"Modern insan tabiatın düşmanı; binalar, limanlar, yol ve tünellerle çevreyi mahvetti, yeryüzünü kirletti… Elektrikle her yeri ışıklandırarak Huldufólk'u rahatsız etti… Motorlu kayıklarla sorumsuzca avlanıp okyanustaki canlıların soyunu tüketti… Artık başımız belada!"
Asırlardır doğayla birlik ve uyum içinde yaşamış olan Faroe Adalarının ahalisi, kendilerine ölçü ve nizamı, tabiat kanunlarına saygılı biçimde davranmayı öğretip yol gösteren görünmez cinler topluluğu Huldufólk'un artık onları gözetmediğini düşünüyor.
Tüm dünyada, balina avlayıp yedikleri için barbarlıkla suçlanan, İskoçya ile İzlanda arasındaki adalarında geleneksel hayatlarını sürdürme çabasında olan Vikinglerin torunları şimdi de yeni bir ikilem içindeler. Faroelilerin başlıca besin kaynaklarından sümsük kuşları, bayağı deniz papağanları ve diğer martıgillerin neslinin tükenme tehlikesi bir yana, bilhassa balina etinde son dönemde yüksek miktarlarda bulunan cıva yüzünden sağlık sorunlarıyla karşı karşıyalar.
Bir zamanlar sadece kürekli ve yelkenli teknelerle okyanusa açılıp, sayıca az olan nüfusa yetecek kadar avlanan adalılar, beslenme alışkanlıklarını değiştirme konusunda gayet dirençliler. Tüm gezegeni tehdit eden çevre kirlenmesinin faturasını herhangi bir sanayiye sahip olmadıklarından ödemeye hazır görünmedikleri gibi, yaklaşık otuz senedir sürdürülen bilimsel araştırmalara da kuşkuyla yaklaşıyorlar.
İskoçyalı yönetmen Mike Day'e Toronto'daki Hot Docs'ta ödül kazandıran The Islands and the Whales (Adalar ve Balinalar) adlı belgesel hassas bir konuya çeşitli bakış açılarını dahil ederek eğilirken fotoğraf yönetimiyle de seyirciyi büyülüyor. Uluslararası San Francisco ve Edinburgh film festivallerinde de görücüye çıkmış olan 82 dakikalık Birleşik Krallık/Danimarka ortak yapımı film, dünyanın uzak diyarlarından mutfağımıza taşınan besinlerin gerekliliğini de sorguluyor.
Okyanus'taki zehir
Çevre kirliliğinden en az etkilenmesi beklenen noktalardan Faroe adaları dünyanın geriye kalanı için bir barometre vazifesi görebilir, diyor bir ada sakini. Onların besin kaynakları bile kirlendiyse vaziyetin berbat olduğunu kabul etmek gerekir.
Türkiye kıyılarından çıkan cıva deposu halindeki deniz varlıklarının ve bilinçsiz tüketicilerin doyumsuzca yemeye devam ettiği midyelerin sağlık için gizli birer tehdit oluşturduğu kesin. Ya son yıllarda İstanbul'da, bilhassa ada vapurlarındaki yerli ve yabancı turistlerin simitle beslediği martıların durumu hakkında bilimsel bir analiz yapılsa sonuç ne olurdu acaba?
Faroeliler'in vücutlarında arttığı gözlemlenen cıva miktarları ve sebep olabildikleri beyin fonksiyonlarında azalma, adalı bir doktor tarafından teşhis edilmesine rağmen tutucu adalılarda şüphe uyandırıyor, diyetlerini değiştirme tavsiyeleri kültürel emperyalizmin bir yaptırımı olarak kabul ediliyor.
Çağımızda çoktan sona ermiş olması beklenen balina avcılığına karşı Faroe Adalarına gayet iddialı bir çıkarma yapan çevreci örgüt Sea Sheperd'in temsilcileri ile giriştikleri ağız dalaşı görülmeye değer: "Bölgemizden çıkan taze balina etiyle besleniyoruz, süpermarketten aldığımız Yeni Zelanda'dan ihraç edilmiş eti mi yiyelim?"
