerini kamusal alanda ifade etmeleridir. Kendi isteklerini dile getirmeleri lazım. Denir ya hak verilmez alınır diye. Türkiye halkları için en geçerli söz bu sanırım.
bianet/biamag okurlarına son olarak ne söylemek istersiniz?
Yaklaşalım. Bir birimize daha yakından bakalım.(BÇ)
* Bajar, "Naze Be/Yaklaş", Kalan Müzik, 2009. Albüm hakkında bilgi edinmek ve/veya satın almak için tıklayınız.
* Bajar'ın albümünde yer verdiği şarkılardan bir kaçını dinlemek için tıklayınız.
* Fotoğraflar: Eda Tarak & Bawer Çakır
* Bu söyleşiye Eda Tarak da katkı sundu.