Görseller: Gazete kupürleri.
27 Şubat 1912 sabahı Joaquin Costa caddesi 29 numaradaki giriş katı dairenin kapısı polislerce acı acı çalındı.
Şehir uzun zamandır Raval olarak adlandırılan kentin emekçi semtinde kaybolan çocuk vakalarıyla çalkalanmaktaydı.
Üç yıl önce gerçekleşen ve "Trajik Hafta" olarak adlandırılan işçi ayaklanmasının kanla bastırılması, Fas'ta yürütülen sömürge savaşı ve yaygınlaşan sefalet yetmezmiş gibi, kentin işçi semtlerinden bir süredir çocuk kaçırma vakaları bir kaygı seline yol açmıştı.
Son olarak 10 Şubat 1912 günü beş yaşındaki Teresita Guitart adında bir kız çocuğunun kaçırılması bardağı taşıran son damla oldu.
Sonraki iki hafta boyunca kentin bulvar basını Teresita'yı arama çalışmalarını sayfa sayfa tefrika ederken şehir, karanlık sokaklarda yoksul çocuklarını hedef alan yeni bir İspanyol "Karındeşen Jack" dehşetiyle tedirgindi.
Ürkütücü daireye baskın
Nihayet camda beliren tuhaf davranışlı bir kız çocuğu gördüğünü ihbar eden komşu sayesinde, sonradan Barselona Vampiri olarak adlandırılacak Enriqueta Martí'nin evine bir polis baskını gerçekleştirildi.
Evden Teresita ile birlikte Angelita adlı bir kız çocuğu daha kurtarıldı. Polis şeflerinin açıklamalarına bakılırsa, Joaquin Costa Caddesi 29 numaradaki ürkütücü dairenin içinde kanlı bezler, ocakta yakılmış çocuk kemikleri bulunmuştu.
Şüpheli Enriqueta Marti, dönemin değer yargıları açısından tüm okları kendine çekmekteydi;
Bir kadındı, yoksuldu ve dahası yalnız yaşıyordu. Ayrıca fuhuş ve fuhuşa teşvikten sabıkalı bir geçmişe sahipti. Polis şeflerinin açıklamalarıyla, kaçırdığı çocukların kanından, kemiklerine her şeyinden beslenen, dahası bu malzemelerle "şifa" arayan burjuvalara iksirler hazırlayan bir vampir hikayesi bir süredir gerilim yüklü şehre dalga dalga yayıldı.
Burjuvazinin "uğursuz" yükselişi
Barselona, uzun zamandır ikili bir hayat yaşıyordu.
Bir yanda Eixample ve Paseo de Gracia yönüne doğru uzanan koridor üzerinde sıralanan Art Nouveau apartmanlar, kentin dışına yayılan Fransız tipi bahçeli Chaletlerde yaşayıp, Liceo gibi sanat mekanlarında, Rambla'ya yayılmış durumdaki lüks lokanta ve eğlence merkezlerinde keyif çatan burjuvazinin uğursuz yükselişi, diğer yanda artık birer çöküntü havzasına dönüşen Poblenou, Sants ve Çin Mahallesi olarak anılan Raval gibi işçi sınıfı mahalleri ve fabrika kuşakları iki çelişik yüzüydü bu hayatın.
20 yıl içinde nüfusu 600 bine ulaşan şehir, sonradan İspanyol faşizminin simgelerinden olacak José Millán-Astray'ın demir yumruğu altında yıllardır sıkı yönetim altındaydı.
Hem İspanyol monarşisinin hem de Katalan burjuvazisinin kibriyle damgalı bu şehirde ortalama yaşam beklentisi 41 yıldı ve yeni doğan bebeklerin yüzde 17'si bir yaşını doldurmadan yetersiz beslenme nedeniyle ölmekteydi.
Olayın geçtiği Raval'ın limana yakın olan güney yarısı, bir yandan zenginler için egzotik ve lüks genelevleri ve daha kötü koşullardakilere dönük yüzlerce batakhane ve otelle birlikte fuhuş sektörü ve "aşağı seviyedeki" insanlarıyla nam salmıştı.
Tek bir dairede 40- 50 kişinin bir arada yaşadığı, işçilerin uyumak için birkaç saatliğine yatak kiraladıkları apartmanları, karanlık sokakları dilenci ve sefaletle dolu bu mahallelerin suç potansiyeli oldukça yüksekti.
Nitekim sonraki yıllarda da Barselona Raval'da odaklanan bir yeraltı dünyasına sahip olacaktı.
Salgın hastalıkların yatağı
1870'den sonra yoğunlaşan Sanayi Devrimi ile Raval; kırsal alandan gelen işçiler için yapılan kiralık konut blokları ve tekstil fabrikalarıyla hızla doldu.
Bu binalar mekânı en yoğun şekilde kullanma hedefiyle çok katlı olarak inşa edilmişti.
