İlk defa duyuyorum Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nin adını. Bana sorsanız 25 yıllık İstanbulluyum hâlbuki. “Gomidas” için çok geçmeden öğreniyorum yolu. Hızlı adımlarla dar sokaklardan geçiyorum. Birçok köşeyi, Kennedy Caddesi’ni ardımda bırakıyorum. Dışardan çok da görkemli durmayan bir binaya giriyorum. Bahçesinde küçük bir insan topluluğu. Oyunu bekliyoruz. Oyunu izlemeye gelen herkesi seçkin bir azınlık olarak görüyorum, kendim de dahil. Gomidas’la tanışacağız birazdan. Aklımda birkaç şarkısı, acaba bunları duyar mıyım içeride, soruyorum kendime.
Oyunu canlandırıyorum zihnimde, Gomidas için çeşitli mizansenler kurup bozuyorum. Acaba nasıl bir şeyle karşılaşacağım? Tam o sırada kilisenin kapısı açılıyor. Pazar ayinine gelmişim gibi hissediyorum bir yandan. Bir koku var. Buram buram her tarafı saran, bütün duvarlara sinen güzel bir koku. Kilisenin içi aydınlık ve puslu. Fehmi Karaarslan sahnede huzursuzluk içinde kıvranan ve yerinde duramayan Gomidas’a hayat vermeye başlamış bile.
“Bana adımı söyleyin”
Fransa’da tedavi gördüğü Villejuif’te bir hastanenin bahçesinde Gomidas, ağaçları insanların yerine koymuş, adını soruyor. Seyircisine dönüp “Soğomon der misiniz bana”, diye soruyor. İzleyici bu emri beklermiş gibi tek tek adını söylüyor ona.
Sağ köşeden biri “Soğomon”
Sol köşeden biri “Soğomon”
Orta sıralardan birileri “Soğomon” diyor.
Artık biliyorum Gomidas’ın adını. Ben de demek istiyorum, “Soğomon” diye ses vermek istiyorum. Ama önce tanışmamız gerekiyor. Daha adını bile yeni öğrendim. Sesini, ezgilerini de duymalıyım ve acılarını bilmeliyim.
Tam o sırada salonda bir ses duyuluyor. Türkçe ve Ermenice oyunun başladığını bildiriliyor seyirciye. O zaman anlıyorum deminki yaşadığımız diyalog sadece bir merhabaymış.
Gomidas gidiyor sahneden, döndüğünde izleyicisinin çobanı olacak. Birlikte geçmişin peşine düşecekler.
Kütahyalı Soğomon, Gomidas oluyor
Yolcu Tiyatro’nun sahneye koyduğu Ahmet Sami Özbudak’ın yazıp yönettiği Gomidas, Ermeni Papaz, etnomüzikolog ve koro şefi Gomidas Vartabed’in hayatını 85 dakikalık tek kişilik bir performansla perdeye taşıyor. Gomidas’ı canlandıran Fehmi Karaarslan’a oyun boyunca bir perdenin arkasından sadece sesleri duyulan bir koro eşlik ediyor.
Akıl sağlığı yerinde olmayan Gomidas, bütün geçmişini gözünün önüne getirmeye çalışıyor. Hikâyesi Kütahya’da başlıyor. Türkçe konuşan Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açıyor. Ama talihsiz bir çocukluk geçiriyor. Önce annesini ardından babasını kaybediyor. Sorumluluğunu ve bakımını üstelenen amcasının gözetiminde bir süre yaşadıktan sonra amcası tarafından Ermenistan’a papaz olması ve dini bir eğitim alması amacıyla gönderiliyor.
Gomidas sahnede amcasına olan bütün kırgınlığı ile sitem ediyor, “Bana artık bakmayacakmış” diyor. Bu cümlesi onun kimsesizliğini seyirciye yeniden anımsatıyor. Amcasının artık bakamadığı Gomidas, ilk adıyla Soğomon Soğomonyan, Ermenistan’a gidiyor. Kütahya’da başlayan güzel sesiyle nam salan adı Ermenistan’da ona bambaşka kapıların anahtarını sunacak, kendisi de bilmiyor.
Soğomon, hocası ve rehberi olan papazın ona verdiği adla Gomidas oluyor. Ağaçlarla konuşmayı ve her ağaca bir isim vermeyi yine hocasından öğreniyor. Ama çok kıymet verdiği hocasının ölümüyle Gomidas tekrar sarsılıyor. Acının, ölümlerin onu bırakmadığı hayatından artık yorgun düşüyor. Duyduğu bütün ezgileri bir bir zihnine kaydetmeye başlıyor. Kütüphanede bulduğu tüm kitapları her şeyi adeta hatmeden Gomidas’a bu sahnelerde koro eşlik ediyor. Acının ve sevincin yükseldiği her bölümün bir şarkısı ve bir hikâyesi var.
Gomidas’ın oyunda geçen sözleriyle de bunu doğruluyor:
“Şarkıları dinlerken hikâyeleri gördüm, her hikâyede beni buldum.
Kendimin okulu oldum duyduğum her ezgide.
Her ağacın bir adı varmış, her insanın bir şarkısı.”
Gitmek yazgısı ve sürgüne dair
Her ağacın her insanın bir şarkı olsa da Ermenistan artık Gomidas’a dar geliyor. Karşılaştığı kıskanç bakışlar, dünyevi aşka dair şarkılar söyleyen bir papaz olması yaşadığı yeri onun için dayanılmaz hale getiriyor. 27 yaşında Almanya, sonrasında Fransa, İngiltere. Buralarda kurduğu korolar, adının tanınması ve sonrasında İstanbul’a gönderiliş.
Artık yazgısının gitmek olduğuna inanan bir Gomidas var sahnede. Seyircisi bütün huzursuzluğu ile acısını paylaşıyor Gomidas’ın. İstanbul’da kendine bir hayat kursa da yıkılmak üzere olan imparatorluğun endişeleri ona da bulaşıyor. Koro’nun sesi de son sahnelerde giderek azalıyor, bir tek Gomidas’ın kaygıları duyuluyor.
Çok geçmeden bu kaygılar gerçekleşiyor. Çankırı’ya sürülen Ermeni aydınları arasında Gomidas da yer alıyor. Sürgünde günden güne giderek aklını kaybediyor Gomidas, peşi sıra müziği ve sözü de yitiriyor. Sadece görmüyor musunuz dediği hayali karakterler kalıyor geriye bir zihninin içinde susmayan o sesler. Müzik tekrar duyuluyor, Gomidas tekrar Soğomon oluyor. Uyumak istiyor sadece. Bir kilisede, ruhunun acılarını seyircisinin önünde dindirmek istiyor. Adını sormuyor ağaçlara.
Işıklar yanıyor. Arkada sesi duyulan koronun görüntüsü netleşiyor. Ne olduğunu anlamadığım o güzel koku hâlâ burnumda. Kilisenin bahçesine çıkıyorum. Bak buradayım Gomidas. Adını söylüyorum, Soğomon diyorum. Ağaçlar da burada, sert rüzgarla adını fısıldıyor değerini hiç bilememiş o İstanbul’una. (ED/AS)