Geçtiğimiz hafta sonu 7-8 Kasım Cumartesi-Pazar günleri TÜYAP İstanbul 2015 Kitap Fuarı’ndaydım. İki imza bir de panel nedeniyle. Fuarın ilk iki günü olması nedeniyle hayli yoğunluk vardı. Ve stant aralarında yürümek dahi çok zordu. Bu elbette gönendirici bir durumdu.
Fuar yetkililerinin açılışta dillendirdikleri üzere dokuz gün süreyle 500 bin dolayında kitap okurunun ilgisine mazhar olmak üstelik 34. yılda ancak takdirle karşılanacak bir duruma delalet ediyordu.
Fuarın ikinci günü İMC TV, fuar alanında röportaj yaptı. Onlara da söyledim.
Kitabın hedef aldığı insan'dı(r).
Evet, belki kitabın bizatihi kendisi bir meta unsurudur. Çoğuna göre "ticari" bir metadır. Çünkü parayla alınan ve satılandır. Ama okur ile yazar arasındaki doğrudan ilişki hiç de böyle bir şey değildir. Yoksa fuarlardaki okur-yazar ilişkisinin tek başına "kitap imzası"ndan öte bir durumla açıklanmaması gerektiğini bilenlerdenim. Ve tabi paneller, söyleşiler, kitap imzalarken sorulara yanıtlar!
Bu baptan hareketle insan, ister istemez hazır bu kadar yoğun bir okur kitlesiyle muhatap olan bir örgütlenmeden ülkenin mevcut hali pür melalinden de bir nebze olsun bir şeyler umar, bekler. Doğrusu ben de fuar alanında bu haldeydim.
Fuarın ilk günü Diyarbakır'ın Silvan ilçesindeki sokağa çıkma yasağı beşinci günündeydi, sonraki gün altı!
Ben o gün İMC televizyonunun 7'de Sanat Programına röportaj verirken dedim ki; "Diyarbakırlıların çok güzel ve özel bir sözü var; bu gibi durumlarda, 'bahan bax ne haldayam, yara bax ne sallani' derler. Yani ezcümle; Kişi, başına gelen onca felaketten sonra perişan bir haldeyken, yanında olması gereken(ler) hiç farkında olmayıp kendi hâllerindedir."
Durum büyük ölçüde bu haldeydi. Ne Silvan kimsenin umurundaydı, ne de "çatışmalı hâl" ve "katliamlar"ın olanca hızıyla sürdüğü Kürdistan'daki diğer yerleşkeler...
Siz bu satırları okuduğunuzda TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nın sekizinci, yani sondan bir önceki günü olacak! Silvan'da sokağa çıkma yasağı da eğer önceki gece itibariyle kaldırılmamışsa 12. günü olacak. Süre içinde biri asker, diğeri polis olmak üzere yedi insan öte yakaya göçmüş oldu bu zaman dilimi içinde. Başka ölümler varsa sokağa çıkma nedeniyle henüz bilinmiyor. Vekiller, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri bölgeye sokulmuyor. Sokulmamak ne kelime! Gazla, fişekle, baskıyla engelleniyor.
"Kalbimizin doğusu", eğer hâla vicdanla çarpan kalpler varsa kanıyor. Hiç değilse iki cümle ile sormak, sorgulamak elinizde / elimizde, dilinizde / dilimizde ve mümkün.
Hem illa Kitap Fuarında değil! Fuar bahane ve sadece bir alan. Her alanda, her mekânda sormak ve tepkiyi dillendirmek bir "sivil ses" olarak mümkün.
Yarın çok geç olmadan hem... (ŞD/EKN)