Mezopotamya Haritaları
Coğrafi atlasa bakarsanız Mezopotamya iki nehrin arasında kalır: Fırat ve Dicle. Bu iki nehir Basra Körfezine akmadan az önce (en azından harita, az önce imiş gibi bir his uyandırır çünkü!) tek bir nehir haline dönüşür. Mezopotamya bu iki nehir arasında kalan bölgenin adı. Kimine göre, her iki nehrin arasında kalan üst orta bölge; ama genel olarak, dere yataklarının çevrelerini de içeren daha geniş bir coğrafi alan. Coğrafi atlasta koyu sarımsı.Demek ki ova. Coğrafi atlas insanda bu bölgeye ilişkin ilgi uyandırmıyor.
Siyasi atlasta, özellikle bölgenin aşağı tarafında,cetvelle çizilmiş izlenimi veren siyah çizgiler farklı farklı renklerle doldurulmuş. Renklerin üstünde Suriye, Irak, İran, Ündün, Lübnan, Kuveyt gibi yazılar okunuyor.Bunların devletler olduğunu anlıyoruz.Türkiye ve İran sınırı, niyeyse, cetvelle çizilmiş gibi değil. Benim baktığım siyasi atlasta Türkiyeturuncu, Suriye sarı, Irak kırmızı.
Tarih Atlası
Siyasi atlastaki renk cümbüşü de o kadar ilgisini çekmiyor insanın. Tarih atlası ise diğer ikisinin Tamersi. Daha ilk sayfada bu bölge var. Sümerler bu bölgede yaşamış, aşağı kısmında. Basra Körfezine yakın. Tarih Sümerde Başlar, malum, bir kitaba ad olacak kadar. Sonra, Babiller var aynı bölgede.Niyeyse, bu zamanda Babil haritasına bakmak, tanrıça Lilithi getiriyor akla.
Pençeleri ve tüylü bacakları ile Lilith, çamurdan yapılmış bilinen en eski tasvirinde aslanların üstünde duran ve arkada kanatları yontulmuş Lilith, yanındaki Baykuş biçimli rahiplerinin arasında o kadar da kötü değilim ifadesiyle bakan Lilith, ölüm tanrıçası Lilith. Hititler inmişler sonra Kuzey Mezopotamyaya,Anadoludan. Avrupadan geldikleri sanılan işgalcilerden kurtulabilen Hitit sülaleleri Kuzey Mezopotamyada varlıklarını sürdürmüşler.
Kısa sürmüş tarih atasındaki zaman bildiren rakamlara göre,Asurlar onları egemenlikleri altına almış. Bütün Mezopotamyaya yayılmış Asur İmparatorluğu. Tarih kitaplarına göre pek gaddar hükümdarları olmuş Asurun. Maniyi oradan oraya süren Asur. Bizdemanyak olarak kalmış sözcüğün tarihsel kökenindeki Maniyi, barışçı Maniyi. Ardılları ölümünden sonra adını her yere yazdıkları için manyak bulunan Maniyi.
Tarih atlası, Asurların bile coğrafi atlası alt edecek kadar güçlü olmadıklarını, gaddarlıklarının buna yetmediğini gösteriyor yine de. Belki de doğrusu,verimli toprakları fetihle ilgilendikleridir. İsrail(ki, tanrı için çalışan demektir) kralı Yehunun Asur Kralı Salmanassar IIIün önünde eğildiğini gösterentaş pano kimbilir hangi müzededir?
Akamanışlar, İskender
Bu tarih atlasının şimdilik çevirdiğim her sayfasında var Mezopotamya. Yeni sayfaya göre, Akamanışlar Asurlara diz çöktürmüşler belli ki. Akamanışlar yani Pers İmparatorluğu. Koyu sarı: M.Ö. 518de Perslerce fethedilen toprakların rengi bu atlasta.Bir sonraki sayfada turuncu. Büyük İskenderin İmparatorluğunun renkleri. Mezopotamya da içinde.Darayı (Pers İmparatoru) yenen İskenderi resmeden Phileksonesin hala insanı hayrete düşürebilecek kadar sahici savaş sahnesi, atların, okların, savaş arabalarının birbirine girdiği, at üstündeki İskenderin arkasından yapraksız ağacın yükseldiği,insan ölülerinin savaş arabaları altında kaldığı resim nerededir?
Roma, Doğu Roma, Osmanlı...
Sonraki sayfaları çevirsek mi ki? Roma var, yeşil; Doğu Roma var, ilerde Bizans olacak, turuncu; Osmanlı var sonra, sarı: Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki sınırlar. Mezopotamya hepsinin içinde. Arada,Moğollar, Şah İsmail, Abbasiler, Memluklar falan da olmalı. Onları unutmuşlar ya da haritayı Batılılar hazırlamış.
Osmanlı en son. Ondan sonra tarih atlasında Mezopotamya yok. Bu tarih atlası bir garip. Coğrafi keşifler var. Hatta icatlar, bir buhar makinesi ve onu icat eden, şapkalı, fraklı, bastonlu bir adamın resmi bile var. Ama Osmanlı sarısından sonra Mezopotamya yok; siyasi atlasta var. Demek ki, Osmanlı sarısından sonra siyasi atlas var.
Uygarlık Bilmecesi...
