Fotoğraf: https://twitter.com/barinamayanlar
"Öğrencilerin sesinin duyulması gerekiyor... Öğrenciler İrlanda'nın geleceğidir ve onlar için bir ev bile sağlayamıyorsanız, oy vermelerini nasıl bekleyebilirsiniz? İrlanda'da kalmalarını nasıl bekleyebilirsiniz?" İrlanda Öğrenci Sendikası başkanı Rachael McCarthey
COVID-19 pandemisi tedbirleri kapsamında üniversitelerdeki eğitimin de –yüz yüze yapılması gereken istisnai dersler hariç– çevrimiçi yapılmaya başlanması, eğitimle ilgili bilgisayar, internet vb. altyapı problemleri ile nitelik sorununu gündeme getirmişti. Öte yandan, bu dönemde yüksek öğretim öğrencilerinin okula devam ederken yaşadığı ulaşım, beslenme, ısınma ve barınma gibi diğer bazı sorunların görünürlüğü azalmıştı.
Üniversitelerde yeniden yüz yüze eğitime geçileceğinin duyurulmasının ardından bu alandaki konular ve yaşanan sorunlardan "barınma hakkı" tekrar gündemimize girdi. Bu konuyu üniversite bileşenlerinin ve yüksek öğretim alanında çalışan, bu alanı takip eden sendikalar ve insan hakları örgütlerinin gündeminin ötesine taşıyan ise Barınamayanlar Hareketi oldu. Bu hareket kendisini "Bizler evlerde, yurtlarda, apartlarda kötü koşullarda inanılmaz fiyatlar ödeyerek barınmaya çabalayan milyonlarca genciz" diyerek tanımlıyor ve yetkililere yönelik taleplerini "KYK yurtlarında ücretleri düşürün, özel yurtları ve apartların ücretini denetleyin, öğrenci evlerinde kiraları düşürecek uygulamalar yapın, öğrencileri destekleyin" biçiminde formüle ediyor.
Haklar bir bütündür
Barınamayanlar Hareketinin üyeleri seslerini duyurmak ve bu konuya dikkat çekmek için çeşitli şehirlerde parklarda, sokaklarda ve üniversitelerin önünde yatmak gibi etkinlikler düzenlemeye başladı. Maalesef eylem ve etkinliklerine yönelik polis müdahalesi ile karşılaştılar ve sosyal medya hesabından duyurdukları üzere, gözaltına alındılar.
Üniversite öğrencilerinin kalacak yer meselesi ilk bakışta insan hakları ile doğrudan bağlantısı olmadığı düşüncesi yaratabilir. Ancak, "barınma" temel bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla da temel bir insan hakkıdır. Barınma hakkının tam olarak kullanılamaması, bu hakkın engellenmesi veya bu hakka ilişkin bir ihlalin yaşanması ilgili diğer hakları da etkiler çünkü haklar bir bütündür.
Barınma hakkının kapsamı kişinin başının üzerinde bir çatı olmasının da ötesinde bir durumu tanımlar. Kişinin insan onuruna yakışır bir koşulda yani ihtiyaç duyulan büyüklükte, temiz hava ve gün ışığı alabilen, temiz suyu, ısınma ve soğutma vb. imkânları olan bir yerde barınmayı kapsar. Özellikle COVID-19 salgını döneminde evde veya diğer kapalı mekanlarda daha uzun süre kaldığımız dikkate alındığında insan onuruna yakışır bir koşulda yaşamanın gerekliliği, önemi ve işlevi daha belirgin oluyor.
BM verilerine göre dünya genelinde 1 milyardan fazla kişi yeterli barınma koşuluna sahip değil. Kişilerin bu hakkı tam olarak kullanamamasının temel nedenleri arasında yoksulluk, ekonomik kriz, ayrımcılık, zorunlu göç, savaş ve silahlı çatışmalar vb. yer alır. Bu hakkı görünür kılmak ve karşılaşılan sorunları ortadan kaldırmak ya da en aza indirgemek üzere standartlar oluşturmak önemlidir. Esasen, onlarca uluslararası ve bölgesel insan hakları belgesi barınma hakkına atıf yapıyor (Listenin tamamı için BM'nin barınma hakkı uluslararası standartlar sayfasına bakılabilir [İngilizce]). Örneğin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 25/1 şu şekildedir:
"Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar."
