İlki, 28 Ağustos 2021’de Bağdat’ta toplanan ve 9 ülke üst yöneticileri yanı sıra bölgesel ve uluslararası kurum temsilcilerinin katıldığı 20 Aralık'taki ikinci Bağdat konferansına batılı ülkelerden yalınızca Fransa devlet başkanı Macron'un katılmış olması konferansın toplanmasının kendisi kadar farklı yorumlara neden olmuştu.
Irak’ın bölgedeki tarihsel rolüne yeniden kavuşturularak, komşuları ve bölge ülkeleriyle ‘’işbirliği ve ortaklığı’’ geliştirme amacıyla toplanan Bağdat Konferansı’na Macron'un’ın bunca önem atfederek destek sunması önemli.
Bu desteğin şüphesiz ki, Fransa’nın bölgede kaybettiği tarihsel rolünü ABD’nin dolaylı desteğiyle yeniden ihya etmesiyle ilgili olduğu yazar ve analistlerin birleştiği bir tespit olarak kabul gördü.
Hatırlanacağı üzere dönemin Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi, komşu Suriye’nin neden davet edilmediğini, Haşd el Şabi Heyet başkanı, Falih el Feyyad’ı Şam'a göndererek gerekçelerini bir mektupla anlatmayı tercih ettiyse de Şam davetine itiraz edenlerin, ABD, Fransa ve bazı Körfez Ülkeleri olduğu kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştı. Esad durumu anlayışla karşıladığını Kazımi’ye iletmişti.
Bağdat-2 Konferansı, Irak’tan çok ABD ve Fransa’nın derdiydi
ABD'nin 2003’te Saddam’ı kitlesel silah bulundurma gerekçesiyle, Birleşik Krallığı yanına alarak işgal etmesinden bu yana iç istikrar görmeyen Irak'ın toplumsal, etnik ve inançsal bölünmelerle boğuşmaya devam ederken, emperyalist ve işbirlikçi güçlerce musallat edilen İslami radikal güçlerin (IŞİD) de sürekli tehdidi altında olduğu biliniyor.
Irak parlamentosunun ülkeden ayrılmalarını öngören kararını, ABD kuvvetleri ve batılı müttefiklerinin IŞİD tehlikesi gerekçesiyle hiçe sayarak işgale devam etmelerinin çok yönlü yerel ve bölgesel hedefleri olduğu biliniyor.
Irak halkları ve toplumsal güçleri açısından, ABD işgali kadar, komşu İran ve Türkiye yönetimlerinin, Irak’ın egemenliğini hiçe sayarak askeri saldırı ve işgal ihlallerini devam ettirmeleri sorun olmaya devam ediyor.
1. Bağdat Konferansı’nın Sonuç Bildirisi’nde; petrol, enerji, elektrik, ticaret, su, ekolojik sorunlar ve egemenlik ihlallerine dikkat çekilmesi ve bu sorunların katılan tüm taraflarla giderilmesi için işbirliği ve ortaklıkların geliştirilmesi kararlarına rağmen aynı sorunların Bağdat-2 Konferansı’nda yeniden gündeme alındığını görüyoruz.
İki konferans arasında geçen bir yılı aşkın süreçte Irak’ı bu denli düşünüp seven devlet ve güçlerin ne yaptıklarına bakılırsa ABD, Fransa ve diğer batılı ülkelerin, Bağdat -2 Konferansı’nın Bağdat yerine Amman’da toplanmasına duyduklarına ihtiyacı anlamak çok zor olmayacak.
Her şeyden önce ABD’nin bölgeden ziyade küresel ölçekte kendine öncelikli rakip saydığı Çin devi yanında, AB’yi arkasına alarak, Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı sürdürdüğü bir nevi 3. Dünya Savaşı bağlamında, gerek Irak gerekse Suriye ve bölgedeki önceliklerini ihmal etmekten çok bunlarla dolaylı olarak ilgilendiğini ve müttefiki Fransa’ya daha fazla rol yüklediğini söylemek yanlış olmaz.
Bu rolü memnuniyetle kabullenen Macron, bölge genelinde eriyen nüfuzunu Fransız-Arap ekseninde yeniden canlandırarak geliştirmek ve Körfez ülkelerinin bir türlü başaramadığı, İran’ı kuşatarak, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen'deki etkisini geriletmeyi hedeflediğini, Arap yönetimleriyle (Katar, Irak, Lübnan ve Ürdün) geliştirdiği ilişkilerden okumak mümkündür.
Böyle bir rolü, Bağdat-2 konferansı üzerinden sürdürmenin yarattığı avantajlara, her tarafa eşit mesafede durmaya çalışan, Kral 2. Abdullah’ı katarak konferansı Amman’a taşımak, varlığı süresince emperyal güçlere hizmette kusur etmeyen ancak uzun süredir ihmal edilen Kralın prestijini arttırırken, Macron ve akıl hocası Joe Biden’ın işini daha da kolaylaştırdı.