Her bloğun avlusunda yer alan tuvaletler ve musluklar ortak kullanılırken, bu alt alta üst üste bloklar, seks endüstrisinin, insan kaçakçılığının, uyuşturucunun ve salgın hastalıkların yatağına dönüşüyordu.
Engels'e kulak verirsek...
Kentin daha zengin kesimlerinin yaşadığı eski kent alanında, artık varlığına izin verilmeyen kesimhane ve dericilik gibi ne kadar kirletici, sağlıksız ve tehlikeli eski sanayi mekânı varsa bu karanlık sokaklara mitili atmıştı.
Döneme ait tüm fotoğraflar, seyyar satıcılar, çocuk dilenciler ve seks işçileriyle dolu sokakları olanca dehşetiyle sergilemekte. Şehrin bu yakasında fabrikada kazandıkları günlük iki Peseta ile beslenemeyen işçilere, dilenirken rastlamak olağan bir gelişmeydi.
Engels'e kulak verirsek, bu tabloda, eşitsiz koşullar içinde hızlı sanayileşmenin yarattığı plansız ve dengesiz kentleşmenin büyük payı vardı.
Bu sefih manzara her şeyden çok, rekabet ve sömürü üzerinde yükselen kapitalizmin ürünüydü. Yükselişe geçen endüstriyel Katalonya'nın itici gücü, buhar, içten yanmalı motor, elektrik akımı ve yoksulların kanıydı.
Polis cinayetle suçlamadı
Enriqueta Marti, bugün İspanyol tarihinin bilinen en korkunç seri katillerinden biri olarak anılsa da, ürkütücü yaşamı hakkında yapılan son araştırmalar başka bir manzara ortaya koymakta.
Gerçekte 27 Şubat 1912 günü tutuklanan Enriqueta Marti, kaçırdığı küçük çocukların kanıyla beslenen bir vampirden çok, vahşice gelişen kapitalist genişleme sürecinin suça itip, travmatize ettiği, hikayesi hep erkekler tarafından anlatılmış bir kadındı.
Eşinden ayrılmış, 10 aylık bebeğini yetersiz beslenme nedeniyle kaybetmiş bu kadın, çevre batakhanelerde seks işçisi olarak çalıştığı gibi bir dizi çocukla beraber Rambla caddesi üzerinde dilencilik yapıyordu.
109 yıl sonra bugün, soruşturmadan anlıyoruz ki Raval Vampiri olarak anılsa da polis tarafından asla cinayetle suçlanmamıştı. Teresita'yı kaçırmaktan ve fuhuş ve fuhuşa aracılıktan suçlanmıştı.
Enriqueta Marti rahim kanseriydi ve evden çıkan kanlı paçavralar bu sağlık sorunuyla ilgiliydi. Kemiklerin ise pişirilmiş domuz kemikleri olduğu sonradan anlaşılacaktı.
Marti, kendisine yönelik suçlamaları asla kabul etmedi ve tutuklandıktan bir yıl üç ay sonra hastalığı nedeniyle hapishanede öldü ve Montjuick tepesindeki toplu mezarlığa defnedildi.
Hala Barselona vampiri olarak kent folklorunda önemli bir yeri olsa da kapitalizm altında içten içe çürümekte olan bir toplumun dehşetengiz yansımasından başka bir şeyi temsil etmiyordu.
Şatafat ve sefalet iç içe
1912 yılının Barselona'sı, sefaletin ve şatafatın, bohemliğin ve açlığın iç içe geçtiği eşitsizliklerle dolu bir dünyaydı.
Rambla üzerindeki elektrikli tramvayla açlıktan kıvranan sokaklara girmeksizin liman etrafındaki tiyatro ve dans salonlarına ulaşabiliyor, öğlen meltemi eşliğinde vermutunuzu alıp, kükürt kokulu Sants'a uzanan fabrikalara yolunuzu düşürmeden, Kraliyet Yat Kulübünde en modern İngiliz teknelerinin tadını çıkartabiliyordunuz.
En ileri tekniklerle en geri yaşam koşullarının iç içe geçtiği bu kentte, yoksul küçük kızların sistematik olarak kaçırılmasıyla oluşmuş bir uluslararası seks filmleri endüstrisinin temelleri atılmaktaydı.
Sonradan tahtı terk edecek İspanyol kralı 13. Alfonso'nun bu endüstrinin başlıca finansörlerinden biri olduğu anlaşılacaktı.
Güya liberal Katalan burjuvazisi, üretiminin yüzde 60'tan fazlasını gerçekleştirdiği Küba ve Fas'ın ulusal bağımsızlığına gaddarca direniyor, kendi bağımsızlığından dem vururken, İspanyol Monarşisinin en gerici aparatlarına iki yüzlüce sarılıyordu.
Ülkenin egemen sınıfları, sefalete sürükledikleri ezilen yığınlardan gelecek bir sosyal devrim olasılığından dehşet içindeydi ve her yerde fellik fellik vampir aramaktaydı.
(BT/PT)