Fotoğraf: Erbil (sol), Musul (sağ)
Irak'ın kuzeyinde iki gerçeklik birbirine paralel bir şekilde yaşanıyor. IŞİD karşıtı operasyonlarda bombalanan Musul’da, kentin 2 milyonluk nüfusunun çoğu kendi ülkelerinde, hatta kendi kentlerinde mülteci oldular.
Musul’a 100 kilometreden daha yakın Erbil’de ise insanlar kapuçinolarını içip bahçelerinde güllerini suluyorlar. Siyasetçiler 25 Eylül’de yapılacak referandum sonrası için planlar yapıyor. İki şehrin ortak noktası geleceklerindeki belirsizlik.
Musul
Fotoğraf: Leena Reikko
Musul’da insanlar hayatlarını tekrar rayına oturtmaya çalışıyor. IŞİD üç yıl önce girerek şehrin kontrolünü eline aldı. Şimdi Irak ordusu Amerika Birleşik Devletleri'nin, Kürt Peşmerge güçlerinin ve Şii milislerin desteğiyle IŞİD’i Dicle nehrinin kıyısından sürdü.
Ancak hayatın normale dönmesi için çözülmesi gereken çok fazla sorun var.
Doğu Musul’un sokakları yeni posterlerle bezenmiş. Fotoğraf ve yazılarla halkın kahramanlıklarını övüyor, parlak bir gelecek vaadederek bölgenin muazzam geçmişini hatırlatıyorlar.
Hıristiyanlar, göç
“Burası eskiden Hıristiyan mahallesiydi. Asla geri dönmeyecekler”, diyor şoförümüz her biri lüks duran boş evlerle dolu mahalleden geçerken. Bir zamanlar Musul’da 30 bin Hıristiyan yaşıyordu. Şu an geriye kaçının kaldığını kimse bilmiyor.
Bombalamalar ve savaş devam ederken binlerce insan Batı-Musul’dan kentin doğusuna doğru göç ediyordu. Birçoğu hayır kurumlarının yaşam destek yardımlarıyla yaşıyorlar.
Bitmemiş binada
Hepsi kamplarda yaşamıyor, çoğu arkadaşları ve akrabalarıyla, ya da evlerine dönmek güvenli olana kadar buldukları yerlerde yaşıyorlar.
“Kocam, altı çocuğum ve ben bitmemiş bir binanın üçüncü katında kalıyoruz. Henüz duvarlar yapılmadı. Geceleri küçük olanlar kenarlardan düşecek diyor korkuyorum, o yüzden uyurlarken onları taşlara bağlıyorum”, diyor 32 yaşındaki Hirfa Hamadi.
Kadınlar, bebekler
Onunla Irak Kızılhaç’ının su dağıttığı camide buluştuk. Kızılhaç ayrıca psikolojik destek grupları da oluşturuyor. IŞİD yönetiminde geçen üç yıl insanlara pek çok travma yaşatmış.
“Hayatlarımızı cehenneme çevirdiler. Bizi korku ve açlıkla öldürdüler. Karşı çıkan herkesi öldürdüler. Polis gücü veya ordudaki herkesi öldürdüler. Biz kadınlar yüzümüzü kapatmak zorunda kaldık, yoksa cezalandırılıyorduk” diyor Intisar al-Kareem.
Beyhude bir çabayla ağlayan bebeğini sakinleştirmeye çalışıyordu.
Genç anne “Çok açım ve ona yeterince süt sağlayamıyorum. O da aç olduğu için ağlıyor” diye devam ediyor.
Erbil
Fotoğraf: Leena Reikko
Hayat, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin başkenti Erbil’de çok farklı gözüküyor. Sadece 80 km uzaklıkta olsa da sanki bambaşka bir dünya.
Bir mülteci olmanın nasıl bir şey olduğunu Kürtler çok iyi hatırlıyor. 1991 baharında, Körfez Savaşı ve başarısız bir ayaklanma sonrasında, Saddam’ın misilleme girişimlerinden korkan Kürtler Türkiye ve İran sınırlarına kaçmışlar. ABD’nin insanların güvenliğini garanti etmesi üzerine, kendi ülkelerini, Kürdistan’ı kurmaya başlamışlardı.
Çeyrek yüzyıl önce
Erbil çeyrek yüzyıl önce yine çok farklı gözüküyordu. Sokaklarda arabadan daha çok eşek vardı ve tüm erkekler Kalaşnikof taşıyordu. Şehir merkezinde pilav, et ve fasülye tanecikli domates çorbası satan birkaç geleneksel restoran vardı.
Çayhanelerde yaşlı erkekler oturup “Irak tarzı”, yani bardağın yarısının şekerle dolu olduğu şekilde çaylarını içiyorlardı. Eşekler ve atlar, köylülerin sebze, meyve ve dağlardan topladıkları taze otları sattıkları tahta arabaları çekiyorlardı.
Şimdi
Şimdi çoğu Türkiye’den ithal edilmiş yemekten mobilyaya kadar her türlü şeyi satan büyük alışveriş merkezleri var.
Genç kadın ve erkekler Rüya Kent (Dream City) ve İngiliz Köyü (English Village) denen özel yerleşim bölgelerindeki gösterişli kafelerde birlikte oturuyor ve pahalı kapuçinolarını yudumluyorlar.
Üst sınıf restoranlar Lübnan, İtalyan ve Çin mutfağından yemekler sunuyor.
Petrol
Resmi olarak, Kürdistan otonom bölgesi Irak’ın bir parçası. Geçtiğimiz yıllarda, daha çok Kürtlerin kendi kendilerine petrol anlaşmaları yapmaları üzerine, Erbil ve Bağdat’ın ilişkileri bozulmaya başladı.
Buna karşı, Bağdat’daki merkezi hükümet ortak bütçenin yıllık bir kısmını Kürtlere ödemeyi bıraktı. Kürdistan’daki kamu sektörü bu sırada çok büyüdü ve memurlar maaşlarını aylardır alamaz durumdalar.
Bağımsızlık Referandumu
İlişkilerin bir süredir soğuk olduğunu varsayarsak, şimdi, Kürtlerin bağımsızlık için bir referendum açıklamalarının ardından, ilişkiler artık donma noktasının altında.
İnsanlar, 25 Eylül’de bağımsız bir Kürdistan için ya da bağımsız bir Kürdistan’a karşı oy verecekler. Kürtlerin çevresindeki kimse, ne Bağdat, ne Türkiye, ne İran, ne de Suriye bu fikri sevmiyor.
ABD ve Avrupa Birliği de (AB) Erbil’den oylamayı ertelemelerini istedi, fakat Kürtler kararlı gözüküyorlar.
İnsanlar bağımsızlık istiyorsa...
Kürt liderler senelerce bağımsızlığın bir rüya olduğunu ve gerçekçi olmadığını tekrar edip durdular.
Erbil’deki his “Yeteri kadar uzun süredir bekledik” şeklinde gibi gözüküyor. Herkes aynı zamanda Kürtlerin savaşmak istemediklerinin de altını çiziyor.
Kürt politik çevrelerinden gelen mesaj, insanlar bağımsızlık istiyorlarsa, müzakereler yapılmalı şeklinde.
Bir sonraki sıcak bölge
İyimser olanlar, refedendumun hiçbir şey değiştirmeyeceğini söylüyor. İdeal durumda referendum merkezi hükümetle yapılacak müzakereleri hızlandıracak ve herkese uygun bir anlaşma yapılacak.
Kötümser olanlar ise Musul’dan sonra bir sonraki sıcak bölgenin Kürdistan olacağını söylüyorlar. (LR/EKN)