Mişa, ismi böyle mi yazılıyor bilmiyorum. Tam iki yıl bir ay önce eve geldiğimde kendisinden büyük oyuncak ayıcığın yanında duruyordu. Şimdi yazıyı yazarken fark ettim iki yıl olduğunu. Sanki dün gelmiş gibi ama aynı zamanda sanki hep ailemizin bir parçasıymış gibi…
Eve geldikten sonra kısa sürede herkesin ilgi odağı oldu. İşten eve dönen herkesin ilk selam verdiği, bu arkadaş oldu. Evin küçük çocuğu olsak da 'eşek kadar' olduğumuz için haliyle pabucumuz dama atıldı.
Beş kişilik ailemizde Mişa’nın herkesi ayrı bir karşılama rutini var. İşten eve ilk annem döner. Annemi kapıda karşılayan bu kendini küçük bebek sanan dana, hemen kucak ister. Annemle bir sarılma seansı yaptıktan sonra diğer aile fertleri gelene kadar birlikte televizyon izlerler.
Sakin sakin otururken asansör sesiyle fırlar kapıya. Babamın geleceğini anladığında asıl heyecanı başlar. O, babamın yıllardır beklediği torunu olur. Mişa’nın eve gelenleri karşıladığı kendine has bir dansı var. Biz ‘selamlama dansı’ deriz. Bu ismi bulmak için çok uğraşmadık ama misafirleri bu şekilde karşılarsa “Selamlama dansını yapıyor” diyerek açıklarız. Önce üstünüze zıplar, sonra odadan odaya koşar, halıları dağıtır ve en son yorulunca gelir yanınıza sevdirir kendini.
Babam gelince de en iyi dans performansını sergiliyor diyebiliriz. Dansı bitince de mahallede bir gezintiye çıkarlar. Bu gezintilerin sırrını çok sonra öğrendim. Evdekilerin olmadığı bir vakit Mişa’ya eşlik etme şerefine nail oldum.
Parka ulaştığımızda ufak bir şok yaşadım. Bizim çocuk çimlerde dolaşmak yerine koşturarak bir bankın üstüne çıktı. Oturdu, etrafı izlemeye başladı. En nihayetinde bir köpeksin arkadaş, git bir çimlerde gez, beni gezdirmek iste, etrafı kokla. Yok, bizimkini bıraksan akşama kadar öyle sokaktan geçenleri izler.
Meğerse sürekli babamla dolaştığı için babam gibi davranmaya başlamış. İki emekli oturup akşamları parkta yoldan geçenleri izliyorlarmış. Bu yüzden bizimkine 'Bağkur emeklisi' demeyi tercih ediyorum.
Yaklaşık altı ay önce evden ayrılıp kendi evime taşındım. Aile fertleri kızmasın ama galiba en çok Mişa’yı özlüyorum. Evde onunla koşturmayı, oynamayı özlüyorum. Eve gittiğimde beni kapıda karşılamasını, dansını yapmasını özlüyorum. Ailem de tatile çıktığı vakitler böyle hissediyorlar. Misal, şehir dışında oldukları zaman beni görüntülü arıyorlar ve direkt Mişa'yı göstermemi istiyorlar. Hatta onunla konuşmaya çalışıyorlar.
Velhasıl kelam, iki yıl önce bir akşam üstü ablamın evimize getirdiği Mişa’nın varlığı hepimize iyi geliyor.
(AD/TY)