TV kanallarından birinde üç kuruşa çalışan, mevsimlik işçilerin içinde yaşadığı koşulların anlatıldığı bir yaşam haberi çarpıyor gözünüze. Elektrik ve suyun olmadığı çadırkentlerde yaşam mücadelesi veren kadın işçilerden biri, “Çocuklarımızı okutmak için geliyoruz, bu sıcakta, Ramazan ayında, bu şartlarda çok da kolay değil ama mecburuz” diyor. İşçilerin Urfa, Mardin ve Diyarbakır’dan geldikleri belirtiliyor. Birden korkuyorsunuz, haber çabuk bitse de izleyen bazı gözü dönmüşler yeri tespit edip, saldırmasalar diye eliniz yüreğinizde. Çünkü son zamanlarda Kürt illerinde devam eden operasyonlarla birlikte maalesef halklar arasındaki uçurumun da giderek açıldığına ve Kürtlere yönelik her türlü saldırının meşru olarak görüldüğüne tanık oluyoruz. Tıpkı hayatı boyunca sadece teninin renginden dolayı ötekileştirilen ve hor görülen Barika’nın yaşamı gibi.
Simsiyah kıvırcık saçları, çikolatanın bitter türüne yakın teni, kalın dudakları ve kalkık burnuyla tam bir Afrikalıya benziyordu. Ne yazık ki insanları dış görünüşüne göre değerlendiren ve değer veren, oğullarının beyaz tenli, renkli gözlü kızlarla evlenmesini tercih eden Türkiye gibi bir ülkede yaşıyordu. Çocukluğundan beri çok çekmişti görüntüsünden Barika. Önce ailede başlamıştı ayırım. Kendisinden bir yaş büyük beyaz tenli ablasını herkes daha fazla ilgi gösterip şımartıyor, onu ise sadece sempatik deyip geçiştiriyorlardı. Hatta peynir ve zeytin diye lakapları bile vardı.
Doğuştan mı? gibi absürt sorularla bile karşılaşıyordu. Derken okula başladı, renk ayrımının ayırdına varması giderek derinleşti. Mahalledeki arkadaşları görüntüsüne alışmıştı ama okuldakiler daha farklıydı. Direkt yüzüne karşı “Annecimm ne kadar siyahsın, gece lambası” diyenler, “Öğretmenim ben korkarım” deyip yanında oturmak istemeyenler oldu. Onunla arkadaş olmak istemeyen sınıfındaki öğrenciler, onu o dönem pek bir revaçta olan Kunta Kinte’nin başrol oynadığı Kökler dizisindeki Kizi karakterine benzetip, Kizi diye sesleniyorlardı.
Görüntüsünden dolayı yaşamı boyunca dezavantajlı olacağını erken fark eden Barika, derslere sarılarak kendi barikatını oluşturdu. Durmadan kitaplar okuyor, bu kompleksini aşmaya, var olan durumla yüzleşmeye çalışıyordu. Eğitim fakültesini kazandıktan sonra sınıf öğretmeni oldu. Bu kez de çocukların tuhaf bakışlarıyla karşılaştı. Ancak çok iyi bir eğitmen olduğu için bir süre sonra görüntüsü çocukların gözünden silinip herkesin sevgilisi oldu.
İstanbul’da bir bodrum katını kiralamıştı. Yan komşusu Sümbül, oldukça yoksul ve okula gitmemiş bir kadındı. Sümbül’le arkadaş olmaya çalıştı. Sümbül’e yemekler yapıp götürüyor, okuma-yazma öğretmeye çalışıyor ama her seferinde Sümbül görüntüsüyle ilgili rahatsız edici sorular sormaktan geri kalmıyordu. Sümbül de esmer bir kadındı ama “Allaha şükür ben buğday tenliyim. Benden beterleri var” diyerek laf çakıyordu.
Sümbül kız kardeşi Menekşe’yle de tanıştırmıştı Barika’yı. “Aa tıpkı Köle Isaura, yok yok Isaura daha beyazdı. Bu olsa olsa Kizi olur. Aslında Maymunlar Cehennemi’ndeki Zira’ya da benziyor” diyerek gülüp eğleniyorlardı kendilerince.
Birgün Sümbül ve Menekşe yer sofrasında yemek yemiş, doymanın verdiği ağırlıkla her biri bir divanda uzanıvermişlerdi. Menekşe dönüp Sümbül’e “Kızz Sümbül aklıma ne geldi biliyor musun?” Sümbül, Menekşe’nin ne diyeceğine merakla kulak kabarttı: “Keşke bu Barika bizim kölemiz olaydı da, gelip şu sofrayı kaldıraydı” Sonra da basmışlardı kahkahayı.
Sosyal medyada #Kürtlertehciredilsin hashtaginden tutalım, sınır dışı edilmelerinden, soykırıma uğratılmalarından bile söz edenleri görüyoruz. Samsun’da, Kütahya’da Kürt işçilere yönelik ırkçı saldırılar, Kürtçe konuştuğu için linç edilmek istenenler, Kürt illerine giden otobüslere taşlı-sopalı saldırılar gibi tüyler ürperten haberlerle karşılaşıyoruz.
Ancak bu yeni bir durum değil. “Alavere dalavere Kürt Memet nöbete”, “Kürtten olsa evliya, koyma avluya” gibi veciz sözler ya da ”İdam mahkûmu bir Kürt ve Türk’e son istekleri sorulduğunda Kürt olan; anamı görmek istiyorum derken, Türk’ün son isteği ise Kürt anasını görmesin!” şeklinde fıkralara bile konu olan, genlere sirayet eden bir ırkçılık söz konusu.
Çocukluktan itibaren okullarda Kürtçe konuştuğu için aşağılanıp, alay konusu olarak hayata bir sıfır yenik başlayan Kürtler, kendilerini ifade edebilmek veyahut egemen olana benzemek için yaşamları boyunca bu dezavantajlı durumla mücadele etmek zorunda kalıyor. Mecliste, okulda, iş ortamında, sosyal hayatta.
Sümbül ve Menekşe Barika’yı salt renginden dolayı köle olmaya layık görürken, üstün ırka mensup olduğunu düşünen bazı aklı evveller insani olmayan şartlarda çalışan mevsimlik işçi Kürtlerin barakalarını yakarak, bırakın köle olmalarını, yeryüzünden yok olmalarını istiyorlar.
Hayatlarımız modernleşse de kafaların ters istikamette ilerleyişi sürüyor. Keşke beyinlerdeki ırkçılık ve gerilik de ilerleyen teknolojiyle paralel gerileseydi. Teknolojinin ilerlemesi kendi geriliklerine hizmet ederek, sadece sosyal medyada #Kürtlertehciredilsin hashtagine yaramakta. (BD/EA)