Kanada kökenli şuh aktris Pamela Anderson'ın ön planda olduğu çevrecilerden cevap gelmekte gecikmiyor:" Daha az et yiyin!"
Çarpıcı belgesel
İskoçya'nın Outer Hebrides adalarında deniz kuşlarını ve özellikle sümsükleri avlamasına izin verilen son 10 avcı, Mike Day'in bir önceki eserinin konusuydu. 1959 yılından beri mevzubahis geleneğin belgelenmesine ilk defa 2009'da izin verilmiş, ortaya çıkan başarılı sonuç yönetmenin birçok festivale davet edilmesini sağlamıştı.
2016 yapımı Adalar ve Balinalar'da da çeşitli deniz kuşları uçurumların kenarında yuvalarına dönerken havada veya hareket eden motorlu araçlardan suda, uzun saplı kepçelerle yakalanıyorlar. Faroe geleneksel avcılığının geceleri topluca gerçekleştirilen bir diğer şekli ise dik yamaçlardan sarkıtılan kalın halatlar aracılığıyla, kalabalık bir insan grubunun gücüne güvenenlerin becerilerine emanet. Sümsük kuşlarının ulaşılmaz noktalara kurdukları yuvalarına yönelik baskın içler acısı.
Birçok motorlu kayıktan müteşekkil bir filo pilot balinalarını korkutup derin bir körfezin dibine sıkıştırarak karaya vurmalarını sağladıktan sonra yapılan katliam da insanın acımasızlığını bir kez daha gözümüze sokuyor.
Fakat yönetmen, genelde sadece vahşet manzaralarıyla tanıtılan Faroe Adaları sakinlerini insancıl yanlarıyla yansıtmakta gayet etkin. Bir babanın küçük çocuklarına şefkatli yaklaşımı, geleneksel kıyafetler içinde söylenen şarkılar, hep beraber edilen folklorik danslar, dini törenler ve limandaki ananevi şölen, duygu sömürüsüne başvurulmadan, tarafsızca belgelenmiş. Topluca yakalanan mahsulün avda hazır bulunanlara ve tüm köye adil bir paylaştırma ile dağıtılması da sosyal yaklaşımlarının takdir edilmesi gereken bir göstergesi.
Görsel tatmin
Belgesel muhteşem sinematografisiyle de beğeni topluyor: Bulutlu şafaklar ve güneş batışları, ay ışığının adaların korkutucu cüsselerinin arasındaki bir boğaza yansıması, bazen yemyeşil, bazen karla kaplı sarp yamaçlar, sisli vadiler, uğultulu tepeler…
Dramatik dozu isabetle ayarlanmış bir müziğin eşliğinde koyu kahve rengi kayaların arasındaki şelalelerden dökülen köpürmüş suyun kuvvetli rüzgarın etkisiyle gerisin geriye savrulması...
Belgesel sona erdiğinde insanı kaplayan his melankoli. Deniz kızlarına, deniz canavarlarına, elflere inanan, beyaz ırkın gezegendeki son pagan topluluğu hissini veren Faroe sakinlerini bekleyen gelecek nedir?
Diğer yandan tabiatın çetin şartlarıyla asırlardır mücadele etmiş bir topluluğun dirayetine ve cesaretine hayran olmamak mümkün değil. Ana karada yaşamaya alışmış insanların ancak birkaç nesilde özümseyebildiği adalılık ruhunun ayrıksı gizemi ve gücü tartışılmaz.
Köklerine tutunmaktan başka çare göremeyen Faroeliler'in bilim insanlarına bile tam olarak güvenmekte zorlandığını görüyoruz: "En iyisi biz yine de Huldufólk'tan ümidimizi kesmeyelim!” (MT/ÇT)