Sevgili,
Uzun bir süredir herkeste olduğu gibi bende de ''iştah'' yok!
Sana gönderdiğim son mektup geçen yıl yine ocak ayındaymış ''Enes Kara'nın Sessiz Çığlığı''nı anlatan.
Biraz önce adı bende saklı o mutlu delikanlıyı aradım, hani o tarikatlardan kurtulan...
''Abi sorma, dört aydır memleketteydim'' dedi!
'' Özellikle köyde, evde koca bekleyen kız çocuklarına ekonomik özgürlüklerini ellerine almaları ve çalışma hayatına atılmaları için bilgisayar ve yazılım dersleri vermekteyim.''
O bunları anlatırken o kadar mutlu ve umutluydu ki, gözümden yaş geldi, ben de çok mutlu oldum!
Yeni yılımız kutlu olsun!
Burada adettendir, eskiden yıl sonlarında ''iyi yıllar mutlu Noel'ler'' dilekleriyle mektuplar gelirdi eşten dosttan, geçen yılın özetini çıkaran.
Arkadaşlarıyla, yakınlarıyla, kimileri çocuklarıyla, torunlarıyla, kimileri kedisi ve köpeğiyle fotoğraflar gönderirler geçen yılda olanı biteni anlatırlardı.
Arasam bulsam onlarca birbirine benzer mektup, fotoğraf vardır sakladığım notlar arasında.
Onlara da sürpriz olur aslında... Aynı görevi sosyal medyada robotlar yapıyor derlediği fotoğraflarla, üstelik müzik eşliğinde.
Artık o mektuplar da gelmez oldu.
Ben yıllardır faturaları da online ödeme yoluyla değil de, içine yazdığım çeki yerleştirdiğim posta yoluyla yapıyorum üzerine pul yapıştırıp, bana biraz pahalıya patlasa da.
Herkesle dalga geçer gibi.
Üstelik postahaneye gittiğimde ille de pul seçip yapıştıracağım zarfın üzerine. Öyle zırt diye makinadan geçirip bir mühürle göndermeye de karşıyım!
9/11 saldırısı olduğu sene; ABD'de en çok kullanılan pul olmuştu Arapça yazılı olan Noel kutlamasını içeren pul.
Ben de bütün faturaları öderken o pulu yapıştırmıştım zarfların üzerine.
Uzun bir zaman önce bankaya gittiğimde ''aslında siz bunu online halledebilirsiniz!'' dediklerinde; ''evet, ben de biliyorum ama ben sizi görmeye geliyorum'' diye yanıtlamıştım, çok şaşırmışlardı.
Şimdi herkes selama duruyor ben kapıdan girince.
Sadece adımı değil, hesap numaramı bile biliyorlar ezbere!
Her şey bir ''tık'', ''bir nefes'' yakınken, ben yine de zarf, pullu mektuplar almayı özlüyorum...
''Sen gönderiyor musun?'' diye sor!
Sorma, geçenlerde memlekete gönderdiğim ikinci mektup da aylardır ulaşmadı adrese...
Yazmıyoruz, okumuyoruz, hatta konuşmuyoruz bile...
Özellikle yıllardır elimizdeki telefonlarla en yakınlarımızla bile zor konuşur olduk!
Yanlış anlaşılmasın, yazıyoruz...
Text atıyoruz;
-Naber?
-İyi... Sen?
-N'olsun!
-...
Ben bi türlü alışamadım ama ''Twitter'' ayrı bi alem!
Memleket televizyonu on bin kilometre uzakta, şimdi evimde...
Ulan Süheyl, bana bu kötülüğü yapmayacaktın!
''UyanıkTV'' adı üstünde kendisi uyanık olduğu gibi sabaha dek uyutmuyor beni de.
Memleket televizyonlarında bütün kanallarda herkesin ortak dili;
''Bak burası çok önemli'', ''Bak bu çok önemli'', ''Bakın burası var ya... '', ''Ben o konuda tweet attım!''
''O da tweet atmış demiş ki ...''
Hani kuş öter ya...
''Tweet tweet'' diyorlar burada! Bizim dilde kuşlar için ''cik cik ötüyor'' deriz!
Annem olsa ''Car car konuşuyorlar'' derdi.
Bir reklam vardı bir zamanlar ''ağzı olan konuşuyor!'' diye başlayan...
''Bak burası çok önemli'';
''Yazmak kolay, oturursun daktilonun başına; kanarsın'' demiş Ernest Hemingway.
Okumaktan pek hoşlanmadığımız gibi zaten az yazan bir toplum olduğumuz için her şeyin kolayına kaçıyoruz.
Geçenlerde elinden telefon oyunları düşmeyen ağabeyimin torunu Marko'ya özene bezene aldığım kitabı sunarken,
''Hemen bi solukta okursun!'' dedim..
Daha on bir yaşında!
İçi desenler ve yediden yetmişe herkesin ders alacağı notlarla dolu küçük ama çok güzel bir hikaye...
Gözlerim dolmuştu sayfaları çevirirken.
Adına sadık kalarak Türkçeye "Çocuk, Köstebek, Tilki ve At'' diye çevrilmiş kitap!!
Ellerine sağlık.
Yediden yetmişe herkese öneririm...
Marko şöyle bi evirdi çevirdi, ''teşekkürler, sonra okurum'' dedi ve telefondaki oyununa döndü...
Ben bir öğretmen edasıyla ''senden en az yarım sayfalık bu kitabın ana fikrini anlatan iki paragraflık bir yazı bekliyorum" dedim.
Sakın yanlış anlama, çemkirmedim! Ev ödevi ister gibi de istemedim.
O aynı rahatlıkla "Yüzde 95 okurum mutlaka ama belki yüzde iki bişeyler yazarım!'' diye yanıtladı beni.
Oysa ben onun yaşındayken...
Ohooooo diye başlayıp bütün okuduğum kitapları sayarmışım şimdi başta Kemalettin Tuğcu serisi olmak üzere...
Nereden nereye...
Sevgili,
Bu mektup da aslında sana yılın başında yazılmıştı ancak bu kez kabahat bende.
Postaya vermekte geciktim.
Bugünlerde yabani kiraz ağaçları, laleler çıldırdı...
Bahar bütün güzelliğiyle kapıda!
Güneşli güzel günlere umudun eksilmesin!
Sevgiyle kal.
Sedat Uysal
15 Ocak 2023
(SU/AÖ)