Eğitim ve çalışma hakkı da ihlal ediliyor
Üniversiteye yerleşme sürecinde olan ancak barınma sorununu çözemeyen bir öğrencinin sadece barınma hakkı değil, eğitim ve çalışma hakkı başta olmak üzere birçok hakkının ihlal edilmesi durumu söz konusu. Barınamadığı için eğitim alamayacak kişinin çalışma hakkından tam olarak yararlanamaması ortaya çıkabilir. Çalışmayan kişilerin bilhassa da kadınların, LGBTİ+ bireylerin, engelli bireylerin ve diğer dezavantajlı gruplara mensup bireylerin toplumsal, kültürel ve siyasal yaşama katılamaması riski bulunur. Bu sosyal izolasyona yönelik risk ve ihlallerin de toplumun genelindeki gelişme ve ilerlemeler bakımından olumsuzluklara yol açacağını tahmin etmek zor değil. Dolasıyla, barınma hakkını salt barınma hakkı çerçevesinde değil, daha geniş bir bağlamda değerlendirmek gerekir.
Üniversite öğrencilerinin özelinde gündeme gelen barınma hakkına BM'nin sürdürülebilir kalkınma amaçları bağlamında da bakabiliriz. BM'deki tüm ülkeler yoksulluğu sona erdirmek, gezegeni korumak ve herkesin barış ve refah içerisinde yaşaması amacıyla Eylül 2015'te 17 sürdürülebilir kalkınma amacını benimsedi. Bu amaçların gerçekleşmesi için tüm BM organları üye devletlerle ortaklaşa çalışmalar yürütüyor. Barınma hakkı meselesi 2030 yılına kadar ulaşılması hedeflenen 17 amaçtan 10'u ile doğrudan alakalıdır:
1. Yoksulluğa Son
3. Sağlık ve Kaliteli Yaşam
4. Nitelikli Eğitim
5. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
6. Temiz Su ve Sanitasyon
7. Erişilebilir ve Temiz Enerji
8. İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme
10. Eşitsizliklerin Azaltılması
11. Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar
16. Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar
(Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin tamamına şuradan erişilebilir.)
Acil ve derin bir sorun
İnsan hakları prensiplerinin özünün barınma hakkını düzenlemesinin yanı sıra BM'nin 15 yıl içerisinde başarmayı istediği amaçlar da barınma hakkının herkes için olduğunu vurguluyor. 17 amacın 10'unun barınma hakkına doğrudan etki etmesi bu hakkının kapsamını gösteriyor. Bu bağlamda, barınma talebinin hak sahibi bireyler tarafından daha fazla dile getirilmesi, medyanın bu konuda hak temelli daha fazla haber yapması, ilgili STK'ların bu alanı izlemesi ve raporlaması, yetkililerin de bu konuda acilen adımlar atması gerektiğini ortaya koyuyor.
Kısacası, hali hazırda üniversite öğrencisi olanlara ek olarak yüzbinlerce öğrencinin yeni kayıt yaptıracak olması bu konunun ne kadar acil ve derin bir sorun olduğunu dolayısıyla da çözümünün de insan hakları temelinde yapısal bir biçimde ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Barınamadığı için eğitimini gerektiği biçimde alamayan bugünün öğrencilerinin yarının iş bulamayan, ev içi şiddete maruz kalan kişiler olma riski altında olduğu göz ardı edilemez. Başta yetkililer olmak üzere insan hakları örgütleri, sendikalar ve bir bütün olarak toplum bu riskleri ortadan kaldırmakla yükümlüdür.
(Oİ/AÖ)