"Boykotun fitilini Almanya'da yaşayan Harun Yağcı ateşledi. Yağcı, sahibi olduğu Fransız otomobilini balyoz ve baltayla parçaladı. Gurbetçi Türk gerekçesini, 'Kendi kanlı tarihine bakmayan Fransa, Ermeni yalanını temcit pilavı gibi ortaya sürüyor' diye açıkladı."
Takvim Gazetesi'nin bugünkü manşetinde elinde balyozuyla kendi otomobilini parçalayan Balyoz Harun, Türkiye'nin Soykırım Yasası'na verdiği genel tepkinin özeti.
Fransa Parlamentosu'nun onayladığı Ermeni soykırımını inkâr edene ceza verilmesini öngören yasayı, içeriği sebebiyle ve siyasi beklentiyle yapıldığını düşündüğüm için onaylamıyorum.
Ama bu yasanın er ya da geç kabul edileceği 2008'de Parlamento'ya gittiğinden beri belliydi.
Bunun kadar "belli" olan diğer konu ise bu tip durumlarda Türkiye'nin vereceği ortalama tepki.
Siz de bu tür olaylarda devlet, genel olarak medya ve halkın bir kısmının vereceği tepkiyi iyi biliyorsunuzdur.
1999 Türkiye'sini hatırlayın.
Abdullah Öcalan yakalandı; hedefte İtalya var.
İtalya turları iptal.
İtalyan gözlükleri kırık.
Spagetti en nefret ettiğimiz yiyecek.
Fiat, en korkunç otomobil.
İtalyan Lisesi en hain okul.
Boykottayız.
Bir daha asla İtalya'yla konuşmayacağız.
O "asla" yalnızca sekiz ay devam etmişti. Sonra Toscana yine "Muhteşem"di.
Yıl 2003 olduğunda İtalya'yla tüm sorunlar bitmişti.
Artık Massimo D'Alema İtalya'nın Başbakan'ı değildi.
Nasıl olsa Süleyman Demirel'in, "Devlette devamlılık esastır"ı esastı.
İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın nikah şahidi olarak karşımızdaydı.
Paris'i hiç sevmiyoruz, French kiss yapmıyoruz
Bugün yine boykottayız, çok kızgınız, Paris'i hiç sevmiyoruz, French kiss yapmıyoruz* ve bunu herkes iyice bilsin istiyoruz.
En entelektüel olan Fransızca konuşuyor. Victor Hugo'ya selam göndererek "Les Misérables" diye manşet atıyor.
Entelektüel olmayan onun Türkçesini söylüyor. Ya da okunuştan kazanan bir "Maniaques" çakıyor Fransa'ya.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, nam-ı diğer Baba the Second, yaptırım kararlarını açıklıyor. Kendi babalarımızdan bildiğimiz o güçlü yumruğu masaya oturtuyor.
Güvende hissediyoruz.
"Fransa'nın Cezayir'de yaptığı soykırımı babana, Türkiye'nin kurtardığı Musevileri de dedene sor Nicolas Sarkozy!" diyor.
Rahatlıyoruz.
"Biz söyledikleri o kötü şeyleri yapmış olamayız çünkü Bak Sarko Biz Buyuz."
"Akşam'ın haberindeki gibiyiz" diyoruz.
"Mösyö Sarkozy'ye bundan iyi yanıt olmaz. Hastalığı nedeniyle çok zor günler geçiren Ermeni genç Arthur Manukyan'ı vatandaşlığa alan, ameliyat ettiren Türk devleti şimdi de evde bakımı için maaş bağladı."
Vatandaşlar, yazarlar, televizyonlar şimdi daha da kızgın.
Balyoz Harun, "Başbakanımızın açıkladığı Fransa'ya yaptırım kararları Sarko'ya kapak olsun!" diyor.
Pardon...
Bunu Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış söylüyor.
Karıştırdığım için kusura bakmazsanız umarım.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olaya giriyor.
Yapacaklarını sıralıyor:
Renault'dan verilecek 100 elektrikli otomobil siparişi askıya alınacak.
Ankara'da De Gaulle gibi Fransızca cadde isimleri değiştirilecek.
"Fransız senatosunda karar onaylanırsa, Şubat'tan itibaren neler yaptığımızı daha iyi göreceksiniz. Pek çok etkinliğimiz daha olacak."
Bu pek çok etkinliğin en önemlisi ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Fransa'nın Ankara Büyükelçiliği'nin önüne bir "Cezayir Anıtı" dikmesi olacak.
Sonra Fransa'ya karşı bulduğumuz inanılmaz güçlü koz hepimizin diline düşüyor.
Sarkozy'ye "Osmanlı Tokadını" patlatıyoruz.
"Cezayir'de halkın yüzde 15'i Fransız soykırımına uğradı. Sarkozy, bunu bilmiyorsa..." diyor gazeteler.
"Kendini 'Fransız Sokağı' diye lanse etmiş olan sokağımızın adı, Cezayir Sokak'tır. Hiçbir zaman adı 'Fransız' olmamıştır. Cezayir kalacaktır" diyor Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan.
Fransız Sokağı'nın düzenlemesinin bir Fransız sokağına uygun düşünüldüğünü, Cezayir'de o sokaklardan pek olmadığını es geçerek...
Birden Cezayir'i çok seviyoruz. Haklarını korumak için seferber oluyoruz.
Ama nedense kimse Türkiye'nin 1955'te Birleşmiş Milletler'de (BM) Cezayir halkının mücadelesinin Genel Kurul gündemine alınmasına olumsuz oy verdiğini hatırlamıyor.
Aynı "kimse" Türkiye'nin 1958'de Cezayir'in bağımsızlığına çekimser oy kullandığından da bahsetmiyor.
Cezayir ve Türkiye'nin 20 yıl boyunca epey "küs" olduğundan da söz eden yok.
Çünkü bunlardan söz ettiğimizde Cezayir'in, Türkiye'nin kendini temize çekmek için kullanacağı bir argüman olmadığını da söylemek gerekiyor.
İşte o zaman da "Osmanlı Tokadı" havada kalıyor.
Türkiye'nin bu alışık olduğumuz ve kendi kendimize tokat atmaktan başka pek işe yaramayan genel tavrını değiştirmesi gerekiyor. Çünkü Balyoz Harun aslında yalnızca kendine zarar veriyor.
Oysa iç hesaplaşmasını yapan bir ülke, Fransa Parlamentosu'nun kararıyla sarsılmaz. Kendi sarsıntısını kendi yaşar, temizlenir, barışır ve devam eder. (IC)
* Bugün Sabah'ta yayımlanan Salih Memecan'ın "French Kiss" adlı karikatüründe "Kopariim şu dilini de bak bi daha fikir mikir söyleyebiliyor musun?" ifadeleri kullanılıyor.