Apartman girişindeki bir goncanın, bu çirkin dünyaya inat tüm güzelliğiyle yaşama başlaması iyi hissettiriyor her sabah. Doğa, insan ruhuna her türlü iyi geliyor. Ne var ki; ormana, parka, bahçeye ulaşmamız da gittikçe zorlaşıyor. Bırakın yenilerinin eklenmesini parklarımız, bostanlarımız elimizden alınmasın diye devam eden mücadelelerimiz ortada.
Hal böyleyken yani bitkinin verdiği huzura ulaşmak bu kadar zorlaşmışken, küçük camlar içine yerleştirilmiş sevimli bitkiler girdi hayatımıza. Öyle ki, yeşilin bir parçası bile bizi mutlu etmeye yetti.
Damon Young’ın kaleme aldığı ‘Bahçede Felsefe’ kitabında, yazarların bahçeyle kurduğu ilişki çok güzel anlatılıyor. Aristoteles derslerini parkta veriyor, Cicero bitkilerin büyümesini izlemenin verdiği hazzı anlatıyor yazılarında. Marcel Proust’a göre de, “Bonsailer büyük hayaller sunan küçük yazıtlar” olarak yer ediyor tarihte.
Aslında 19. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da dekoratif salon objesi olarak kullanılan terarriumlar son zamanlarda popüler oldu. Minik ama etkisinden hiçbir şey yitirmeyen bitki akvaryumlarının tasarımcılarıyla terarriumu ve bitkileri konuştuk.
“Şehir baskısıyla yeşile ihtiyaç denk düştü”
İletişim danışmanı Fem Güçlütürk, Labofem ismiyle kurduğu laboratuvarında farklı bitkileri, kendilerine yakışan ve büyümeleri için yeterli alanı tanıyan saksılarla tanıştırdığını söylüyor.
“Kendi gizli korunaklı alanlarımıza ihtiyaç duydukça, içe dönük yaşam alanlarımızı anlamlandırmaya başladık. Şehrin baskısı ile yeşile ihtiyaç denk düştü” diyen Güçlütürk, her bitkinin ömrünün farklı olduğunu söylüyor. Dolayısıyla hepsinin budamasından sulamasına bakımları tamamen farklı.
Niyetinin bir şey satmak olmadığını söyleyen Güçlütürk; bitkilerin mutlu olmasını ve bitki bakanların da kendilerine güvenlerini kazanmalarını istediğini söylüyor; “Maksat yeşile, bir cana bir yaşama yol açmak.”
“Çocuklar ağaçları tanımıyor”
This is Kå’nın kurucusu Zeynep Ka., siyaset eğitimi aldıktan sonra çeşitli üniversitelerde çalışmış. Daha sonra arkadaşlarının workshopını organize ederken yıllardır yapmayı hayal ettiği “Ofis Bahçıvanı” projesi ile bu workshopları ortak bir platformda toplamayı düşünerek Kå’yı hayata geçiriyor.
Zeynep Ka., terarriumların modern hayatın getirdikleri sonucu oluşan bir iş dalı olduğunu söylüyor: “Herkes o kadar çok çalışıyor ki, evdeki çiçeği sulamaya bile vakit bulamıyor. Şehirde yaşayan insanların çoğu doğayla olan bağını koparmış halde. Çocuklar ağaçları tanımıyor, mevsimlik sebze, meyve hakkında bir fikri yok. Yediğinin içinde ne olduğunu bile bilmez halde. Böyle hızlı akan bir dünyada iç mekan bahçıvanlığının popüler olmaması imkansız.”
Tropik bitki yetiştirmekten estetiğe: Terrarium
Müz’ün kurucusu Gülriz Sansoy tasarım ve sinema okumuş. Reklam filmleri için de set dekoratörü olarak çalışıyor ve bir bitki meraklısı. Sansoy, kendi bitkilerini sergilemenin yolunu ararken terarriumların ilgisini çektiğini söylüyor. Bir yandan da saksı üreten Sansoy, yaptıklarını insanlarla paylaşmaya karar vermiş. Müz, anlamını Antik Yunan Müzelerinden alıyor.
Terarriumların geçmişini ise şöyle anlatıyor: “Aslında geçmişi 1800'lü yıllara kadar dayanıyor. Terarriumlar bol nem isteyen tropik bitkileri yetiştirmenin bir yöntemi olarak ortaya çıkıyor, şimdi ise bu işlevinden çok estetik ön planda diyebilirim.”
Bitkilerin ömrünün ilgiyle bağlantılı olduğunu söyleyen Sansoy, aydınlık ortamları sevdikleri, az miktarda su istedikleri ve bakımları kolay olduğu için kaktüs ve sukulentleri tercih ettiğini söylüyor. Doğru bitkiyi doğru yerde kullanmaya dikkat ettiğini anlatan Sansoy, “Aksi takdirde hevesle alınmış bir bitkinin ilgi gösterilmesine rağmen ölmesi kadar üzücü bir şey olamaz” diyor.
“10 yıl önce orkide, şimdi cam içindeki bitkiler...”
Amerika’da eğitim alan Ahmet Korukçu, farklı sektörlerde çalıştıktan sonra bitkilere ve bahçeciliğe olan ilgisini dinleyip çiçekçi olmaya karar vermiş. Amerika’da yaşadığı yıllarda tanıştığı terarrium konseptinin Türkiye’de de sevileceğini tahmin etmiş ve çalışmalara başlamış.
Cam Bahçe ismiyle şimdilik Instagram üzerinden sipariş alan Korukçu, güneş ve suyun yanı sıra müzik dinletilen bitkilerin daha sağlıklı olacağını da söylüyor. Sağlıklı gelişmeleri ve çiçek açmaları için de yavaş yarayışlı gübreler ve canlı yosunlar kullandıklarını anlatıyor Korukçu.
Bu konseptin aslında çok eski olduğunu ama Türkiye’de yeni popüler olduğunu söyleyen Korukçu, “10 yıl önce orkide popülerdi şimdi de cam içinde yetiştirilen bitkiler” diyor.
“Doğa ve yeşil hep vardı, biz kafamızı kaldırmadık”
Çocukluğu karton ev maketleri, boncuk, boya, fırça ve müzikle geçen Burçin Yılmaz, Terarrium House’un kurucu ve tasarımcısı. Müzik eğitimi alan Yılmaz, çocukluk hayalleriyle beslenen maket ve minyatür merakını şimdi terarriumlarla gideriyor.
Yılmaz, diğer terarrium tasarımlarından farklı olarak yaptığı minyatürlerle bitkileri birleştirerek farklı bir dünya yaratıyor. İnsanlar hayal ettikleri hikayeyi anlatıyor ve Yılmaz da bu hikayeye uygun bir konsept geliştiriyor. Bu tasarımlarda deniz, ev, çift gibi el yapımı maketler yer alıyor. Tüm bu konseptin dışında bitki sağlığının da önemli olduğunu söylüyor Yılmaz: “Ortaya çıkan iş çok çekici ya da estetik olabilir ama bu işi canlı kılan şey bitkilerdir.”
“Doğa ve yeşil her zaman vardı. Biz başımızı kaldırıp da ona bakamadık uzun bir süre” diyerek duygularımıza tercüman olan Yılmaz, “Işık, ısı ve nem ihtiyaçlarını karşıladığınız sürece, bir de yerlerini severlerse ki böyle bir huyları var, bitkileriniz sizden uzun yaşayabilirler” diyor. (NB/NV)