Bağdat-2 Kararları, Irak’ı tarihsel mekânına taşır mı?
Arap ülkelerinden yeni katılan Umman ve Bahreyn'in yanı sıra Arap Birliği sekreteri Ahmet abu el Ğayt, İslam İşbirliği Örgütü, BM’nin olumlu tavırları, Avrupa Birliği dışişleri bakanı Joseph Borrel'ın, Irak başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’yle konferans çerçevesinde yaptığı görüşmede, Brüksel’e daveti ve destek sözü yanında Macron, Körfez ülke yöneticileri, İran dışişleri bakanı ile bölgesel ve uluslararası kurumların işaret edip ortaklaştıkları Irak sorunları kadar, bölge ülkelerinin çoğunluğunu ilgilendiren terör, güvenlik, petrol, enerji, su, gıda, Suriye göçmenleri, iklim değişiklikleri ve küresel ısınma gibi sorunların bütününün ele alındığı bir konferans olumlu.
Bununla birlikte, işaret edilen yapısal siyasi, askeri, ekonomik ve ekolojik problemleri çözecek mekanizmanın bir konferanstan ibaret olmayacağı tecrübelerle sabittir.
Bir olumluluktan bahsedilecek olursa şayet, katılımcıların farklı duruş ve amaçlarına rağmen yan yana gelmiş olması, sorunların çözüm yönteminin, çatışma ve savaş yerine diyalog ve müzakere yolu olabileceği görünümünü vermiş olmalarıdır.
Zira konferansta Irak’ın egemenliğini İhlal eden ve Körfez ülkelerince hedefte olan İran’ın, başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkeleriyle diyalog talepleri, ABD’li nükleer müzakereciyle nükleer anlaşmanın imzalanacağına dair iyimserliği ve teröre karşı ortak mücadele vurgusunun taraflarda olumlu intiba bıraktığı konferansı izleyen basın kaynaklarını ve analistlerin yorumlarından izlendi.
Irak Siyasi Düşünce Merkezi başkanı İhsan el Şimriy, Iraklı gazetecilere yaptığı açıklamada, beklentilerini‘’Irak’ın karşılaştığı zorlukları aşması başta Irak’ın egemenliğini askeri işgallerle ihlal eden Türkiye birliklerinin topraklarımızdan geri çekilmesi, uluslararası sözleşmeler gereğince Fırat nehrinden Irak'ın payına düşen su taahhüdünün yerine getirilmesini ve iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesini gerektiren yaptırımların dayatılmasına ihtiyaç gösteriyor. Aksi takdirde Irak İstikrarsız ve güvensiz kalmaya devam eder" diyerek dile getirdi.
"Bağdat-2 Konferansı'nın, aldığı tüm kararlarının hayata geçirilmesini sağlayacak mekanizmalar yanında, uluslararası denetim de sağlamalıdır. Irak’ı tarihsel gücüne ve rolüne taşıyarak halkıyla barıştıracak bu olabilir, değilse tüm kararlar kâğıt üzerinde mürekkep olmaktan ileri gidemez” dedi.
Suriyeli yazar ve analist Ahmet Dürzi ise "Bağdat-2 Konferansı’na Suriye’nin davet edilmemesi, ABD’nin bilinçli bir tercihi ve tecrididir. Aynı zamanda direniş ekseninden koparılmaya dönük bir uygulamadır. Zira Suriye alan olarak, batı Asya’nın güney Lübnan ve Filistin’e açılan, İsrail için tehlikeli bir kapısıdır. Dolayısıyla, Suriye’yi Irak’tan uzak tutarak tecrit etmekle, Hizbullah ve Filistinli güçler aleyhine bir taktikle uzun vadede İsrail’i korunmak istenmiştir” diyerek, Bağdat-2 Konferansı’yla amaçlananı Irak’ı Iran’dan uzaklaştırıp Körfez işbirliğine katmak, ABD ve koalisyon güçlerinin daimi müttefiki haline getirmek olarak özetledi.
Biden, Erdoğan’ın Kuzey –Doğu Suriye’ye dönük yeni operasyon iştahına karşı durması, Irak-Suriye ve Ürdün üçgeninde” Maghaveyr el-Thavra” kuvvetlerine ek olarak, Arap aşiretlerinden devşirilen 3 bin militanın eğitilip donatılması ve Rakka kentinde yeni üs faaliyetinin, Irak merkezli olarak yönetildiği göz önüne alınırsa Bağdat-2 Konferansı’nın Macron, Kral Abdullah ve Başbakan Sudani tarafından alelacele toplanmış olmasının Irak'ın yanı sıra birçok bölgesel ve küresel amaçla ilgili olarak toplandığını teyit eder nitelikte.
(BK/EMK)