Uygarlık, eski deyişle Medeniyet, içerdiği normatif(değer yüklü) anlamlardan bağımsız düşünülebilir mi?Bir uygarlık, tarih atlasındaki gibi, savaş aletlerinin yapıldığı madene indirgenebilir mi?İnsanın doğayı anlama ve değiştirme edimlerinin tümünün ve insanlar arası ilişkilerin, daha doğrusu insanlar arası maddi ilişkilerin, mülkiyet ve egemenlik ilişkilerinin de en az buhar makinesi kadar, en az barut kadar, uygarlığın maddi bir ölçütü olduğu genel kabul görmüyor mu?
Eğer öyleyse, bunlara değer yüklemek kaçınılmaz değil mi? O yüzden, Atina,yetiştirdiği filozofları, görkemli heykelleri,tiyatroları, agoraları ile Asurdan daha çok bize insan olduğumuzu hatırlatmıyor mu? Atina, köleci idi elbette, ama yine de Atina sayesinde köleci bir ilişki(birikim tarzı) yani iktisadi bağımlılık ilişikleri olmadan da doğrudan demokrasiyi, toplumsal özyönetimi düşünebiliyoruz değil mi?
Yurttaş Atinalılar,tanrıları kadar, hatta tanrılarından daha çok kent-devletleri, yani yurttaşlıkları için savaşıyorlardı. Asurlar, Ateş Tanrısı, Persler,Zarahustra için. Mısırlılar Firavun için. Osmanlılar,Allah için. Mezopotamya, çeşit çeşit tanrı için savaşan kulların kanlarıyla binlerce kez sulandı.Evet, binlerce kez, hatta yüz binlerce, çünkü düşen her insanı saymalıyız değil mi?
Aydınlanmadan Busha...
Burjuvazinin gökyüzüne karşı açtığı savaşın nasıl bir teslimiyetle sonuçlandığını Adorno ve Horkheimer,Aydınlanmanın Diyalektiğinde yazdılar. Bugün Bushun ağzından çıkan sözler, Amerikanın demokrasi için değil, Tanrı için savaştığını söylüyor. Saddam da Tanrı için Amerikaya direneceğini vazediyor. Irak halkını direnişe çağırıyor. Asurların Ateş Tanrısının İsrail hükümdarına diz çöktürdüğü duvar resimleri çağındayız sanki. Tanırların adı değişmiş sadece.
Uygarlık bilmecesini, Marx çözmüştü: İnsanlık, sınıflı toplumlar içinde yaşadığı müddetçe, kendi tarihöncesindedir. Bu öyle bir tarih öncesi ki, bugün yaşadığımız barbarlığın, Asur gaddarlığından bir adım ötede olmamasını mümkün kılıyor; demir mızrakların yerini alan uydu kontrollü bombalar, dün olduğu gibi bugün de egemenlerin çıkarları adına Mezopotamyayı kana boyuyor.
Tarih atlasının öğrettiği bu: Asurbanipal, ateş tanrısına kurban verirdi; Bush, Tanrısına (ki, tanrısı sermayedir, sermayenin daha çok birikme eğilimindeki hareketinin yarattığı bütün bir değerler dünyasıdır)bütün Irak halkını kurban ediyor. Bu insanlığın tarihöncesidir.
Kartal Çakıldı...
Amerikan Kartalının çakıldığını Wallerstein, Foreign Policyde yazalı aylar oluyor. Irak Savaşı, çökmeye yüz tutmuş bir hegemonyanın kaba güce dayalı yeniden kurumsallaşma denemesi Wallersteina göre. Tıpkı,Birleşik Eyaletler (Hollanda), Birleşik Krallık(İngiltere) hegemonyasının çöküşünde olduğu gibi.Kehanet bizim işimiz değil, hem Amerikan Kartalı çakıldıktan sonra yükselecek olan AB yıldızlarının bizim için önemi, insanlık tarih öncesinden çıkmadıkça, tarih kitaplarındaki Hitit kralları Asurlar kadar gaddar değillerdi cümlesinden daha mı fazla?
Ama yine de şurası kesin: eğer Kartal çakılacaksa, Mezopotamyadan daha iyi bir tarih bataklığı bulamazdı. Tarih atlasının Mezopotamyayı içermeyen sayfalarını çevirirken aklıma takılan bu ve sormadan edemiyorum; büyük, büyük, büyük dedeleri olacağımız geleceğin yüzyılının meraklı çocukları tarih atlasında Mezopotamyayı Amerikan turuncusu ile boyayan sayfaya bakarken, hangi resmi düşünecekler?
Şimdilik, kendi adıma, bunun bir Guernica olmayacağından eminim. Hem Guernica, benim estetik beğenimi aşıyor. Hem de ben, tarih atlasının Mezopotamyasız sayfalarına bakarken, çeşitli tanrılar adına yapılan zulümlere rağmen varolmuş büyük insanlığı; savaş baltalarını ya da acılarını değil,hayatı, Sprangerin Venüs ve Adonisini, Modiglianinin kadınlarını düşünüyorum. Bağdata bombalar düşerken bile insan olduğumu hatırlamak,insanlığın tarih öncesinin mutlaka bitmesi gerektiğini ve bitebileceğini, insanın kendi tarih öncesini aşmaya muktedir olduğunu unutmamak için...(SE/EK)