Sosyal Haklar Derneği'nin (SHD) dört yıldır hazırlamakta olduğu Hak İhlalleri Raporu'nun "Barınma" alanındaki Nisan-Mayıs-Haziran-2009 aylarının sonuçları açıklandı. Buna göre bazı konu başlıkları altında ele alınan sonuçlara bakıldığında çarpıcı veriler öne çıkmaktadır. Bu verilerin yapısal ve düşünsel nedenleri üzerine tartışmak önem kazanmaktadır.
Barınma alanında yaşanan sorunlar ile bunların yol açtığı sorunları aşağıda kısaca değerlendirmeye çalışacağız. Bunun için raporda ayrıntıları ile dökülen haber ve bilgilerin sayısal toplamı elde edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi (TOKİ) konutlarının oluşturduğu ciddi bir piyasa genişlemesi var. Bu konutların taksitli satışları ve inşası aşamasında yaşanan sorunlar ve olaylar hem çalışma yaşamına ait hak ihlallerini yansıtmakta hem de konuta erişim anlamında aksaklıkları göstermektedir. Çünkü piyasa genişlemesi hızlandıkça, denetimin alanından da uzaklaşmaktadır. TOKİ'ye ve sorunlara dair raporda 10 farklı kayıt vardır.
Rapora göre üç ay içinde yaşanan evsizliğe dair sorunların sayısı ise 10 kadardır. Bu 10 evsizlik olayından etkilenen kişi sayısı ise çok daha fazladır. Depremzede evlerinden zorla çıkarılanlar, kira ödenmesindeki aksaklıktan dolayı yada önce iş kaybı sonra kira ödeyemeyenlerin zorla evden çıkarılıp çadırda yaşamak zorunda bırakılması; eşleri tarafından çocukları ile terk edilen çalışmayan kadınların sokakta kalması, yıkımlar sonucu yaşanan evsizlik... Bütün bunlar evsizliğin sosyal politikaların eksikliği ile de arttığını ve sürekli olmaya yüz tuttuğunu da gösteren nedenlerdir.
Bu üç ay içerisinde yaşanan yıkım yada yıkım girişimi 7 tanedir.
Mevsimlik işçilerle ilgili raporda iki kayıt vardır. Bunlar işçilerin yaşam koşulları ve ücretleri ile ilgilidir.
Farklı illerde çevresel ve doğa koşullarına bağlı 35 olay yaşanmıştır. Bu koşulların olaylarda üç kişi hayatını kaybetmiştir. İstinat duvarlarının çökmesi, alt yapı çalışmaları esnasında yaşanan kazalar ile alt yapıdaki aksaklıklar, yerel hizmetlerin bazı köy ve ilçelerde ciddi oranlarda aksaması, evlerin çökmesi, dere yataklarındaki yapılaşmanın yol açtığı su taşkınlıkları, yangınlar, kırsal yerleşimde dağlık alandaki kaya kopmaları ile oluşan yıkım ve ölümler, çevre kirliliğine bağlı hastalıklar ve rahatsızlıklar, trafik koşullarının yol açtığı aksaklıklar, içme suyu veya elektrik vb ihtiyaçlara erişimdeki aksaklıkları bu yaşanan sorunların temel başlıkları olarak sıralayabiliriz.
Kentsel sorunların toplumsal alana yayılması ve bu sorunların nedenleri ile sonuçlarının fiziksel olmaktan çıkması ile oluşan politik bir ortamdan bahsetmek mümkün. Kentsel muhalefet alanında sıralanabilecek 35 tane kayıtlı veri vardır. Farklı illerde farklı kesimlerin tepkilerini yansıtan bu muhalefetler, kentlerin geleceği ile ilgili artan duyarlılığı göstermektedir. Elektrik, ulaşım vb. zamların protesto edilmesi, baz istasyonlarına, baraj ve diğer enerji santrallerinin yapımına karşı oluşan tepkiler, belediye hizmetlerine erişimdeki sorunlara karşı oluşan tepkiler, kentsel dönüşüme karşı direnişler kentsel muhalefetin yoğunlaştığı alanlardır.
Rapor sonuçlarının değerlendirmesinde özellikle yaşanan olay sayısı kadar ölen kişi sayısının olması ürkütücü bir sonuçtur. Üç ay içinde konutların barınma koşullarına bağlı gerçekleşen kaza ve alt yapı sorunlarının yol açtığı ölümler bu konunun özel olarak ele alınmasını gerektirmektedir. Bu ölümler özellikle ısınma ihtiyacını sağlayan doğalgaz ve kömür zehirlenmeleri ile olmuştur. Üç ay içinde ve Türkiye'nin faklı illerinde, on kişinin neredeyse aynı nedenlere bağlı ölümü düşündürücüdür. Buna rağmen sağlıklı barınma olanaklarına bağlı kaza ve ölümler, özellikle de doğalgaz ve soba zehirlenmelerinde, daha önceki senelerle kıyaslanamayacak derecede azalmıştır.
Yılın ilk üç ayında tam 71 kişi hayatını kaybederken, 214 kişi de zehirlenme tehlikesiyle tedavi altına alındı. Özellikle doğalgaz bağlantı tesisatının zamanla ihtiyaç duyulan bakım ve kontrollerinin yapılmamasından dolayı ciddi kazalar olabilmektedir. Doğalgazın yanı sıra kömür sobasından zehirlenmelerde yaygınlığını korumaktadır. Özellikle dağıtılan ucuz kömürlerin kalitesiz olduğu ve daha çok duman yarattığı ifade edilmekte, bu durumun da ölümlü vakaları artırdığı tespit edilmektedir. Ölümlü haberlerin birçoğunda yaşlı insanların olması, yaşlı insanlara yönelik sosyal politikalarda bu konulara da değinilmesi gerektiğini göstermektedir.
Konutlardaki yaşam koşulları ile alt yapı koşulları, genel olarak kişilerin kendi olanakları ile sağlanır. Bu durum, sosyal konut anlayışının hakim olmadığı ülkelerde bu şekilde olmaktadır. Yani hane içindeki yaşam koşulları kamusal denetimin ve kontrolün dışında kalmaktadır. Hatta çoğu zaman yaşanan ölümlü kaza ve olaylarda kamusal sorumluluk ve hak arayışı önemli sonuçlar verememektedir. Ankara'da yaşanan ve altı üniversite öğrencisinin doğalgaza bağlı ölümü ve sonrasını hatırlamalıyız.
Özel mülkiyet koşullarının, mülk sahibinin şahsında gerçekleşmesi, barınmaya dair toplumsal boyutları da zayıf kılmaktadır. Aslında bir tür "hak arayışı"nın anlamını ve önemini de geri plana atmaktadır. Bu durumun düşünsel arka planının liberalizm ile örülmüş olması, konunun çevre-doğa; çalışma hayatı; eğitim; sağlık gibi diğer toplumsal alanlarla olan ilişkisini de belirsizleştirmektedir. Yani barınma gibi çok temel yaşamsal bir ihtiyaç, bireysel yeterlilikler ve olanaklar ile değerlendirilir olmaktadır.
Yaşananların nedenleri itibariyle daha anlaşılır olması için raporun dökümü, konu başlıkları biçiminde sınıflandırılmıştır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi ve tüm raporlar için 1 Ekim 2009 tarihinden itibaren www.sosyalhaklar.org adresinden yararlanılabilir.(BŞ/EÜ)
* Yrd. Doç. Dr. Besime Şen, SHD Üyesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama bölümü.