“Gelinliğiyle 'barış için' 8 Mart’ta, Milano’dan yola çıkan, İstanbul’dan ayrılınca kendisinden haber alınamayan ve geçen günlerde Kocaeli’nin Gebze ilçesinde cesedi bulunan İtalyalı sanatçı Pippa Bacca’nın cenazesi 14 Nisan’da Dolapdere’den uğurlandı. Uğurlamaya kadınlar, barış savunucuları, siyasi parti temsilcileri ve sanatçılar katıldı.”
Bu okurun bildiği… Bir de bilmediği var.
Muhabir olmak, kadın muhabir olmak ve bianet muhabiri olmak üzerine kuşkusuz sözü edilecek çok güzel şeyler var. Ama ben Bacca’nın cenazesinden bir bölüm anlatacağım.
Biz yani “basın” dedikleri topluluk cenaze uğurlamaya katılanlardan daha fazlayız sayıca. Kadına şiddetle ilgili bugüne kadar katıldığım pek çok “haberden” daha da kalabalığız. Bu bence Bacca’nın haberinin ne kadar çok görüneceği anlamına geliyor.
Önümüzde Bacca’nın tabutu var. Tabutun ardındaysa ne olduğunu görmek mümkün değil. Çünkü yaklaşık 1.90 metre boyuyla bir kameraman -adı üstünde- önümde dikiliyor. Sağa dönüyorum bir başkası önüme geçiyor. Soluma dönüyorum, bir kadın muhabir sıkışmış kurtulmaya çalışıyor. Tam bu sırada bir itiş kakış. Erken gelmeyip yerini kaptıran bir erkek foto muhabiri öndeki 1.90’a bağırıyor: “Geriye çekil de biz de görüntü alalım.” Bu fikre 1.90 dışında herkes katılıyor. Herkes işini yapmaya çalıştığı için aslında bir diğerini anlıyor. Ama kimse geriye adım atmıyor. Halbuki bunu başarmak için mühendis olmaya gerek yok herkesin işini rahatlıkla yapabilmesi için üç adım geriye çekilip çemberi genişletmesinden başka yol yok.
Ama o zaman kim Bacca’nın cenazesi önünde buruk bir gülümseme ile dikilen kız kardeşinin yüzüne objektif dayayacak? “Haber öznesinin burnunun dibine girmezsen işe dönme” diyen editörler vardır belki de…
Ben geriye çekilenlerdenim. Ama kimse çekilmediği için fotoğraf çekemeyeceklerden olmak istemiyorum. Tekrar kalabalığa -bu kez temkinli- giriyorum. Makinemi havaya kaldırıyorum. Görüntüye hakim olmadığım halde deklanşöre basıyorum. Elimi aşağıya indiremeyecek kadar sıkışıyorum. Artık bütün objektifler yayından fırlamış ok gibi tabut etrafında dikilen insanlara saplanmaya başlıyor. Derken yanımdaki kameraman pervasızca beni iteklemeye çalışırken kamerası başıma çarpıyor.
O an Bacca’nın çiçeğinin başıma çarptığını sanacak kadar kopuyorum bulunduğum ortamdan. Üç beş saniyelik bir şuursuzluk hali.
Sonra da kendimi çekip çıkarmayı başarıyorum, sol kaşımın üstünde bir sızlamayla birlikte. Nasıl sinirlendiğim yüzümden belli oluyor demek ki muhabir bir arkadaşım yanıma yaklaşıp “Üzülme ben sana çektiğim fotoğrafları gönderirim” diyor.
Biliyorum iyi niyetli ama erkek ya, tersliyorum onu, “mesele fotoğraf meselesi değil” diyerek.
Çevreme bakınca zaten sayıca az olan kadın muhabirlerin de benim gibi bir kenara çekildiklerini ve önde erkeklerin tepinmeye devam ettiğini görüyorum.
Onların içine dalıp görevimi yapmam için onlar gibi “çirkin, sert konuşmam, tehdit etmem, agresif olmam” gerektiği fikri sıcak gelmiyor.
Tekrar kadın muhabirlere bakıyorum. Aslında sayıları 5'i geçmiyor. Bir ara haber yapmamızın engellenmesinden ziyade cenazeye saygısızlığa tepkileniyoruz birbirine değen bakışlarımızla. Ama işimizi yapmamız gerek. Basın açıklamaları okunduktan sonra cenazenin diğer tarafına geçip görüş almak istiyorum. Ama bir türlü kadınlara ulaşamıyorum. Halbuki sloganları, dövizleri, sesleri orada. Kendileri yok. Yoklar çünkü erkekler de cenazenin diğer tarafında ön safları tutmuşlar.
Feminist kadınlarla gazeteci kadınlar arasında gazeteci erkekler, “Bacca” ve diğer erkekler var. Fotoğraf tam da kadınlarla Pippa Bacca’nın arasına erkeklerin girmesinden ibaret.
Bacca’yı taşıyan araç giderken arkasından bakıyoruz. O İtalya’ya, kendi sonsuzluğuna dönerken biz de kadın olmanın zor olduğu hayatlarımıza dönüyoruz. Gelinlikli ya da değil, fark etmiyor ki…
Not: Bu yazının yazarı erkek-kadın fark etmeksizin gazeteci olmanın zorluklarını, çoğu muhabirin yoğun şartlarda sigortasız, az ücretle çalışmak zorunda kaldığını, yine çoğunluğun editörlerince şiddeti pekiştiren haber yapmaları konusunda zorlandığını adı gibi biliyor. Fakat yazar bu yazıyı kaleme aldığı sırada çarpmanın etkisiyle başı hâlâ ağrımakta olup kadına yönelik şiddete karşı haber yapmanın haber mekanından başlamasında ısrarlı. Israrının ardında manşetlerde kadın katlinin daha az yer bulması umudu, bu umudun ardında da baş ağrısı var. (EZÖ/GG)